Türk'ün adı oldu 'Suskun'
Her yanından yerken bozgun!
Bu hâldeyken söyle Tanrı'm;
Yıldırım, Türk neden durgun!
De ki;
Elde ne var cevap versen?
Bir şişe içki ve ben…
Bir yitik genç ve sen…
Söyle bana, söyle kimsin sen?
Aşık gözüyle “Tanrı’m” diye taptığım,
şimdi ise her daim inkârım…
Ne yazabilirim ki sana…
Sen bakma bana; böyle söyler, böyle yazarım:
Bir renk…
Gökkuşağı’nda!
Rengi lazım değil, derdi de!
Ama dertli;
Yaz kalemim, dilediğin gibi yaz...
Ben, şuan kendimce bir enkaz; ama kim demiş 'Enkaz, kalem tutamaz! ...'
Tutarım, hissederim ve kalemime yazdırırım, yazdırırım ve sana hissettiririm. Bilirsin kelime oyunlarını çok severim; ama Aşk'ın oyunu olmaz! Şakası olur...
Şaka değil mi tüm bu olanlar? Oyun değil, şaka! Şaka...
Nicedir anlatıyorum sana üstüne basa basa...
Kendi enkazımın, karanlığın içinde elimdeki yanmayan bu mumla, zifiri rengindeki kalemimi ve ondan aşağı kalır yanı olmayan beyaz sayfalarımı arıyorum ve onları buluyorum. Gözlerim belki göremiyor karanlıktan; ama gönlüm aydınlık, bak yazıyorum işte sana...
Ölümü hatırlatır bana bu kelime...
~
Şuan yağmakta olan yağmurun akışı
Gibi bu aralar kalbimin atışı…
Bazen çılgın gibi, bazen sükûnetinde.
Gömüyorum seni,
artık sen de bir gömü olacaksın.
Belki yüzyıllarca sonra çıkartılıp gün ışığı’na,
tarihi eser muamelesi göreceksin sonraki
nesiller tarafından.
Gömen ben gömülen seni…
Bir kısa dörtlük ister gönül,
bir kuş gibi göç uzunca…
İlki şiir adına, çoktandır yazmadığım;
Diğeri Huzur Mevsimi, karınca kararınca.
Düşmese kalem elden, tâ sabahlara…
'Seni çok seviyorum' diyerek başlayacağım, engel olamadığım duyguları, içinde bulunduğum bunalımı, içimde günden güne büyüyen hasretimi anlatacağım bu özlemli mektuba...
Aslında sadece mektup mu demeliyim bilmiyorum. Yazarken bir parçamı da eklemiş gibi hissediyorum kendimi...
Bir parçam işte...
Gözlerim mi, gülüşüm mü, yoksa kalbim mi?
Ama hiç şüphesiz bir parçamı alıyor bu mektup benden...
Varsın alsın, gideceği yer belli, acısını bile duymuyorum benden koparken...
Esirin olmuşum haberin yok. Habersiz gibisin benden, neden? Sevginin derinliğinde, o en güzel yerinde çırpınan kalbimin atışlarını duyabiliyor musun? Hissedebiliyor musun seni sevmenin, sana bakmanın, sana doymanın verdiği ferahlığı? Bunların ne anlama geldiğini? Peki ya senin eserin olan, senin her gülüşünde hayat bulan, seninle var olan kalbimin her seferinde milyonlarca kez “Seni Seviyorum…Seni Seviyorum…” diye haykırdığını yıldızlar misâli…
Seni seviyorum, sana tapıyorum, sana tapıyorum…sana tapıyorum, her ne kadar anlamak istemesen de…
Ne olur biraz yaklaş, deli yüreğimin seninle doğduğunu, seninle ölmeye yeminli olduğunu duyacaksın. Eminim bir gün bunların farkına varacaksın, geç olmadan…
Mutluluğun adı biz olacağız, sen ve ben…
Bendeki bu asilik, sendeki iyilik ve güzellik her ne kadar ateş ve buz gibi gözükse de birbirleri için yaratılmamışlar mıdır? Sıcak ve soğuk gibi…
Sıcak olmadan soğuğun anlamı kalır mı?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!