Kara kazanlarda şuraya kuruldu
Kazma küreklerde toprağa vuruldu
Hısım akrabadan helallık soruldu
Döşüme vurarak ağlıyorum anne
Babamı gömerken hep senide andım
Aşağı mezopotamya da,
Fırat,Dicle üçgeninde,
Kim bilebilir iki bin yıl sonrasını!
Bu kahırlı topraklarda,
Çatlak topuklu anaların,
Kara sabana bağlı hayatlarını,
Gördüğünle baktığın arası,
Bir çay kaşığı beyaz pirincin,
Yüzelliden çok olmasıdır.
Bakmak ile görmek,
Ayrı bir bakış açısıdır.
Aksini iddia edenler!
Şu deli gönlümde sevdan bitmiyor,
Gelenden gidenden sorarım seni,
Dermanım bitti de gücüm yetmiyor,
Ela gözlüm gayri özletme beni.
Yokluğun çok kötü sinemi deldi,
Ey sevgili güneş ölgünleşip ırayıp gider,
Manavgat'ın üstüne bir alaca karanlık çöker…
Ay doğar gülümser yıldızlar gezer gökyüzünde,
Senin için yıldızları sayarım birer birer;
Yıldızlardan dilek tutarım Manavgat köprüsünde.
Şu senin bebek ağlıyorsa,
Nen eyle gelin gel nen eyle.
Cerit oğlu da oynuyorsa,
El eyle gelin git el eyle.
Yiğit yazıya bak yürüdü,
Gün gelecek,siyahında ilerleyecek
Ondörtlü umman gibi!
Patlayacak korkular şakaklarda...
Anasını satayım,an gelecek
Yaşadığın şu döngüde usta,
Bu sokaklarda ölümler kol gezecek,
Dermansız dertlerim beni kahretti
Neye el attıysam felek mahvetti
Yalanmış oy dünya bana ahtetti
Yoruldum gardaşım ah ben yoruldum
Hep kaderim dedim sineye çektim
Mavinin boğulduğu gecede,
Her yer karanlığa bürünür,
Yıldızlar küser gökyüzünde,
Nihavend dinlemek ister;
Ah şu deli gönül…
Düş pembesi karanfili,
Kor ateşin üzerine,
Hiç düşünmeden,
Olacakları bilemeden,
Attılar sevgili attılar,
Kalmadı pembesi,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!