İnsanların ekmek için büyük kentlere koşuştuğu yıllar...
Sivas-İmranlı kökenli, Ankara'ya göçmüş ve altı çocuklu bir ailenin İlki...
İlk gençlik yıllarına dek her yıl gidilen köy: Aşılmaz geçitlerin, 'Alkarısı' masallarıyla karışıp düşe girişi...Kavalın iç burkan sesi... Harman, döven,davar,yaylanın benliğe sinip kentte de kokuşu...
Bir yanda anamın türküleri diğer yanda Zaralı İnce Halil, Kör Zurnacı, Zinikarlı Veli, Çako'nun oğlu Halil,Aptullah Papur, Mahzuni Şerif,Ali Kızıltuğ, Davut sulari, Osman Özdenkçi yönetiminde Yurttan s ...
Ellerim elinize değerse
öğrenirdi konuşmayı
Ve
hiç dokunamayışın hüznüydü susmak
I
Fuzuli girizgah Leyla da dese
Nedim bülbül gülden evla da dese
Akif en hoş kelam sala da dese
Ben bercesten idim anla İstanbul
Konstantin dağlardan ark geçirse de
Mavi Ege sal dalganı bu yana
Gelsin üstümüze bin at sırtında
Hasret vurmuş bir de sen vur korkma ha
Fırtınada mahsur yelkeniz bu gün
Hoş geldin dememişsek bil ki bir iş var
Nerden estiğini kendi de bilmez
Bad-ı saba gibi perişansın sen
Kaçıp sinesine girsem dediğin
Dağ başları gibi pür dumansın sen
Bir göçün ardından her yaşlı gözde
Ateş-i aşkı savun,
Ol ömrünün Sezar’ı.
Şimdi türküyle avun,
Olmuşsun dert yazarı.
Ah! şu kalan günlerin
Ah!
Akarken dalgın bir seyircisi kaldığım
solgun yakamazları yaşamın,
Ah!
’Aynı güneşe karşın, bir türlü çamaşır kurutamadığım’
ömür komşularım,
Bir sivil geçittir ömür: Albenili giysilerle donatır anıları:
Tadına meraktan aş erdirir gelecek; çocukluk aşklarına.
Düş kamaştıran masaldır asla unutulmazlar “Kalk! ” denilmiş rüyalar.
Afallar, yurt sevdasına bulanmış ergen aşklar;
kuşatmışken kıyısını mazinin fener alayı.
Gurbet soğuk hasret örter üstümü
Düşe girip sıla sorar küstün mü
Duvarlar ki yalnız bana ördüğüm
Yollar çıkmaz kendim kıldım kördüğüm
Antalya’da Akdeniz’e bakıp
Türkü söylemek zor
Hatta yasaklıdır da.
Dalgası sörfle,
Güneşi tenle,
Kaşların:
sevincinden gökyüzünün,
konsun yüzümdeki hüzne;
Bir kanat da sana deyip.
Seni çok seviyoruz keşke geri gelsen dedeciğim...
seni seviyoruz :)