Tertemizdi yaşadığımız günler, günah değmemiş...
Her sabah gülen gözlerinle ayılırdım,
her gece öpüşünle bayılırdım mutlu rüyalara...
Ben seninle, sen benimle,
hiç ayrılmamacasına!
Bir sene... Koca bir sene öncesinde kaldı gökkuşağının o en güzel renklerini andıran günler...
Gel benim ruhumun gerçek sesi;
Gel yıllardır sönmeyen alevim, korum;
Gel benim ömrümün hikayesi;
Şiirim, sonsuzum, gerçeğim...
Gökle yerin birleştiği o bizli yerdeyim!
N'olur gel artık!
Biten her kelimemsin sen,
Benliğimin daldığı hayâr bir de…
Gözlerimin ağlaştığı her ân,
Saç telimin koptuğu yerinden…
Tanrı’ya isyandaki silahım,
Dibi bulan içki şişesinin ardından söylediğimin,
Orçun mutsuz, Orçun yorgun, Orçun perişan...
Neden! Neden Tanrı'm! ...
Yoksa sevmek suç mu oldu da ben bilmiyorum! ...
Orçun suçlu desene, idam sehpası'nda!
'Kader! '
Bunlar hep senin yüzünden, sana boyun eğmedim diye...
Gönül Yangını’nda mahsur kalıp
el ele tutuşalım aşk’ta!
Çatır çatır yanarken sarılıp
birbirimize, yol alalım ilâhiyat’a
… ve onun karşısına çıkıp
“Tanrı Nikâhı” kıyalım oracıkta.
Senden uzakta geçirdiğim koca bir senelik hislerimin az bir bölümünü yazabildim. Ne kadar zorlasam da kendimi, sensiz geçirdiğim bir günü üç sayfaya dökemedim. Her güne iki sayfa…
Biri sana, biride bendeki sana…
Sayfaların önü karayla, siyahla kaplı; arkaları umutla, beyazla…
Ayrılığımızla ve kavuşmamızla…
Kalemi elime her alışımda kendimi engin suların ortasında, yelkenlerinin sevgimle şekillendiği beyaz bir teknede yapayalnız, bilinmeyene doğru yol alıyormuşum gibi hissediyorum. Aşk rüzgarım her seferinde sana götürüyor beni, sana kavuşturuyor yorgun bedenimi; Ama sana sarılamadan uyanıyorum “Kahretsin, bu da mı rüyaydı! ” diye bağrınarak…
Bir daha yazıyorum “Bu sefer sarılacağım! ” haykırışlarıyla! Bir daha, bir daha, bir daha…
Hani yazıyorum ya sana, seni, sensizliği, sevgimizi, yaşadıklarımızı ve yaşayacaklarımızı, hepsini bir araya getireceğim ve daha önce yaptığım gibi sana vereceğim.
Sayfalardan silinse, aklımdan silinmez. Aklımdan silinse, kalbimden gitmez.
Yazdıklarımı sana adadığım için bunları sen saklayacaksın. Saklayacaksın ve bunları gülümseyenlerimize okutacaksın.
'Neden mi sen okutuyorsun? '
Ben, yazıyor olacağım...
Ben, yazacağım, sen, okutacaksın.
Bu seferlik parmaklarıma bırakıyorum yazma işini, ben izleyeceğim yani...
Benim sıram ondan önce değil gayri...
İlki;
Doğum günü'nde, boğaza nazır o kafede içtiğimiz kahveleri hatırlatıyor bana...
Hava soğuktu, üşüyorduk; ama gülüyorduk yana yana...
Sen gittin gideli çok uğradım oraya; ama dayanamadım soğuğuna...
Bir titreme sardı bedenimi ve ansızın uyandım. Saate bakıyorum, SİYAHI BEYAZ geçiyor. Üzerimde hem buluşmanın yaklaşmasının verdiği heyecan hem de SİYAH bir yelkenli ile BEYAZ umutlara yelken açtığım rüyamın uyanmamla birlikte son bulmasının mutlu hüznü var. Doğrulup camdan dışarısını izlemeye koyuluyorum, hava bugün SİYAH BEYAZ…
Banyoya yöneliyorum, SİYAH diş fırçama ve BEYAZ diş macunuma uzatıyorum ellerimi her zaman ki gibi…
SİMSİYAH diş fırçamın BEMBEYAZ dişlerimi aydınlatması bana SİYAH BEYAZ bir tiyatroda oynanan oyundaki SİYAH ateşin BEYAZ muma renk vermesini anımsatıyor nedensizce, gülüyorum ve “Kahretsin, çok SİYAH BEYAZIM” diye böbürleniyorum kendi kendime…
Tekrar gülüyorum ve bu gülücüklerin sebebinin SİYAH BEYAZ geçecek bir gün olduğunu hissediyorum. Ettiğim SİYAH BEYAZ dualar kabul olmaya başlıyor; teşekkürler SİYAH Tanrı’m, teşekkürler BEYAZ Tanrı’m, teşekkürler Yüce Tanrı’m!
Kahvaltı derdimin olmamasına bir kez daha seviniyorum; bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar SİYAH zeytin, birazcık da BEYAZ peynir ve bir bardak, SİYAH bir bardağın içinde BEYAZ gibi su…
Masayı toparladım. Bekarlık zor! Ama her gün bu SİYAH BEYAZ örtüyü mutlu bir şekilde sermesini bilmeyenler için!
Efkarlıyım, hem de nasıl
İyi çalmayacak ki fasıl
Emin ol dönmeyecek bu
Sefer kelebeğe, cânım tırtıl…
Minnet duy kalemime; çünkü dizginliyor beni…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!