fabrika kurdum yalandan
direkleri fidandan
acı soğan üretir
işçi geldi fizandan!..
tabak dolu etim var
oturdu kıyısına
gece boyu
dövünerek ağladı
martısını kaybeden deniz!..
içi su dolu
iki torunum var, tatlımı tatlı!..küçük olanı kız, durmadan süt içiyor... süt dolu biberonu dikiyor ağzına, soluk almadan bitiriyor...olmadı yeniden istiyor, biberonu uzatıp “meyk” diyor... hem meyk diyor, hem de kıs kıs, kıs kıs gülümsüyor...aklınca, beni esir alacağının hesabını yapıyor bu gülümsemeyle!..lakin, bunu başarıyor!..alıyorum elime biberonu, içine süt doldurmak için buzdolabına doğru yürümeye başlıyorum..uzanıyorum süt bidonuna, bitmek üzere olan sütün hepsini boşaltıyorum biberona...dolabın kapısını kapatıp, elimde biberon, gidiyorum, beni gülüşüyle kandırmayı başaran bebişimin yanına...
bebişim beni bekliyor, sırt üstü yatmış durumda...süt dolu biberonu görünce, uzatıyor
iki elini birden, kapabilmek için biberonu...süt içmekten bıkmayan bebişime kıyar mıyım hiç, biberonu, tutuşturuyorum hemen elleri arasına...bir taraftan da söyleniyorum...meyk de meyk, meyk de meyk diyorum, bir de çişini söylesen ya!....hoşuna gidiyor olmalı ki, yine gülümsüyor bana...gel de, meyk verme buna!..
şimdi neden anlattım bunu derseniz, asıl mesele başka!..mesele, bize yüklenen çeşit çeşit vergiler...vergileri bindirenin acaip gülüşü!..o gülüşe dayanamayıp, ceplerimize sarılmamız!.sarıldığımız cepler içinde metelik ararken, tırnaklarımızla ceplerimizi delmemiz!..deldiğimiz yerlerden, parmaklarımızı çıkarmamız!..bir nevi tırnak törpüleme şekli ile manikür yaptırma lüksünden kurtulmamız!..
nanik yapa yapa
hayat geçti önümden
bastım düğmesine
bir duman, bir duman!..
dağlar kaldı altında
nanik yapa yapa
hayat geçti önümden
bastım düğmesine
bir duman, bir duman!..
dağlar kaldı altında
uzayıp giden şiirleri bilir misin
anneler yazar onları
hepsi senin üstüne çocuk!.
ve narin!.
nanninna, nanninna
merak!..sonra insan!..daha sonra merak ve hayvan!..daha daha sonra merak ve su, rüzgar,ağaç,ot!..merak işte; hepimizin sahip olduğu bir yeti, demin saydığım her şeyi bağlayan bir duygu!.
merak ile saydığım şeyler arasındaki bağı, önce otları ele alarak açıklamak istiyorum.
küçücük bir tohumdur önceleyin...yatar toprağın sıcacık, kokulu göğsüne..bir yağmur yağar, bir güneş açar sonra; kımıldamaya başlar tohum...uykudan uyanmaktır bu!..yeryüzünü merak eder,usulca başını çıkarır deldiği pencereden...sevmiştir güneş ışığını, yağmur altında yıkanmayı...boy atar zamanla...dalları uzamış,uçları tomurcuklanmıştır...mevsimler gelir, mevsimler geçer hayatından...dünya güzeldir; yaşanmaya değerdir derken; dökülmeye başlayan tohumları ardından tekrar saklanır toprak altına!.
yağmur yağıyordu
bir fısıltı
döndüm baktım
asma ağacı açmış ellerini
"beni yapraklarımdan ısla"
diye yalvarıyordu...
ne demişti büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Kemal:
“Ben sporcunun zekisi ve ahlaklısını severim”
eeee!..şimdi bu bağlamda Paris olimpiyatlarındaki durumumuzu değerlendirmek gerekiyor bence!.yani diyorum ki; sporcularımız hem zekidir, hem ahlaklı!..neden mi; kendilerinin üstünde altın, gümüş, bronz alan diğer ülkelerin sporcuları ile kavga- dövüş falan etmemişlerdir!.az şey midir bu allasen!.onların bu davranışı; ahlaklı olduklarının ispatıdır!..açıkçası, hepsi ile gurur duymalıyız bundan!..
Tayyibe hanımi yıllar yıllar öncesinden tanırim ..kelimeleri yan yana getirmekteki ustalıği tartışılmaz .
Canım öğretmenim
Günümüz kutlu olsun.Hep güzellikle,sevgiyle ve çocuk yürekleriyle dolu olalım.
Ama ben okumayı özledim...
Öğretmenimi..........