İlhâm gelmez oldu da
Kalem konuşmaz…
Bir sustu,
Pîr sustu.
Güneş sussa karanlık,
gece sussa aydınlık olur.
Penceredeyim şuan, hava alıyorum, üzerimde doğum günümde aldığın hırka, sende sen, gözlerimde sensizlik var. Düşünüyorum da, bu gözlerimin alabildiğince uzanan yerler benim olsa sensizken neye yarar! ...
Ellerinden tutup huzurun en huzurlu hâliyle dolaşamayacaksam, renk renk kokan çiçeklerin yamacına uzanıp saçlarınla oynayamayacaksam, sen kokan havayı koklayamayacaksam ve kendimden geçip kollarında uyuyamayacaksam, her yer, her şey benim olsa n'olur? :
Bir kuş olurum ve dolaşırım boynu bükük gökyüzünde...
Az sonra alçalmaya başlarım ve konarım yeryüzüne; ama acıktığım için değil; ama yorulduğum için değil, sensizliğin acısını taşıyamadığım için engin mavinin içinde...
Belki bir süs olurum ölülerin mezarlarının üzerinde; çünkü sensiz, en çok oralara yakışırım...
Ay'ın hilâli olurum gökyüzünde; çünkü sensizken eksik diğer yanım...
Buğulu camlar ardından yazıyorum sana bu mektubu…
Altında benim imzam var; Ama tüm yüreği kırık, sol yanından vurgun yemişler için yazıyorum.
Kafamı kaldırıp tekrar yıldızlara bakıyorum. Cebimde hasretli gecelere yetecek umut yok. Fukaralığım sendendir, sihirli gözlerindendir…
Ben uçurum nedir bilmezdim, uçurumlar kenarında büyüdüysem de…
Ben sevda nedir bilmezdim, sevda türkülerinin yükseldiği bozkırlardan gelsem de…
Ben ateşi, kibrit ucunda bilirdim, yüreğime düşmeden önce…
Bakmadığına inat görülüyorsun,
Sevemediğin gibi seviliyorsun,
Sustuğun kadar dildesin...
Ben bu hâlde,
Sen nerdesin?
Nerdesin
Son, ayyuka çıkarmış gibi kendinden önceki birkaç hâlini…
Çünkü tatsız geliyor ruha tattıkları…
Ya günlerdir yazdıklarıma ne demeli? ..
Okuyan, ölüme giden yolda verilen kaçamak dinlenme molalarından sanacak ki şuan yazmakta olan ben, o hissi aynen dediğim gibi yaşıyorum ve yazıyorum.
Yazacağım da…
Ölümün meleğine davetiye, hayatın kahpesine de cilve bu satırlar…
Olmadık dertler tarafından kuşatıldığımda, bu dertler bir araya gelip içlerine benide katarak saklanbaç oynadıklarında ve ben sobelendiğimde ve saklanma sırası tekrar bana geldiğinde her zaman ilk aklıma gelen yere saklanıyorum; kalemime, kağıdıma ve senden oluşan sensizliğe...
Senden alâ, sürç-ü lisan! 'Sensizlikten' alâ derdim yok biliyorsun; ama sıkıntılarımı, üzüntülerimi, -ki sen üzüyor olsan bile...- alıp veremediklerimi, cevaplandıramadıklarımı ve şuan sayamadıklarımı sana anlatmayacağım, seninle paylaşmayacağım da kiminle paylaşacağım! ...
Yeni bir derdi bulmak bana kısmet olduğunda, yokluğunu serpiyorum üzerine...
Kurtuluyorum sıkıntılarımdan özleminin sayesinde...
Rahatlıyorum, kaynar suyun buharının oluşturduğu ufacık bir oda da tüm vücudum gevşemiş gibi hissediyorum. Abartmıyorum Pınar!
Abarttığım tek şey sana olan sevgim...
Gökte ay'ın onbeşi,
gözlerimde sihiri yalnızlığın,
nefesi koynumda değil! tâ ora'mda! yanıbaşımın uykuya hazır yanağı'nda...
Bir öpücük kondursa da dalsak rüyâlara...
Serinlesek mutlulukla, gökyüzü'nde çırpınan kuşlar taşıyamasa huzuru kanatlarında ve taşıdıkları gibi, huzurla alçalsalar ve konsalar soframıza...
Biri sütünü sağsa da eksik kalmasa kuş sütü bile...
Selâmsız günler bana bugünlerde,
Ne gecesi, ne de sabahı…
Vukuat var sanki de, kaybolmuş gibiler
ve belki de sorgu hâlindeler;
Bana, kalemime ve sayfalarıma yardımcı oldukları için belki…
Sabahı bekleyişime ortak olduğu için geceyi,
Bu sensiz kaçıncı gün?
Her yanım doldu hüzün
Nerede bana olan sözün!
Sözünde durmayan yârim...
Kanla doldu benim gözüm
Ben gibi bir gün bugün,
Bir başkaymış yıllardan o gün.
Hani o benim doğduğum gün,
Hani bugüne doğru büyüdüğüm gün.
Omuz hizasından doğru bakınca geriye
Ve zihin uçup gidince eskiye;
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!