Fırtınadan sonra gelir, dinginlik.
Böyle anlarsın kıymetini.
Güneş açar,
sular durulur.
Hafif bir imbat,
iyot kokusu getirir denizden...
Lapa lapa kar yağıyordu Afyon'a.
Kocatepe, tipiden görünmez olmuştu.
Dönüş bileti bir elimde, valizim diğerinde...
Bir bıraktıklarıma, bir kavuşacaklarıma bakarken gözlerimin gerisinde,
bir araba geçti yanımdan yavaşça, mermer kaplı valiliğin önünde.
Camı aralıktı.
Asırlar geçti.
Duygular evrim geçirdi görmeyeli seni.
Kalp atışlarını hissederdim
yakın zamana kadar,
kesildi.
Öldün mü
Bir şiir yaz bana.
Uzun olmalı, saçların gibi.
Kafiye şart değil ama
düzgün olmalı Türkçe’si
ve bana seni anlatmalı
derinden derine.
Bir yangın sonrası
tüten dumanlar görüyorum düşlerimde.
Yanık kokusu
her şey için aynı...
Bir kalabalığın içinde,
Bir koşuşturma içindeyim kaç zamandır.
İş, güç... bir hengamedir gidiyor.
Mevsimler başlıyor,
mevsimler bitiyor.
Sensiz yılları,
sensiz yüzyıllara bağlıyor
Seninle biz aslında
hiç, doğru düzgün,
telefonda konuşmadık, hatırlar mısın ?
Çok fazla mektuplaşmadık da.
Bir sen yazdın, bir de ben...
Buluşmalarımızda ise -eğer hatırındaysa-
Yılda bir kez geliyorsun.
Unutturup kendini takvim yapraklarının arasında...
Sonra hatırlatıyorsun aniden.
Genelde yaz ortasında.
Değişmiş oluyorsun oldukça.
Bugün
Seni gördüm, marketin köşesinde.
Bugün
Onu gördüm, senin yanı başında.
Bugün, gerçekleri gördüm
öğle arasında.
Gitmek mi daha ağır, kalmak mı...
Milyon kişiden sonra,
gelir beni de bulur
bu bin yıllık ikilem.
El insaf,
kim verebilmiş ki cevabı,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!