Evinin önündeki bahçesinde uygun bir yer buldu. Bir çukur kazdı.
- Kolay gelsin yeğeeen!
Başını kaldırdı, dönüp baktı; Bilal Dayı.
Osmanİpek, nam-ı diğer Koca Osman. Hakikaten Koca Osman'dı. Cüssesiyle Koca Osman, adamlığıyla Koca Osman'dı. Adam gibi adamdı. İnsanlığıyla insandı. Dostuna dosttu, kafasına koyduğu işi de yapardı. Pek çok kişiyi işe yerleştirmiş, pek çok kişiye mutlaka iyiliği dokunmuştur.
Çok siyasetçiydi; AP döneminde yaptıramadığı iş yoktu. Demirel'le direkt olarak görüşebilen ender insanlardan biri. Bizim İskilip dolmasını Demirel'e yediren kişi. Köyün yolunu, yeni camisini o yaptırdı. Telefonu, elektriği o getirtti. O olmasa gelmez miydi bunlar? Elbette gelirdi ama 5-10 sene sonra gelirdi. Allah razı olsun.
Okulda "Allah şeker verebiliyor mu? Bakın ben veriyorum" diyerek çocuklara dinsizlik aşılamaya çalışan öğretmene soluğu Erzurum'da aldırdı. Küçük-büyük demez herkesle samimice konuşurdu. Küskünleri barıştırır, arası bozulanların arasını bulmaya çalışırdı. Zengin-fakir demez herkesin evine girer, birer suyunu içerdi hiç değilse. En azından yoldan geçerken seslenir hal-hatır sorardı. Kibirlenmezdi. "Senin servetin kadar benim borcum var" diyecek kadar da alçak gönüllüydü.
3 grup halinde tuz gölleri vardı köyümüzde. Birisi köyün hemen girişinde, KocaBekir’in evinin alt yanında, birisi killik burundan gelirken Konağa gelmeden sağda, Sapdere’nin yanında, diğeri de Karşı’da, Yamaç tarafındaydı. Oraya Karşı Göl derlerdi.
Tuz üretme yöntemi çok basitti. Göllerde biriktirilen tuzlu su buharlaşmaya bırakılır, tuz tortularının çökelti halinde dipte kalması sağlanırdı. Böylece katman katman tuz oluşur, oluşan bu tuzlar da tabandan sıyrılarak kenarlara yığılırdı. Köyümüzün ve çevre köylerin tuz ihtiyacı buradan sağlanırdı.
Köyümüzdeki “TUZ” ile ilgili olarak; İskilip tarihine bakıldığında taa Romalılar dönemine kadar giden bir geçmiş sözkonusudur. Tuz için savaşlar yapıldığı tarihi kayıtlardadır. Tuz ise Çukurköy ve Yerliköy’de vardır.
Bizim köydeki tuz göllerini devlet işletir, 8-10 tane işçi çalıştırırdı. Köyün girişinde ve karşı gölde küçük iki adet lojman vardı. Gene karşı gölde epeyce büyük bir tuz deposu mevcuttu.
Yine duman duman olmuş Yelliköy
Yamaç'ta ağaran kar mı gobeller
İs ile pus ile dolmuş Yelliköy
Guzine sobalar var mı gobeller..
**
Guzine sobayı kursunlar hele
Yıl 1975, Ortaokul 2 ya da 3. sınıftayım, Kıbrıs Harekatı yapılalı 1-1,5 yıl olmuş. Milli duygularımız her zamankinden daha kabarık. Milletimiz, ülkemizin her dara düştüğünde olduğu gibi askeri kuruluşlara falan habire yardım yapıyor. O zamanlar Mehmetçik Vakfı yoktu sanırım.
Ben de bir şeyler yapmak istiyorum..
Kurban derileri..!
Mahmut Dayı vardı.
Bizim köyde biz kendimizden büyüklere “Dayı” derdik. Ona da “Mahmut Dayı” diyorduk haliyle. Asıl adı Mahmut Koçak.
Varlıklı biriydi.
Güler yüzlüydü. Şakacıydı. Ceketi omuzunda, başında şapkası herkesle barışık gezerdi..
Halil Eniştem vardı. Satı Teyzemin kocası. Halil Bıyık. Halil Ağa denilmesinden çok zevk alırdı. Ağabeyim Burhan Zobu. Kulakları çınlasın Burhan Ağabeyim çok takılırdı ona. Birbirlerini çok severlerdi. Mahmut Dayıyla da iyi anlaşırdı Ağabeyim. Ağabeyim Halil Eniştemin damarını iyi bilirdi. Eniştem nelerden hoşlanır, nasıl pohpohlanır bilirdi. Eniştem övünmeyi, övülmeyi çok severdi. “Enişte göğsün çok kabarıyor, gene cüzdan dolu herhalde” derdi Ağabeyim.
Gobeller bazılarınız belki bilmezsiniz, bizim köy eskiden 4 parçadan oluşuyordu. Suylan muhtarlık değildi, bizim köye bağlıydı. 30-40 hane falan. O zamanlar Haşim Durağı’ndaki Çiftlik dediğimiz yer iki parçaydı. Hala da öyle ya. Kaldırım Arkı’nın bizim köy tarafında kalan kısmı bizim köye, Bayat Çayı tarafında kalan kısmı da Saray'a bağlıydı. Akkaya’nın oradaki Lapalılar denilen mahalle de 3 parça olup, Saray, Yerliköy ve Pancarlık nüfusuna kayıtlıydılar. Demek ki İskilip Bayat sınırı da tam buralardan geçiyormuş.
Şu anda Akkaya’nın orada bulunan Yeniköy isimli köy de yoktu eskiden. 70’li yıllarda Bayat'a bağlı Ahacık Köyü’nün bir parçası yanmış. Şimdiki Yeniköy'ün olduğu yere evler yapıldı ve o köy oluştu. Rahmetli Mehmet Amcam usta olduğu için oraya her gün yaya olarak çalışmaya giderdi.. Hatta laf lafı açıyor; Bayat’ta bir deli kaymakam vardı Ceyhan Demir isimli -Akıl küpü ve çalışkan olduğundan deli derlerdi adama. Onun da epey macerası vardı - Bayat’ı komple oraya indirmek için çok uğraştı ama başaramadan tayini çıktı, gitti. İstemeyen de çoktu tabii. Yenilikçi ve çalışkan adamı kim ister.
Bizim köyün 4 parça oluşundan bahsediyorduk. Bu dört parçadaki seçmenler oy kullanmak için seçim günü bizim köye gelirler oylarını kullanıp giderlerdi. Seçimler de öyle çekişmeli olurdu ki.. Hele muhtarlık seçimleri.. İki grup vardı. Ali Ağa ve Koca Osman taraftarları ya da onların destekledikleri. Ben muhtarlık için silahların patlayıp, köyde rahmetli Topal’ın evinin orada silahlı çatışma çıktığını bile hatırlarım.
Seçim günü Rahmetli Koca Osman ve Ali Ağa eş zamanlı olarak birbirlerinden habersiz “La gobeller, bi motur koşun da şu dürzüleri alın, gelin” derler, traktörlerle diğer parçalardaki seçmenler kırk türlü nazla getirilirlerdi. Onlara, ona göre de izzet ikram olurdu tabii..
Daha sonra uzun mücadelelerle Suylan’ın muhtarlığı ayrıldı. Muhtarlık bir olunca ne oluyor, ayrı olunca ne oluyorsa..?
Şair Ihvani Hasan ŞEN
Yerliköy/İskilip/Çorum
0538 221 03 03,
----------
MÜSLÜMAN DÜRÜSTTÜR SÖZÜ SENETTİR.
İMANI SAĞLAMDIR EHL.İ SÜNNETTİR.
Yamacın kaşına varıp otursam
Oradan köyüme baksam bir zaman
Aculü’de ya da Türbe’de dursam
Geçmiş zamanlara aksam bir zaman..
-
Özenmiş yaratmış Yüce Yaradan
Gobeller siz bilmezsiniz de..
Bu anlatacaklarımı ben de bilmiyorum işin açığı.. Rahmetli Abdurrahman Amcamın, Rahmetli Mehmet Amcamın anlatımından alıyorum buraya.
Eskiden dağa oduna, ağaç kesmeye giderlermiş. Bizim çocukluğumuzda yoktu bu. Dorukseki’nin daha yukarılarına, Çerkeş’in, Akpınar'ın hizalarına kadar giderlermiş. Kağnıyla ne getirebilirlerse işte.
Dedem rahmetli iki çift kağnıyla gitmiş. Yanında daha tıfıl çocuk olan Abdurrahman Amcamla. Yol arkadaşı olarak da Coruk’la gubaşmışlar.
Sabah tanyeri ağarırken çıkıyorlar, öğleden sonra ancak varıyorlar. Kağnı bile olsa belli bir yerden öteye gitmiyor. Yol yok, iz yok ormanda. Kağnının ulaşabildiği yere kadar kestiklerini taşıyacaklar, gece de orada kalarak bir iki günde yükü hazırlayacaklar, gene erkenden yola çıkacaklar ki akşama köye kavuşabilsinler. Çünkü dolu yükle köye dönmek daha da zor.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!