........Her yeni yıl gelip eski yılla vedalaşırken.. büyüyorum değil mi anne..? diyordu saçları iki belikli kız çocuğu..Büyümek istiyordu.. Ablaları gibi, ağabeyi gibi… Nasıl büyüyeceğini,nelerle karşılaşacağını bilmeden….. Bilmiyordu ki büyümek sancılı bir yoldu.. Bir bir eksilecekti canlar.. Yıllar koşarcasına gelirken üstüne… keşke bu kadar çok istemeseydim büyümeyi demek için geç kalmıştı. İnsanoğlunun tarihini belirleyen sayı binler basamağı 2 rakamlı sayılara yaklaşır ve geçerken..….
,,,,,,,,,,Ay gecelerini süslerken, suskun özlemler çizerken resmini sandalların yan yüzlerine anlamadı yılların nasıl geçtiğini… Canından can kattı yıllara.. can kaybetti… Her kaybedişte ay karanlığına saklandı.. dolmadı. Fırtınalı denizlerde alabora olmamak için en uzak en en sakin koyları buldu sığındı..Güneşle kucaklaştı sonra…. Kucaklaşmasaydı nasıl dayanırdı …. Nasıl karşı koyardı yaşam denilen elin pençesine. Canı yanarken dalgaların baş döndürücü anaforlarına kapılmadan… Çoğu savaşın galibi oldu. Bazen bazen boyun büktü yenilgilere. İçindeki isyanlara rağmen. Maviliklerin peşinden sürüklendi… Rüzgar yüklü yelekleri eksik etmedi sırtından. Özgürlüğün ellerini bekledi ömrün yıllarını savururken…
............Uçurdu kuşlarını, mükemmel uçuşları seyrederken yılanlar dolu yeryüzünden Hiç tüketmedi umutlarını. Güvendi genlerine, güvendi sevginin gücüne... olmasalar da sevdikleri yanıbaşında biliyordu ki uzak, en parlak yıldızdan izleniyor ve korunuyordu katıksız sevgileriyle…..Umut için emek gerek, istemek gerek. Vazgeçmeler yakışmaz insanoğluna.. Kökleri toprağın derinlerinde sökemez hiçbir yaban el yerinden… Gel iki bin on… onlar basamağı dokuz rakamını terk edip yerini bire terk ederken.. yıllar eskitirken fotoğrafları. Işığın kadraja düşürdüğü görüntüler yılların geçmişliğinin inadına yenilenip çoğalmakta. Sende gel 2010 kucak açtım yarınlara.. ömür yeterse ki, yetmeli. şahinlerim şahince bakıncaya kadar hayata…..
Vedalaşırken yere eğmişti gözlerini.... Ayağı ile yerde ki toprakların arasından minik çakıl taşlarını ayırıyordu. Ne yaptığının farkında değildi.. bu davranışının nedeni sadece gözlerini yere eğmesi için bir gerekçeydi..
Gitme kal demek istiyordu, içinden volkan gibi yükselen ses, ses tellerini titreştirip çıkmıyordu ortaya… Söyleyemiyordu. Söylese bile artık çok geç.
diye düşünüyordu içinden.. dinlemeyecek beni ama eminim bunu duymak istiyor benden.. Gidecek ama yaralarını sararken bu söz aklına gelecek daha az acıtacaktı canını… Ya da ya da kal dememe rağmen gitmiş olmanın hazzını, garip hazzını duyacaktı…
Kim olmak istediği yerde acaba diye geçti içinden… Yıllar sonra, kal dediğim halde bana bakarak hafif tebessüm ederek suskun kaldığı anı düşünüp en son hamlesinin canımı ne kadar yakabildiğini düşünecekti belki de…
Oysa oysa gökyüzündeki yıldızları tek tek toplayıp gecenin karanlığını aşıyorum. Senin için hepsini bir kavak ağacının dallarına bağlıyorum, rüzgarla salınsınlar...Hani pencerenden baktığında gördüğün kavaklar var ya, evrenden her biri için yıldızlar topladım.. saçlarına takmak isterdim aslında.. sen yürürken gölge oluşmasın çevrende, takip etmesin seni dayanamam derdin…
SÖZ GEÇMİYOR GÖNLÜME…
Açar mı akşamsefası
Sabah ayazlarında.?
Çiy düşer mi ağustos ta
Gül yaprağına.?
Haydi tut ellerimden,
Kayaları yakmadan alev sözler
Ceylanların gözlerinden öpelim beraber
Sunaklarda yıkanalım ateş sularıyla
Parmak uçlarımızla dans edip
Ateş giydirelim tenimize.
Düş gemilerine yükledim hüzünlerimi
Umutlarımı yelkenlerine işleyip..
Mutluluğu med cezirlere eş edip,
İndirdim karalardan sulara.
Hırçın dalgalar gövdesine çarparken
Ruhum perçinliydi, karanlığı yaran ışıklara.
BİR TANE GÜNEŞ GÖRÜYORUM.....!
.............Olmak sözcüğü … Olmadığım, olamadığım zamanları düşürüyor aklıma… Zihnimden uzaklaştırmak istesem de gelip oturuyor… İzinsiz konukluklar yaşatıyor bana… Doğadaki taşların gelişi güzel sıralanmasıyla oluşan bir pınar başındayım. Gökyüzüne çeviriyorum başımı.Kümelenmiş beyaz,siyah bulutlar mavi zeminde vals yapıyorlar sanki. Bulutların fırfırlı eteklerine asmak istiyorum düşüncelerimi.. siyah bulutlar seçmiyorum.. Maviliğin sarmaladığı beyaz bir buluta, yüklemleri başta yada sonda olması fark etmeyen cümleleri diziyorum..Evrende salınsın istiyorum. Dağılsın düşüncelerim.. Uzanıp içinden harfleri almak için çabalayanlar olursa, rüzgarların yardımıyla eğilip verebilsen
keşke diyorum bulutlarla söyleşirken..! Onlarda yan yana dizip, sevdiklerine hediye etsin. Beyaz ile mavi karışımı hediye paketi içinde. Dilek işte, hep dileriz ya kendimiz için yada başkaları için olamayacağını bilsek bile….!
Senin şehrinde sokaklar nemli midir.
Basıldıkça üstüne inadına çoğalırlar mı
Kaldırım taşlarının aralarında yeşeren otlar.
Gecelerin karanlığını besler mi ay ışığı..
Senin şehrinde birbirine paralel mi akar nehirler…
Hayata sardunyaların begonyaların arkasından rengarenk bakmayı.. göğsünde, dizinin dibinde, emek yorgunu avuçlarının arasında yaraların nasıl kabuk sardığını sen öğrettin..
Ben bir tek, bağlarım senden ayrıldığında pembe boşluklarıma yayılan uçuşan tanecikleri ağırlamayı öğrendim,
Siyah önlüğümün içinde beyaz yakalarımın kokusunu içime çekerken…
Tutarken zamanın elinden;
Güleceksin hayata
BİR AVUÇ DÜŞ VERİR MİSİN BANA....! ! ! ! !
Tükendi düşlerim.
İstesem ödünç verir misin.?
bir avuç da olsa yeter..
GÜNEŞLE YOLCULUK
Yaşamak, nefes almak olsaydı eğer
Yaşadım diyebilseydin aldığın nefesle yetinip
Uğraşmazdın ki karanlıklar da başlayan
Güneşle yolculuğa,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!