ağlayan damlalar asılı duran zemin
hepsini toplayıp sana veririm
gömleğim kan Yusufdan
kuyusunda ömrümün kıymetlisi ne varsa
bir tek acılarım benim
nereye gideyim
vuslatı vuslat değil
asrı hüzün devrindeyim
ihaneti mızraktan
Yusuf un kuyusundan derin
bir rüzgarla havalanırdı kuşlar
bir rüzgarla çevirirken pedalları
ve bisikletin mahzun kalmıştı bir zaman
ve biz onu üç kuruşa satmadan
Babam
bardakla konuşan
demire küsen
küsmeye öyle alışarak
yani böyle arkadaş gibi olan
bir ev düşünen sonra
dikine bir kahır bir mügala
acıya gülmek garanti
çarpık hüzünleşme eseri
tüm içimdeki gecekondular
ağzı bozuk gönlü kırılgan serseri
fakir kalan bir yan vardı
çocukluğum baktı camdan içeri
hayaletlerden birisi de o olsa keşke
girdim içeri büyüdüm çıktım dışarı
bırak, çocukluk bir sevinçti işte
renkler , sevmek, argüman, falan
hani ilk o ayrılmıştı aramızdan
ilk kaybımızdı kaburgalarımızın arasından
hani o gün kuşlar uçmuştu
yorulsalar bile ölseler bile uçmuştu
hazreti yasir uzanmıştı
Kapının arkasında var bir kapı daha dedi
gülümsedi kapılar
gülümsedi muzipçe ipte asılı donmuş çamaşırlar
duvarda saat
çocuklar eğleniyorlar seninle Mustafa dedi annesi
çocuklar çiçeklere ne kadar çok benziyorlar?
büyüttüğünde çiçekleri
ve uyuttuğunda geceleri
kapıların arkasında durduğunda uzun uzun
kelimelerin gölgeleri bir insan boyunu geçtiğinde
sevdiğinde sarıyı
bakmıyor güneş gibi
perdenin arkasından
gülüşüne dünyadan geçtiğim...
gülmüyor bir başka güne uyanmış bu gün....



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!