Bir baş
Ve ardında milyonlar
Özgürlüğe doğru yürüyor
Zaferlerin türküsü yankılanıyor gökyüzünde
Bir ay yükseliyor yangınlıklar üstünde
Ve bir güneş doğuyor Afyon ufuklarına
Her gonca kırmızı bir güldür dalımızda
Her sancı alevden kordur kanımızda
Bizdeki sevda başka bir sevda
Çünkü yüreğimizin ana yurdu topraktır
Sabrı cömert dili de merttir
Bizdeki yürek de delikanlı yürektir
Kâmili yolundan eyleyen sırdaş
Çağlayıp bulanır durulur elbet
Benliğini seçip olmayan sarhoş
Dostun meclisinde sorulur elbet
Gönül dergâhında erdem olanlar
Al gülün ver gülüm değilken dünya
Kerem sayılırdı dosta ziyaret
Şimdiki insanlar çağdaşmış güya
Selam bile vermek olmuş eziyet
Cana yakışırdı gerçeğin özü
Şu gönül şehrinde gizli sır idim
Sevdanın tahtından indirdin beni
Yar aşkına yanan alev kor idim
Cefa posasında söndürdün beni
Gönül dağım vardı dağlardan yüce
Hoşgörü ve sevginin gitgide yok olduğu şu sıralarda, bilerek veya bilmeyerek bir değil birkaç kalp birden kırıyoruz ve kırmaya da devam ediyoruz. Çoğu zaman da kendimizi haklı çıkarıyoruz. Nedense, kalbimize en zor öğrettiğimiz ya da hiç öğretemediğimiz iki kavramdır, hoşgörü ve sevgi. Oysa… Hoşgörü, insanların taşıyacağı en büyük, en önemli değerlerin başında gelir ve karşımızdakine ne kadar saygılı olduğumuzu gösterir. Çevremizdeki ilişkilerimizi onun kadar olumlu etkileyen başka ne olabilir ki… Bu nedenle hoşgörüsüzlüğün yaratabileceği sonuçlar, hiç de hoş olmayan sonuçlardır.
Hoşgörüsüz insan, karşısındakinin de kendisi gibi düşünmesini ister. Buna hakkı olup olmadığının hesabını yapmaz da üstelik. Belki, karşımızdaki kişinin düşünce ve davranışlarını benimsememiz şart değildir ama hoşgörülü olmamız şarttır. İşin en acı yanı, hoşgörüye tahammülü olmayanların her fırsatta demokrasiden bahsettikleri halde demokrasiyi öne çıkaran en önemli unsuru görmezlikten gelmeleridir. Bilinmelidir ki, hoşgörü, sevgisizliğe karşı en etkin silah, demokrasinin ana prensibidir ve bunların bulunmadığı alanlarda bencillik, güvensizlik ulu orta gezecektir…
Kendisi ile barışık olmayan bir insandan hoşgörü beklemek, gecenin karanlığında güneşi aramak kadar imkânsızdır. Hoşgörüsüz kişinin kendini tanımadığı, en önemlisi de kendini sevmediğinin bilincinde olmadığı sonucuna varılır ve ondan sağlıklı kararlar vermesi de beklenemez. Karşısındaki kişiye olan kızgınlığı ya da kini, karar vermesini büyük ölçüde etkiler, bu her ne kadar cahilce bir davranış olsa da… Bu bağlamda (Enam suresi 152) de şöyle der.
“Söylediğiniz zaman yakınınız dâhi olsa_adil olun. Allah’ın ahdine vefa gösterin. İşte bunlarla size tavsiye(emr) etti. Umulur ki öğüt alıp_düşünürsünüz”.
Günümüz toplumunda bu öğüde uyan pek az insan vardır. Sevdiği kişiye farklı davranarak bazı gerçekleri görmezlikten gelenlerin sayısı bizi üzecek kadar çoktur.
Hz. Muhammed’in hayatı, hoşgörü ve adalet konusunda bütün dünyaya örnektir. Diğer taraftan, hoşgörüyü yüreğine nakış nakış işleyen Mevlâna’nın da duygu dolu sözleri, yaşadığı köklü bir inancın meyvesidir.
Gönülde her çiçek türlü açılır
Kimi dosta kimi yâre seçilir
Hepsi bir badedir o dem içilir
Cân olan kendini görür cânânda
Dost dediğin elbet cândır âdemdir
Sensizliğin ilk gününde
Veda saatleri “hoşçakal”ı göstermeden
Son kez vakit geçirdim kendimle
Aynanın karşısında
Son kez buluşturdum bakışlarımı
Ve
Ben sevdaya düştüm sen de bir kora
Kendini bedende arama ey cân
Bu sır ile eğer çekilsen dâra
Etmeyesin sakın dilimde beyan
Bundan gayrı bize bir o âlemdir
Korkacaksın ihaneti kuşanmış gözlerden
Korkacaksın yaralı kaplan gibi bakışlardan
Ve de suskun dudaklardan
Onlar akşamın karanlığında
Sabahın belirsizliği gibidirler
Ne getirdikleri bellidir ne de götürecekleri
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!