Sözü yok sensizliğin,
Bestesi yok…
Söyleyeni ise tok artık bu duruma,
Sensizliğin sessiz huzursuzluğuna…
Keşke olsa huzur her daim yanımda; ama yok, yok…
Acı çok hem de çok kötü vuruyor ruhuma…
Ne uykum var ne de yok
Ne açım sana ne de tok
Al bu hançeri tam kalbime sok
Oluk oluk aksın yalanlarım ve ben;
Şimdi rüyâmda, uyanınca yanında doyayım sana...
Seni çok seviyorum
İnan çok özlüyorum
Her baktığım yerde
Hep seni görüyorum...
Ben seni istiyorum
Ne ılık ne de az şekerli...
Sevgim dediğim ya hep sıcak olacak,
Orçun kanı;
Kurtaracak beni soğuk dünya gecelerinden
ya da hiç...
Hem de üç şekerli olacak;
Benden kaçıyorsun; ama nereye kadar!
Yetmedi mi bize verdiğin zarar!
'Dönsen geri' diyorum artık yâr...
İnan bu ayrılığın tadı yok!
Senden uzakta bedenimi 'yokluğun' sarar
İşte şiir, işte sözler
Kalemin mıhlanan bu gözler
Ve kalem, sayfaya yanmış
O'na yazar, o'na söyler
Der ki, kalem sever;
Bir tünel...
Kalabalık...
Yürüyorum ve oda ne! Seni görüyorum, binlerce yıldızın içinde kendini belli eden kutup yıldızı gibi parlıyorsun...
Güzel saçlım bana bakıp hemen kafanı çeviriyorsun ve yoluna devam ediyorsun. Yanında biri var; ama kim olduğunu bilmiyorum. Ben ise yalnızım...
Kaçıp gidiyorsun uzaklara, bilemediklerime...
Bir oda...
Türbelerde adak yaptım seni...
Ve öyle çok özledim ki her şeyini, yazmak istedim hislerimi...
Nereden başlayacağımı bilmem; ama aklımdasın her dem...
Gözlerin hayâlim, hayâlim sen...
Gel artık her neredeysen!
Yaş güzelliklerimi yaşat bana, anlam kat onlara ve yaklaşıver dudaklarıma...
Sana sımsıkı sarılıp alnına bir öpücük kondurmuştum. Senin dilinde “Elveda” anlamına geliyordu; Ama benimkinde asla! Gitmeyeceğini, beni o karanlık sokağın başında yalnız bırakmayacağını düşünüyordum. Ta ki sen gözlerimden kaybolana dek…
O ân daha da gür ve bir o kadar da acıyla akmaya başladı göz yaşlarım…
Terk edişin verdiği tarifsiz duygularımla uzun uzun arkandan baktım. Yere yığılmak, kendimden geçmiş bir hâlde zamandan arınmak istiyordum; Ama yapamıyordum. Seninle dolu olan sevgimin ve gizemli benliğimin verdiği umut bunu yapmama engel oluyordu. Düşünmenin yasak olduğu o ânlarda anlamsızca yürümeye başladım. Eve geldiğimde üzerimde, aramızdaki zahmetli yol boyunca durmaksızın ağlamanın acısı ve şaşkınlığı vardı. Ama nereden bilebilirdim ki bu damlaların koca bir günlük selin yanında bir hiç olduğunu! ...
Bu, evime ikinci defa yıkılmış bir hâlde girişimdi. Nefes alıp veren bütün varlıklarda bir korku uyandıran ölüm, ruhuma kurtuluşun melodisini mırıldanıyordu. Ölmek, bu acıdan beter illetten kurtulmak istiyordum. Kararlıydım, kirlenen beyazın intikamını siyahtan alacaktım. O ân evin bütün camlarından içeriye büyülü dalgaların vurduğunu hissettim. Dalgalar bana vurdukça, ellerim acımı duvarlara haykırıyordu. Zaman geçmemişti ki kendimi yatağımın üzerinde oturur bir hâlde buldum, başım buz duvara dayalı…
Soğukluk havadan da değil hani…
Ağlıyordum! Yaşlar bedenime her süzülüşünde ateş misâli yakıyordu. Sebebi olduğun güneş çoktan doğmuştu ve ben hâlâ ağlıyordum. Birden telefon çaldı. Yaşayan ölü ben, bir çırpıda telefona uzandım. Telefonu açar açmaz ismini haykırırken bile ağlıyordum. Arayan sen değildin. Aranan ben, ben değildim ki! Hemen kapatıp yatağıma uzandım.
Sensizlik acı veriyor bana,
En fazlada ruhuma...
Neden boynumda
İlmik?
Çok sevdiğim için!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!