Sen var iken gayrı gönül şehrimde
Kimse tâlip olup sultan olmasın
Devran senindir çün gönül şehrimde
Gülüne başka gülüstan olmasın
Leyla da bile aşkın hevası yok
23 NİSAN
“Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da millî egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir. ” ATATÜRK
23 Nisan 1920, Türk Milletinin iradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı ve Türk Halkının Egemenliğini ilân ettiği tarihtir.
Türk Milleti, 23 Nisan 1920'de, Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN önderliğinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni kurarak, yeni bir devletin temelini atmış oldu.
Bu tarih, egemenliğin hanedandan alınıp Millete devredilişinin resmen başlangıcını oluşturan bir devrimin tarihidir. Böyle bir devrimin, yüzyıllar boyu, değil gerçekleştirilmesi, hayâl edilmesi bile mümkün değildi. 23 Nisan 1920, sadece TBMM'nin kuruluş günü değildir. Bu gün, aynı zamanda demokratik parlamenter rejimin temelinin de atıldığı gündür.
Kâmil olduk aşkla hake süründük
Ne övündük ne de bir gün yerindik
Bin cân olsak dâhi birlik göründük
Hak ile hak olan bizim özümüz
Ten içinde gizli cânânımız var
yok artık başımda aşkın belası
bir izin kalmadı kurduğum düşte
kapandı gönlümde sevda yarası
unut diyordun ya unuttum işte
sensiz de düşermiş takvimden günler
Adı Umut’tu
Doğar doğmaz kayıtlamışlardı
Yüreğini yoksulluğa
Garipliğinin ötesinde
Kimliğinin ne olduğunu bilmezdi
Ürkek bir tavşan gibi karnında
En çok acıyan yanımsın sen benim
En çok kanayan
Ömrüme iliştirdiğim yalnızlığım
Susuşum susamışlığım
Titreyen kirpiklerimden dökülen gözyaşım
Kendimi bile tanımaktan acizken
Çok geç keşfettik kendimizi, ilk keşfimiz aşkımızdı çünkü. Zamansız mekânsız bir akşamüstü, ayaküstü uğrayıvermişti yüreğimizin en mahrem yerine.
Bir ömrü ele geçirdiğinde anladık bizdeki ömrünün kısalığını, sevda dolu gözlerin yabanlığını. Bize sunulmuş sevinçlerin bizden çalındığını geç anladık.
Acılarla örselenmiş bir bedende kahırla, sitemle tımarlanmış bir ruhta aşkı sahici sanıp, uğrunda ölmek için kurduğumuz söz panayırlarında darmadağınık hayaller içinde, yerli yerinde gördük yine de sevdamızı ve yepyeni dünler yarattık eskiyen günlerden. Ömrümüze geçit vermeyen hüzünler sıradağlar gibi sıralanıyorken gönül coğrafyasında, hep vedasız gidenler için icat edilmiş saatleri söküp çıkardık zamandan.
Nefes alacak kadar boşluğu bile kalmamışken gökyüzünün hep merhamet istedik kanımızla beslediğimiz aşktan.
Yok oluşumuzun provası yapılıyordu o vakitlerde sevgilinin gözlerinde. Cinnetimizle geçecek tufanımızı bekliyordu ve biz yine de onda biriktiriyorduk kendimizi.
Her gece bakışlarında öldüğümüz sevdanın sabaha yakın bir saatinde, teninde yeniden dirilmişliğimizi kâr saydık, makbule geçmedi yine de, ellerin elpençe divan duruşu, makbul sayılmadı gözlerin kara sevdaya inanışı.
Her sözümde ayrı kusur aradın
Bendeki şu beni görmedin gittin
Bilemedim nedir senin muradın
Gönlüme tahtını kurmadın gittin
Savurdun sözinen tozu dumanı
Kaç kere daha sıyrılır sanıyorsun
Ecelin elinden yüreğim
Kaç kere daha ertelenir
Kalemi kırmadan gönül mahkemeleri
Hangi gecelerler saklar ki beni
Hangi düşlere sığınırım
Şimdi seninle sesimizi buluşturma zamanı
Gözlerimizi ufka daldırıp
Mesafelerin uzaklığına inat
Hayallerin gölgesinde avutma zamanı
O eşsiz sevdamızı
Sen şimdi içimdeki çağlayanın gözdesi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!