Dudaklarım neden böyle titrer
Her adını andığımda bilir misin?
Ve neden kahreder geceler beni
Çünkü seninle beraber gelir aklıma
Kara saplı kör bir bıçağın sancısı
Ve seninle beraber başlar
Aldatılmış umutlarımı
Bırakarak gidiyorum bu şehirden
Bir elimde isyan bir elimde sitem
Baş kaldırdım geçmişe
Tutuklattım acılara yüreğimi
Bu sonsuz akşamın karanlığında
Umutsuz yolların yolcusuyum ben
Aşk denen serapın ızdırabında
Umutsuz yolların yolcusuyum ben
Sevdalarım tutsak iki gözümde
Ne yol dedim ne yel dedim yürüdüm
Gölgemi yoldaşım bildim sürüdüm
Göğüs verdim derdi kahrı bürüdüm
Gurbet yolu diken oldu taş oldu
Talihin kervanı geçti uzaktan
Unuttum unutuldun
Hangi gecelerde gezinirdin
Gün doğar mıydı üstüne
Açar mıydın özgürce dallarda
Aramıyorum seni uçsuz bucaksız seherlerde
Taşımıyorum vebalini
Kader elle yazılmazmış
Yazana da sorulmazmış
Düşmeye gör can derdine
Derde derman bulunmaz mış
Başımı koyduğum dizler
Boz bulanık ırmağım ben toz ettiğin toprağım ben
Kuru dalda yaprağım ben övün gayrı yârim benle
Sanma sensiz nefes kaldı yaşamaya heves kaldı
Ten kurudu can usandı övün gayrı yârim benle
Yaşadığımız süre içinde kim bilir içimizde neler biriktirdik. Yaşamın anlamını çözmeye çalışırken nerelerde tökezledik ve her seferinde canı yanan biz olduğumuz için kimi zaman feryat figan kimi zaman sessizce gözyaşlarımızı kahır sarnıcına kim bilir nasıl doldurduk.
Ahh! O içimizden geçenler… Ahh! o kalbimizden sökülenler nasıl acıttı kim bilir bizi.
Bir yandan gerçekleşmesini isteyip de buna hayat veremeyişimizin acısını içimizde taşırken bir yandan da geleceğe ait umutlar biriktirdik. Hüzün bahşişlerinden bolca alacağımızı bile bile, attığımız tüm adımları aklında tutan bir tefeci olduğunu bile bile…
Çoğu zaman varlığımızın bir anlamı bile olmadı. Hele de akşamın tufanı kopup da gece azgın kederlerle örtüldüğünde karanlığın en koyusundan nasibini almış olanlar, niceden sonra yalnızlık namına uzandılar hatıralara, çıkınlarında ne varsa sererdiler önlerine. Gönülle göz arasına dalgalar girmeden önce sağlam bir dala tutunanlar da olmuştur elbet ya da tutunduğunu sananlar. Çünkü biriktirdiklerimiz bulunduğu yerde tüm ağırlığıyla aniden hayata dair her şeyi anlamsızlaştıracaktır, ufacık bir tökezlemede vuracaktır yüzümüze. Evet, içimizdekiler çok acıtan şeyler, hatta genellikle… Çoğunlukla acıtan şeyler. Bedelini ödeyemediğimiz borçlarımız gibi…
Farkına varmadan içimizdekilerle kuşatılmışız hep; ufacık bir dalgınlıkta bir düşman gibi çıkar karşımıza. Şöyle bir geçmiş günlere uzanalım desek orada belki az da olsa bir mutluluk vardır ama o mutluluğu değil mutluluğun arkasında gölgesi sezilen acıyı gösterir bize. Belki orada bir isyanın da şevki vardır ama o isyan için ödenecek bedelin ağırlığını hatırlatır. Hele de yeni bir sevdaya yelken açmaya gör, bu sevdanın arkasından gelebilecek terk edilme ihtimaline diker gözlerimizi. Yaşama yaklaşabilmek için bir adım olsun atma cesaretimizi alır elimizden. Belki mutluluk vardır diye geçirirsiniz içinizde o hemen ya sonra sorusunu dolar dilinize. Her hamlede bu sorudur silahı size karşı kullandığı. Bu yüzdendir yaşanacakların sonrasından korkmalarımız. Yaşanmamış bütün duyguların zehirli sarmaşıklar gibi ruhumuzu sarması bu yüzdendir. Sonrasını umursamayanlardan daha çok yara aldığımız da bundandır. Biz sadece içimizde biriktirdiklerimizin sayesinde günü kurtarma çabasındayızdır. Bizi güçsüzleştiren, çaresizleştiren ve değiştirebileceklerimizin üstüne gitmemize de engel olan budur.
Karanlıkların boşluklarında akıp giderken zaman bir gün fark edeceğiz yüreğimizin ne kadar üşüdüğünü bu birikimlerin yüzünden. Güneşin yavaş yavaş solduğunu, yürüdüğümüz değerlerin yolunda tutunabildiğimizin sadece susmak olduğunu, ve o zaman da unutulmuşluğun, yalnızlığın esvabı yapışmış olacak tenimize ve bir şafak vaktini daha toprağa gömerken, aynaya takılacak gözlerimiz. Derinleşen hayatın çizgilerinde korkularımız yürüyecek damarlarımızda. Acıyla ölümün çiftleştiği gözlerde yaşama hevesi silinecek, bir çırpınış sonrası teslim olunacak yokluğa, nefesimizin ağırlığından kurtaramadığımız duygularımız da gömülecek biriktirdiklerimize.
Sen beni hiç olmadım say
Sil benimle yaşanmış yılları
Acının, sabrın, yalnızlığın sessizliğini unut
Unut sende bütün kalanları
Bakma telaşa kapılmış saatlere
Senin olmayan adreslere git
Sakın ibret alma yalan dünyadan
Ye iç eğlen gez toz yaşa sıradan
Namusu şerefi çıkar aradan
Beyefendi diye yazdır ismine
Sanma soğuk sudan değer cismine
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!