Oda karanlık, oda soğuk, oda yalnız...
Bir ben varım, ben de, bende değilim ki...
Üşüyorum; ama soğuktan değil...
Sensizliğin acısı o kadar adi, o kadar soğuk ki, üşütüyor istemeden...
Şimdiye kadar donmadım ya, donmam asla...
Ölmem, ölemem...
Uyumak istiyorum.
Kapatmak gözlerimi ve huzursuz hâlimden arınmak...
Yeni doğmuş saf yüzlü bebeğin yerini almak ve hiçbir şeyin farkında olmadan gülümsemek...
Çok oldu adı gibi anmayalı onu, öyle mrıldanmayalı yanaklarım...
Dokunuşlarına hasret!
Çok zor inan ki, istersen inanma, farketmez, nasılsa ben yaşıyorum;
Hayata dargınım da,
yangınım sana...
Her nefes alış verişimde,
usanmadan var olan buğu
körükler ateşi...
Ateş ki,
Başladım.
Sensizliğin kalbimi durdurduğu, sensizliğin kalbimin yerinden fırlamasına neden olduğu, bu iki hâlde de beni dalga yapıp ölümün kıyısına sürdüğü, sıcaklığından uzakta titrememe neden olduğu, uykularımı böldüğü, daha doğrusu uyutmadığı, mutlu başlaması gereken; ama sen gittin gideli diğer adının 'Mutsuzluk' olduğu sabahlara mahkum eden, uyuttuğunda rüyalara boğan, sana boğan; kapıyı çaldığımda anneme açtırtan, 'Oğlum sana bir sürprizim var' demesine ve odamın kapalı olan kapısının açılıp içeriden senin çıkmana, o en güzel hâlinle bana bakmana ve aniden uyanmama, uyanır uyanmaz gözyaşları dökmeme -ki sensizlik; gözü yaşlı uyanmak, ölüm...-, kendimden geçmeme, uykusuz ve yorgun olduğum hâlde kendimi dışarı atmama, geçen saatlerin farkında olmadan ve gören insanların bakışlarına aldırmadan sokak ortasında, tenhada ya da mahşerin içinde ağlamama neden olan, günün öğlesinde uyanıp en hareketli saatleri sessiz, aşk dolu; ama asi gözlerle, bedenimin zamana uymayan hareketsizliğiyle akşama kalan ve akşamsı saatleri üzüntüyle geçirten, en son sesinin yankılandığı zamandan beri bana mezarı anımsatan evime kendimden geçmiş bir hâlde geri döndüren, yatağıma uzattıran; ama az önce yazdığım gibi, bir gün önceki gibi, 'her gün' öncesi gibi beni uyutmayan, ayağa kaldırtıp yatağımı düzelttiren, sayfalarımı ve kalemlerimi bir hışımla değil, aşkının dostluğuna erişmelerinin verdiği keyifle yatağımın üzerine bıraktıran, 'Başladım' diye akmaya başlatan ve 'Bitirdim' diye sonlandıracak olan; ...
Sen,
Aşkım!
'Sebebim'
Bitirdim.
Gözlerin ilâhi derken
Günahı kastetmemiştim.
Bakışın beni benden,
Beni benden arındırırken,
Bir yandan da verdiğini,
Verdiğini zehr-i sen...
Gönlümdem düşen damlam,
Gözümde çarpan kalbim...
Sen çiçeğim,
Ben böceğim,
Sen güzelim,
Ben beterim özleminden...
Son sözleri bilir misin?
Ölmeden önce dudaktan dökülen o büyülü mısraları?
Kimi romantik olur, kimi dramatik, kimi eğlenceli, kimi korkutucu, kimi haylazca ve daha niceleri...
Korkum, benimkinin, kötü olanlarından biri olması...
İnan sana son sözüm:
'Seni Seviyorum'
Hayâller…
Eşinin yeni bir “Sen” dünyaya getirişini, bol ödüllü bir at yarışının son yüz metresini izlermişcesine bir heyecânla takip eden bir yarışsevere döndürüyorsunuz sanki beni, doğumhanenin hemen önünde…
Elimde, filimlere ve romanlara malzeme olup artık kültleşen sigara…
Düşünceli bir hâlde dumanını çekişim ve çok az önceki hâlime uyarak aynı şekilde salışım…
Bitmek billmeyen ve aynı zamanda cevabı bilinmeyen sorularla kendimi sarışım…
Sen ki “Sarışınım” benim kumral yârim!
Papatyalardan umduğum beyaz medet
Gerçek olacak ya elbet
O zaman gelecek, gelecek
Ve gülüşüm gerçekten gülecek.
Elimdeki bu süslü sepet
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!