Yusuf Ter Şiirleri - Şair Yusuf Ter

Yusuf Ter

Salmışlar bir yolculuğa beni
Benim fikrimi almadan
Sabah yeli uzun sürdü

Kuşun telekleri düşüyordu
Erciyes’e gün erken indi

Devamını Oku
Yusuf Ter

Transfer oldu vatana
Devleti satan satana
Fakire kazık atana
Acımadı Dursun uyar

Garipleri seçtiler bak

Devamını Oku
Yusuf Ter

Gözlerine yaş duranda
Saçların ak olup dökülende
Elin dizin dizin dövende
Turnam döner sen söyle


Devamını Oku
Yusuf Ter

Aç gözlerin bir cihana
Doyamazsın sevsen insana
Ben kurban olayım sana
Şu hayata gülerek bak

Kul olmadan şu yollara

Devamını Oku
Yusuf Ter

Benim hasretim memleket
Yollar uzamaya başladı
Kaç ülke geçip
Geceler yorgan olup örtü

Habersiz

Devamını Oku
Yusuf Ter

Kanatlandılar ormanda
Bindiler itin sırtına
Zarar gelmedi onlara
Kene sardı yurdumuzu

Kasaba şehir telaşta

Devamını Oku
Yusuf Ter

Temmuz ayında da şenlenir köyüm
Burcu burcu kokar her bir tepesi
Dağlarına çıkar demlenir köyüm
Çünkü bir başkadır temiz havası

Akşamlar çıkılır köy kahvesine

Devamını Oku
Yusuf Ter

Bir çok web sitelerinde şiirlerimin eklendiğini gördüm.Bir yandan şiire olan sevdamdan dolayı karalarken, diger yandan gördüklerim karşısında çok üzüldüm. şiirlerimden, mahlas kısmından ismimi çıkartıp, alıntı olarak; hatta başka isimlerle eklediklerini gördüm. Sair kısmına. Bu beni oldukça üzdü. Emeğe saygısızlıktır... Hırsızlıktır.

Bu nedenlerden dolayı şiirlerimi eklemiyorum sayfalara. Saygısızlık diz boyu. Emeğe saygıları yok. Uyardığımız halde, yine de saygısızlıklarını sürdürüyorlar. Kınıyorum. Yazmış olduğum siyasi şiirlerimi ve diğer şiirlerimi eklememe kararı aldım.
Bundan sonra şiirlerimi sayfalarında yayınlamak isteyen ve radyolarda okumak isteyen lütfen izin alsın. Benden izinsiz yayınlanan şiirlerimi şahıslar veya siteler hakkında yasal işlemler başlatmak zorunda kalacağım.

[email protected]

Devamını Oku
Yusuf Ter

Bir ırmak başındayım
Sevgilim kalsın şurada
Gök mavi olsa ne yazar
Güzeliğin yansır maviye
Akan ırmaklar yanında
Gönül sevdalı

Devamını Oku
Yusuf Ter

Bahçeli şirin bir ev, bahçesinde birkaç tavuk ve köşede küçük bir kaplanın kulübesi. Buraya taşınalı birkaç ay olmuştu. Çam ağaçları, meşe ağaçları ve söğütler karışmıştı.Yüz yılık kavak ağacı vardı. Gövdesi oldukça geniş ve kabukları taş gibi sağlam. Bu yüz yılık kavak ağacı çevresinde neler görmüş geçirmişti. Bir çobanın diktiği ağaçtı. Ne kısraklar, ne kuzular, ne kuşlar... kimisi konmuş kimisi gölgesinden yararlanmıştı. Sonbahar gelmiş yaprakları dalından dökülüyor, ömründen bir son bahar daha kayboluyordu. Gelip gececeği mevsimlerden birini daha yaşıyordu.
Evin içinde iki çocuk birde anne vardı. Ahmet yedi yaşında, sümüklü gözlerini yıkamaz, ağır grip içinde ateşli salonda dolanıyor. Lyon on bir yaşında, kendi halinde çok kıskanç, eşyalarını kimseyle paylaşmaz. Annesini kızdırmaz kızmasına ama mutfaktan hiç çıkmaz. Deniz otuzuna yeni değmiş, güzel bir hanım. Oldukça duygusal sesiz ve sakin. Kimse damarına basmadığı sürece sinirlenmez ve tepki göstermez. Çocuklarına çok düşkündür. Dünya bir yana, çocukları bir yana... Üzerlerine titrer.
Gel gelelim, Ahmet'in yüksek ateşine sebep olan, grip oluşuna.Çaresizdir. Kendi başına ateşini düşürmek için elinden geleni yapar ama beceremez. Sirkeli su hazırlar, başına ve ayaklarına koyar. Terletir yine, çocuktur ne de olsa yerinde duramıyor. Mutfaktan başka yere de çıkmıyor. Bazı zamanlar annesi çocuğun yatağını mutfağa taşır, orada uyutur ve sonra odasına çıkarır…
Yine bir gün böyle günün günden güzel olması için dua ederken, Lyon’unun çığlığını duyar, Ahmet le kavga etmektedir ki,
Anne:
-Yeter artık didişmeyin akılı oynayınız, onca işin güçün arasında, birde sizinle uğraşmayım. Lyon! o senin küçüğün biraz anlayışlı ol!

Devamını Oku