rüyada müyada,
kavuştuk ya,
ben ona bakarım...
gözlerimin içine baktı ya,
gerisi fasa fiso, masal...
sanki hayat,
rüyalarımın en büyük süsüdür,
bir kuş kanadına yamalı merhabalar...
yokluğunun saltanatında zulmediyor,
hükmediyor bu sinsi yalnızlıklar...
şimdi; yüreğime saplanan,
o soysuz hasretler geziniyor,
sabah olmuş, uyanmışım güya,
avuçlarım kan revan içinde.
sımsıkı tutuyorum,
elimde eskiden kalma bir gül dalı...
ucunda kilitli küçük bir sandık gibi,
henüz el değmemiş kızıl bir tomurcuk.
saçların nasıl savrulur,
gözlerin içi nasıl güler;
kimbilir neler var aklında.
şu an ne yapıyorsun mesela?
hangi acılarına merhaba dedin...
şafak gibi;
söktü sökecek
ömrümüzün sonbaharı,
bak yine ıskaladık baharları...
belki de çok yakındır,
sağır duymaz uydururmuş,
işte ben de uydurdum.
duymadım çünkü hiç birini,
dökülürken ağzından
bir tek aşk sözcüğünü...
sağır ve dilsiz olunca böyle şehir,
güneş alıp başını da gidince,
saplanınca yokluğun kapkara geceme,
bir sızı sarar içimi ince ince...
ne kadar da benziyorsunuz birbirinize,
defalarca öldürürken beni, sen ve gece...
sana şiir yazmanın verdiği mutluluk
öyle çok ki
ve yazdıklarımı silmek de öyle,
onun da tadına bugün vardım.
evet sildim, belki yüz satır sildim.
sildikçe daha büyüdün gözümde...
sana şiir yazmak çok güzel de,
sonrası var ya dağılanı toplamak;
gözyaşı bir yerde yürek yangın,
odamın dört bir yanındayım...
dağıtıyorum kendimi nedense.
ağzı var dili yok kadehimin...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!