sen benim yıllar boyu içimde büyüttüğüm düşümsün...
sen başka hiç kimsenin anlamadığı dilden konuştuğum,
zırhımı çıkarıp soyunduğum,
kendimi kendine teslim edecek kadar güvendiğimsin.
bakışlarının gizli öznesiydi yaşamak...
ki yüreğinde gömülü bir hazinenin haritasını taşıyordu yüzün...
aldanmak,
ağlamak,
aşık olmak,
özlemek,
ve şimdi sen;
çıplak bir karanlığın
bedenine soyunduğu gecede,
deniz mavisi gözlerin ve minicik yüreğinle içimdesin...
hangi yana dönsem, orada,
göğüs kafesimin bir yerinde,
unutulmak, bunca haksızlıklarından
daha acımasızdır dünyanın...
ve sana susuzluğumu gidereceğim bir su bulamazken,
ve ne kadar yutkunamıyorsam yokluğunu,
ve artık telefonlara küsmüşsem,
beyazlığına kanarken, duyumsuyorum bedenini...
her defasında aldatılma korkusuyla yaşıyor yüreğim...
ne senden kaçabiliyorum ne de yakalanıyorum...
ve anlıyorum...
içinde dolu barındıran,
ama beyaz bir pamuk edasında düşler kurduran bir bulutsun...
Çünkü sen gülümserken dünya daha yaşanılası bir gezegen,
Güneş daha bir şefkatli,
İnsanlar daha bir anlayışlı ne garip…
Ve ben;
Daha önce hiç keşfedilmemiş bir yerin seyrinde,
Ya da kimsenin çıkmaya cesaret edemediği bir dağın yamaçlarındaki karda gezginim…
Uykulara düşmanlığı öğreten gözyaşlarımın
uysal uysal peşinde koşan gözyaşlarısın...
Ne zaman seni düşünsem, yüreğime batar bakışların.
Bir yanda imkansızlığın, yani yaşanılamayan sen,
sahilde yürüyorum;
alabildiğince gözlerin...
ufuk boyu bana bakıyorsun.
ne güzel tanrım,
ne kadar çok sen,
Trabzon'da bizim akrabalardan birinin babası 84 yaşında vefat etti 1 hafta önce...
Genelde “Allah rahmet etsin” denir, elden birşey gelmez. Ki her ölüm erken ölümdür gerçeğine rağmen 84 yıllık ömür, Cemal Süreya'nın dediği gibi "üstü kalsın" bir ömürdür hani...
Burada bu vefat haberini kutsal kılan hikayeyi paylaşmak istedim sadece...
Vefat eden sevgili amcamız, 34 yıldır her sene Nisan ayının belirli bir günü bembeyaz saçlarını sabunlu su ile tarar (jöle hesabına) , terziye özel günlerde giymek için diktirdiği pantolonunu ve ceketini giyer daha sonra da gelinine "bugün işim var, akşama gelirim ancak" deyip evden çıkar. (Ki eşini 14 yıl önce kaybetmiş çocuklarında dönüşümlü kalmaktadır) Uzun yıllar süren bu evden çıkıp, akşam eve gelme muamması vefatından 3 gün sonra çözüldü. Her sene alışılageldiği üzere en son 23 Nisan 2015 tarihinde de süslenip evden çıkmış ve akşam eve dönmüş. Fakat her zamankinden farklı olan şey, yüzünde gülümseme yerine, o güne kadar hiç olmayan bir mutsuzluk ve yıkılmışlık görüntüsüydü. Bu durum oğlunun dikkatini çekince ısrarla sormuş birkaç kez ne olduğunu. Sadece "hiç, yorgunum" demiş her sorduğunda. Bir kaç gün sonra hastalanmış ve yataktan bir daha da kalkamamış. En nihayetinde 06 Mayıs 2015 tarihinde vefat etti amcamız...
Hikayenin, insanın içini acıtan kısmı şu:
Özer abi, (oğlu) kahvehanede babasının en iyi arkadaşı olduğunu bildiği amcayla dertleşirken acı gerçeği öğrenmiş…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!