Bir bıçak darbesi değdi sırtıma
Döndüm baktım..Gül yüzün! ...
Anlamadım önce
Neden? diye sordum seni görünce
Gözlerinde yaş, dudağında hüzün! ...
Bir sevda masalı mıydı yaşanan, gerçeklerin izdüşümünden
düşlere yansıyan, bir kadın hayali miydi yoksa, bilmiyorum..
Aklımda, içimde, yüreğimde..Var mıydı? Yarım kalan,
belki hiç söylenmemiş bir sözün, sonuna konan nokta kadar mıydı?
Menzil miydi kaf dağının ardında saklı duran, hüzün müydü, yada bir
Önemi yok nerde olduğunun
Saçlarına dokunan benim rüzgarım
Güncesine not düştüm yokluğunun
Kovgun sabahlara yenilir korkularım..
Bir adam efkar çeker dumanından
Sokaklarda deliler
Akıllılar ev kuşu
Vaaz verir camide
Mahallenin berduşu…
Boş/bakanın birisi
Resmi okumak…Aynanın arkasındakini görebilmek…Farkı fark edebilmek..
Ayrıntıları anlamak…Tek ihtiyacımız olan bu…Biraz dikkat…Biraz düşünce…Biraz yorum…Aslında her şey orta da…
Türkiye’ de bilinen kavramlar asıl itibarıyla özünü ve anlamını yitirmiş durumda…Sol düşünce… Sağ düşünce…Her ikisi de biraz düşününce…Anlıyoruz ki, kendi çizgisinden sapmış, yozlaşmış ve artık kitlelere hitap etmekten çıkıp, bir iç hesaplaşma, basit çıkar kavgaları, iktidar ve güç savaşlarının yaşandığı kargaşa, düzensizlik ortamına dönüşmüştür…Söylemler sadece ve sadece dillerde “hep aynı nakarat” şekline bürünmüş, kurultay kavgaları ve hatta meclis kürsüsünden sataşmalarla yaşanan bir “alt kültür” örneği olarak,sokak kavgaları şekline sokulmuştur…Refleks yoktur..İdeal yoktur…Hayali vaatlerin ötesinde ortaya konulan bir fiil, gerçekleştirilen bir başarı, yoktur…Çıkar çatışmasının kısır döngüsünde kendini zincirleyen, kendini mahkum eden ve kendi ipini çeken bir siyaset anlayışıdır bizde ki…
Gerektiğinde “ışık evleri-ev kiliseleri” ve gerektiğinde “kapitalist sol-sosyalist milliyetçi” gibi ucube birlikteliklere gidilebilmekte, bunlar “Uyum” “Diyalog” “Hoş görü” gibi “evrensel” diğer ismiyle “Küreselleşmenin” gerekçesi olarak önümüze konulmaktadır…
Polis tutanaklarına kirli mürekkeple
'Hırsız' diye geçti adım...
Yarından bir avuç 'Umut' çalmışım..
Suçum sabit görüldü
Başım dumanlı
Sokaklarda serseri varlığım
Köşe başlarında yol keser namussuz
Cinayet sebebi olur sana uzaklığım…
Sis çökmüş üzerime
Yol boyu, elleri tetik sürgülü adamlar
Köşe başlarını tuttular gölgelerde saklanarak
Akşamdı, kan kokuyordu şehir, kanıyordum ben
Yarına saklanmışlardı ve “bu güne korkaktılar”
Ne kadar çok şeye geç kalmışım meğer..
Seni tanıdığım gün anladım…Çocukluğuma öykündüm nedense birden..
Yüreğimin gecelerde siyaha boyanmadığı zamanlara.Karşılıksız gülebilmeyi ve yalansız ağlamayı bildiğim anlara..
Ben hiç bilmedim ki çocuk olmayı.Erken büyüdüğümden belki, babamın yanağıma attığı ilk tokat mıydı? Yoksa arkadaşımın yüzüme ilk küfrettiği an mıydı bilmiyorum.Vazgeçmiştim çocuk olmaktan.Sigaraya on dördümde başladım, on beş yaşımda bir yetmişliği koca adamlar gibi devirir olmuştum, on altısında mahallenin kabadayısı, on yedisinde okulun ipe sapa gelmez ağır delikanlısı…Ve yaş on sekiz.Boyundan büyük işlere kalkan hergele, polis tutanaklarına düşülen not: Meskun mahallin belalısı..
Adresi belli mektuplar – II
Kırıksa kalem..
Sana yazdığım dizelerin sıcağında ısıt ellerini..Düşlerinde eksik kalan rengi tamamlar diye bir avuç mavi gönderdim sana yüreğimden..Bir parça da beyaz olsun istedim, bulut çaldım gökyüzünden..Zamansızlığın en ince ve hassas yerinden, rast gelen bir bakışla ve belki bile bile üstüne gittiğim bir aldanışla alnından öptüm ve üzerini örttüm gülüşünün..Gitmem gerektiğini biliyordum ve hatta telaşla camın buğusuna yazdığım ismini siliyordum..Ne garip dedim kendi kendime..
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!