Sevmek boynunu bükerdi aşka evrilmese.
Şehirler ağlardı yağmurlarda, kaldırımlar mazinin izlerine yutkunurdu güneş vurdukça.
Ağaçlar çicek çicek açardı baharda, vedanın izi kalırdı sonbaharda her yaprakta.
Geceler susardı sevdalara, şafağa öykünürdü sevişmeler, gün ışığı utanırdı pencereden.
Melankolik tavırlar, örgütsel bir önsezi.
Gecenin esrarengiz tavrına bülbülün seslenişi.
Acı bir tebessümle yaşama koyulan tepki.
Sezgilerden süzülen, kanaat.
Sonsuzlukta kendine yer arama,
Kraldan çok kralcıların soytarılara verdiği bahşiş gibi ön sesizlerim.
Karlı günlerin akşamlarına gecenin kara çalma çabası gibiydi namussuzluğun direnişi.
Son vedalara üzülmüş gibi görünen yüzlerin gözlerin ardındaki riyayı görebilme gayretiydi yaşamak.
Yaşamak kolay değil arkadaş.
Yaşamak bir sanattı.
Gün akşama döndü.
Farkındalığım geçen zamana güldü.
İçimdeki çocuk ipi kopuk uçurtmayı,
Maviliğe uçuramadan öldü.
Vay be! Dediğim zamanlar oluyor kendime.
Bunca yaşanılandan sonra, acılara tebessüm doğuyor dudaklarında.
Kaç zaman geçerde kabuk bağlayan yaraların altından izi kalır, kahrımıza münhasır.
Şimdi kesif bir geçmiş kokusu burnumda.
Yine de minnettarım ....
Koca metropollerde bir it yalnızlığı bazen.
Rüzgârları hapsetmenin çılgınlığında.
Ara sokaklarda kendi hikayesine yanan isli lambalar.
Eski bir saat kulesinden tam onikiye takılıp kalmış akrep ve yelkovan.
Yine de günde iki kez doğruyu göstermenin aldatıcı mutluluğunda.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!