Umut Bektaş Şiirleri - Şair Umut Bektaş

Umut Bektaş

bulduğum tüm yanıtların sorusuydu gözlerin....
ve
gittiğim tüm yolların çıkmazıydı ellerin...
yanılıyorsa diyordu dudaklarım dünyaya...
ya yanılıyorsa tüm evren...
ve sadece sensen ben...

Devamını Oku
Umut Bektaş

çok erken geldi
küçük yüreğime bu veda
henüz yeni gelmişti gözlerime gülüşün
konağı olmayı düşlüyordu ruhum ruhunun
tüm düşlerimin ortak umuduydun sen...

Devamını Oku
Umut Bektaş

karanlık dipsiz bir kör kuyunun dibinde dönüp duruyor düşüncelerim...
her yer karanlık...
bir tek seni düşündüğüm anlar ışıltılandırıyor gözlerimi...
ne gözümü kapamaya ne de açmaya cesaretim var...
ki...
ne durumdayım bilmiyorum sensiz....

Devamını Oku
Umut Bektaş

Benim Ruhum kapıda ebe olmuş…

Ruhunun derinliklerinde kaybettiği bir şeyler olduğunu biliyordu. Artık eskisi gibi değildi çünkü ne gülümsemesi, ne dokunması ne de konuşması…ne oldu diye düşünmekten kendini alamıyordu. Gece olmuşsa birde yalnız başına kalmışsa işte o duygular bir anda sarıverirdi etrafını. Kapının deliğinden bu sisi ortadan kaldıracak ışık demeti beklerdi merdiven otomatiğinden doğan. Ya da bilindik bir melodi kapının ziline ait. Kapının zili uzun zamandır postacı ve kapıcı dışında sesini duyan olmamış ve kapının önüne koyduğu bir paspas üzerinde sıcak yuvama hoş geldiniz yazan. Üzerinde kaç kişi ayakkabısını çıkarmıştı acaba. Acaba ondan başka kimseyi dahil edebilir miydi bu ihtimale. Son bir haftada yaşadıklarını düşündü artık etrafında kendinden uzaklaştıracağı arkadaşı da kalmamıştı. Yanında kalan arkadaşları artık onun bu bitmek tükenmek bilmeyen paranoyalarından ve hiç yaşamadığı ki onlara göre hiçte yaşayamayacağı gelecek günleri düşünmesi olacak sorunlara karşı arkadaşlarından fikir almasından sıkılmıştı. Çünkü olması muhtemel olmayan varsayımlardı her biri. Birde şu kız vardı. Adı…adı kendinde saklı olan. Durmadan bu kız arkadaşından bahsederdi. Çevresindekilerin görüşleri bu kıza sırılsıklam aşık olduğu fikrinde birleşiyordu. Adı kendinde saklı kızın yaptıklarından, giydiklerinde saatlerce bahsetse yorulmazdı. Onun için kendi hayatından daha önemliydi galiba. Galiba diyorum çünkü kendisini görme ve tanıma fırsatım olmadı. Tüm fikirlerim kulağıma yapışan beynime girmeye kararlı kelime öbeklerinden ibaret. Kelimeler her şeyi anlatmak için kullandığımız…halbuki ben kelimelerin hiç kullanılmadığı bir gezegenden geldim. Adı saklı bir gezegen. Adının saklı olmasına gelince dünyevi varlıkların kirletilmemesi için alınmış ortak bir karar.

Devamını Oku
Umut Bektaş

bir bakis tek bir bakis yeter yuregimi yerinden oynatmana...

Devamını Oku
Umut Bektaş

Her Başlangıç

her başlangıç bir sondur aslında bir öncekinin sonu şimdinin başlangıcı…aşk ta böyle başlar işte…aynı anda hem sondur hem de başlangıç…aynı zamanda bir sonun başlangıcıdır iyi yada kötü…iyiliği kötülüğü bize kalmıştır sonun biraz da…nasıl istersek içimizden ne geçerse oraya yönlendiririz aşkın sonunu…bir martı gibidir aslında maviliklerin üzerinde ucan…her geminin peşinden gider atılan bir simit parçası görebilmek hatta biraz da şanslı ise yiyebilmek için…tabi sonra…sonra geminin peşini bırakmaz eğer bir şeyler verildiyse ona karşılıksız, katışıksız…ve, ve bir gün eğer yem vermeyi keserseniz hemen bir başka gemi aramaya koyulur…ama onunla yaşadığınız yolculuğu unutamazsınız…geminize hapsetme şansınız da vardır onu öldürme şansınız da yada onu uzaktan attığınız yemleri yerken de…gecenin bir yarısı çocuğuna bakmaya kalkan bir anne gibidir aşk onu özlersiniz özlediğiniz kadar da merak edersiniz onu…hiçbir şey olmaması için ona elinizden gelen her şeyi yaparsınız…yaparsınız da bazen yaranamazsınız…aşk ta yarın yoktur…tabi bugün de…aşkta sadece “o” an vardır önemli olan da “o” an dır zaten…beklide bir sonra ki hiç olmayacak-oldurulmayacak…olmayacak anları düşünmekten ve yaşamaktansa olanlarla idare edebilmeli insan…her bir ileri safhaya geçilmek istenmemeli…az da yada normal ölçülerle de yetinmeyi bilmeli…karşılık beklemeden sevmeli insan…sevdikçe çoğalmalı senlere,benlere ve bizlere…nerede olduğunu bilmeden öğrenmeden peşinden koşmalı askın…yakalarken kaçırmalı ve tekrar koşmalı yakalamak için bu böyle sürüp gitmeli beklide…aşkın özünde beklide hep pesinden koşmak var birilerinin yada bir şeylerin…ayrılıkta sevdaya dahil derdi yazarın biri bir yerlerde…beklide ayrılık sevdanın özü…beklide gerçek aşk ayrılıktan ibarettir yada hiç elde edememekten…o zaman elde ettiğimiz hiçbir şeye aşık olamayacağız demektir…ben sana aşığım…aşığım sana aşık olmama…ve aşığım senin bana aşık olmamana…aşığım senin aşıksızlığına…29’un en değerli 3’lusu satışa çıktı da alan yok ortalıkta…yok fiyata satılıyor da alan yok…geri vermeyin istemem ben çok kullandım hem, hem satılan mal geri alınmaz derler bilmezmisiniz…kandıramazsınız 2.kez düşmem bu tuzağa bi daha...aşık olamam sana…aşk acıdır sevgili ben çektim ve sıramı saldım sıra sende…eğer cesaretin varsa sen satın al ve gel bana elinde aşkla…seni çiçeklerle karşılarım…en sevdiğin kıyafetimi giyerim senin için…en güzel kokularımı sürünürüm senin uğruna…sen gelmeden kapıda seni beklerim…benlikten çıkar senlikte kaybolurum yeter ki sen al aşkı başkası kapmadan…sana satsınlar aşkımı…alırsan ben şımartırım seni, senin yerine ben…ben koşarım bütün savaşlara…çiseleyen yağmurun hiç fark ettirmeden ıslattığı gibi ıslatırım yüreğini sevgimle…boğarım sana gelen bütün kötülükleri sevgimle…sevgimle delerim Ferhat,keremin deldiği yerleri…ben de yakarım Roma’yı senin için…bende dünya savaşları çıkartırım uğruna kendi içimde…ya sen…sen neler yaparsın benim için? iste büyük soru…ya sen? özler misin beni benliğim yanındayken…sarılır mısın kendine sarıldığın gibi? çıkartır mısın savaşları uğruma? savunur musun beni başkalarına? öper misin beni delice? saatlerce sırf benimle konuşmak için konuşabilir misin acaba? seni seviyorum diye haykırabilir misin kalabalığa karsı? saat 3 yoksun? belki 4te bile gelmeyeceksin belki de gelmek aklına gelmeyecek…gelsen de ne fark edecek…bana olan sevgini ben anlayamazsam yada hissedemezsem onun faydası ne yada sadece senin kendi içinde yaşamanın anlamı ne? çocuk düşündü bütün gece düşünde bunu…düşünceler içinde kayboldu…kayboldukça düşündü…bazen ne düşündüğünü dahi anlamadan düşünmeye devam etti…her son bir başlangıç olduğuna göre çocuk sonun başlangıcındaydı…bir an duraksadı…düşündü düşünde dünü bugünü…sonra derin bir nefes ve mutlu son…ağzından çıkan son kelime…evet…”tanrı karşılıksız sev demişti evet ama ya onun sevdikleri birini karşılıksız seve bilmiş miydi? bunu tanrıdan başka kimse bilemezse nasıl öğrenecekti…bir ekmek uzattı bankın yanında yer kalmadığı için çömelen adama…bir ekmek sadece bir ekmek yetti adamı mutlu etmeye…çoğumuz için önemi olmayan bir ekmek yetti adamı mutlu etmeye güldürmeye belki de hayata bağlamaya…bir yarım ekmek yetti adamı mutlu etmeye…bana da yeterdi elbet vermesini bilen biri olsaydı elindeki milyonlarca ekmekten bir tane…gözüne baktım içtenlikte…bir kırıntı almak için…keşke verseydi dedim yanımdan usul usul uzaklaşırken o biri…umarım sevgiyle kalır dedim yanımdan geçip giderken o biri…köşe başında birine aşık oldu o biri…benim olmadığım birine…o biri ile benim olmadığım diğer biri birlikte mutluluğu yakaladılar benim gibi birinden habersiz…ben mi ne oldum? ne yapacaksınız benim gibi birini…boş verin unutun tüm insanların unuttuğu gibi beni…

Devamını Oku
Umut Bektaş

aşkın son hecesidir,
dudaklarımdan çıkan son nefestir adın...
biricik,yegane, tek sevdasıdır benimin adın...
tüm mutsuzluklarımın,pişmanlıklarımın, günahlarımın
katilidir adın...
nerede, ne zaman gülümsesem

Devamını Oku
Umut Bektaş

ATEŞ VE SU

Ateş bir gün sevdalanmış suyu görmüş yüce dağların ardında
Sevdalanmış onun deli dalgalarına
Hırçın hırçın kayalara vurusuna
Yüreğindeki duruluğa

Devamını Oku
Umut Bektaş

Yağmur ıslatırken bedeninin duvarlarını, teninden yayılıyordu ayrılık…
Kısa süreli gülüşler, bakışlar mutluluklar kaplıyordu iki kişilik küçük dünyayı..
Gözlerinde doğmuyordu güneş ve batmıyordu teninde…
Ayrılık diyordu…
Ellerin ellerime…

Devamını Oku
Umut Bektaş

Az kullanılmış…

Bulutlu bir gün içinde güneş yüklüyüm demek için uğraşırken, yaşadığım tüm geçmişimi düşündüm. En son ne zaman gülmüştüm, ağlamıştım, yalnız kalmıştım…yeni uyanmıştım ve uyanır uyanmaz bu aptal düşüncelerle doldurmaya başlamıştım bedenimi. (benim bedenim biraz yorgun, şişman, hantal, sağlıksız, kendinden bezmiş ve bir umursamazlık taşıdığı ruha dair…) yüzümü yıkamadan açtım müziği, vivaldi çalıyordu. Yalnızlığım, ruhum ve uykusuzluğum kendilerini kaptırmış dans ediyorlardı…(ruhum; çokça yaşadığı aşklardan yorgun, yaşayamadığı aşklara pişman, biraz garip ve en önemlisi biraz kayıp…) tüm şehri bulutlar kaplamıştı ve ben kendime güneş yüklüyordum. Müdavimler toplanmıştı bile..sokağımızın çapkın kedisi Osman ve üşütük Hayriye diye adlandırdığımız güvercin. İkisi de her sabah muntazam olarak gelip yiyeceklerini isterlerdi. Onlara da yemeklerini verdikten sonra duşa girmeye kara verdim. Dün gece en son istiklalin bir sokağında görmüştüm kendimi sonrası meçhul..ayılmalıydım, duşun kapısını açıp suyu istediğim sıcaklığa getirdikten sonra üstümdekileri çıkarıp duşa girecektim ki üstümde kıyafetlerimin olmadığını fark ettim acaba nasıl çıkarmıştım diye düşünürken ayaklarımın altından suyun aktığını fark ettim. Düşünürken ayaklarım çoktan girmişti bile duşa, nasıl sorusunu sorarak geçirdim duşu. Tam çıkacakken gözümü kapattım ve…
Güne güzel bir kahvaltı ile başlamalıydım güneşle yüklenmek için bu bulutlu günde…portakalları sıktım, masayı pencerenin yanına çektim ve kapıcının bıraktığı gazetemi kapıdan aldım. Bugün her şey yolundaydı ve hiçbir şey moralimi bozamazdı. Kahvaltımı yaptım ve 4. sayfada bulunan habere geldiğimde birden ağlamaya başladım. İnanamıyordum bir ölüm haberi idi…dün gece geç saatlerde yaşanmıştı ve belkide çok ender ve garip bir ölüm haberi olduğu için yer bulmuştu gazetede. “istiklalde bir ruh öldürüldü” diyordu haberde bir ruh…kim, neden öldürdü diye düşünürken ruhun adını okudum. Bu bendim, ama nasıl olabilirdi böyle bir şey birisi benden habersiz benim ruhumu nasıl öldüre bilirdi. Dün gece istiklalin bir arka sokağında bırakmıştım bedenimi, o anda anladım her şeyi…
Bulutlu bir günde güneş yüklüyordum bedenime…
Üstümde oluşan ağırlığı ve kasvet dolu havayı atıp hemen telefona yapıştı ellerim. Gazetenin ilan bölümünü istedim, karşıma çıkan tok ses ne istediğimi sordu.Bir an duraksadıktan sonra söyledim. “ az kullanılmış bir ruh arıyorum, fiyat önemli değildir” karşımdaki tok ses bir anda titredikten sonra, gerekli bilgileri istedi ve telefonu kapattık. O gün bu gündür hep az kullanılmış bir ruh arayıp durmuşumdur. (şehir; içinde yaşattığı insanlar kadar canlı, yaşattığı aşklar kadar aşık, yanında bulunan tepeye yaslanacak kadar yorgun, denizle yaşayacak kadar cesaretli) . (Osman; mahallenin en büyük ve yaşlı kedisi aynı zamanda nüfusu en kalabalık aile, kalbi kadar tombul, bıyıkları kadar sevimli ve tilki kadar kurnaz) . (Hayriye; mahallenin çevreye en fazla zarar veren üyesi, atıkları yüzünden her yıl yeni çiçekler dikmek zorunda kalıyorum ayrıca artıklarını temizlemek ayrı bir işkence) . (Kapıcı; Malatya’dan göçen bir aile, ne var ne yok her şeyini satıp buraya gelmiş, sonra karısı paralarla birlikte kaçmış, apartman yöneticisi kapının önünde uyurken bulmuş) . (Sen; içimde yaşattığım en büyük aşk…)

Devamını Oku