Yeşillerin bu kadar yeşil,
Mavilerin bu kadar mavi,
Yeşil, mavi tonların güzelliğini, muhteşemliğini,
Bilmezdim seni tanımadan önce.
Seni tanımadan önce,
Yaşamak bu kadar güzel,
Ne bedeller ödedik ne bedeller sana
Ezilen tüm halklarım direnişten yana
Kavuşmak zor değil sana
Ey bağımsızlık-özgürlük…
İşgal kabul edilemez
Ne çok maskesi var arsız yüzünde
Kendini kandırıp durur insan o
Kendi değil süslü paket içinde
Çeşit çeşit roller için insan o
Onun makamı var kendinden büyük
Bakınca yeryüzüne tepemizden gökyüzü,
Utancından kapadı elleriyle onurlu yüzünü.
Pamuk tarlası gibiydi oysa az önce,
Güneş gösterirdi arada bir gülen yüzünü.
Beyazken griye daha da griye çaldıkça çaldı,
Yeryüzünün kötülüklerini örtmek için,
Aaah rıza ah,
sırası mıydı şimdi ölümün,
yaz başında, ömrünün baharında, yazında;
yakıştı mı sana, bu genç yaşında.
Yedisine henüz girmişti oğlun Burak,
neden bıraktın yetim?
Tarabya üstünden boğaza
Boğazdan kara denize
Öyle böyle bakmam
Buğulu gözlerimden bakarım
Karıncalar kadar çoklar
Tütün sarısına çalar güzel yüzün
Kalın kaşların tütün
Uzun kirpiklerin saçların tütün
Tütün karasıdır iri gözlerin yar
Mevsimler gibi hep değişir
Birbirimize de güvenmez olduk;
Daha çok çekeriz ah bu kafayla...
Korkutulduk, sindik uyuşturulduk;
Güdülürde olduk ah bu kafayla...
Bir avuç aydının sesi çıkmıyor,
Utanırım, utanırım bu gün,
Tüm kırmızılardan;
Hele de kan kırmızılardan.
Adın batsın ölüm,
Kahrolasın savaş.
Çoğu kez senede bir gün
Güzel memleketim,
Bir başka yanıyor yüreğim bu gece,
Buğulu gözlerin değdi gözlerime.
O güzel mi güzel dersim gibi,
Bir sana yakışan surettin düştü önüme.
Yanan yüreğimdesin, bir kor gibi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!