Zaman geçmişi özledi…
Oysa ne de çabuk geçmişti…
Yorulmadı akreple yelkovan…
Yoruldukça hızlanmadılar mı sanki…
Kum saatlerinin kumunu çoğaltsak,
Bu hayat yaşanmaya gerçekten değecek mi? ...
Bir huzur vardı içimde…
Yüzümde nedensiz bir tebessüm…
Hava da kendini nisan sanmıştı sanki! ...
Maviler kışa ayıp,masmaviydi...
Attım kendimi sokaklara…
Utanmasam zıp zıp zıplayarak varacaktım köşe başlarına…
Sessizim…
Suskunum…
Çaresizim…
Sığınacak bir tenham yok…
İnmişim bir durakta...
Seyrediyorum gelip gidenleri…
Sana böyle gelmeyecektim İstanbul! ...
Bir başıma,yüzümde anlamsız bir ifadeyle değil,
Seninle yaşamaya,seni tatmaya,
Koşar gibi,
Sarılır gibi sana,
Umut dolu,hiç görmemiş olsak da birbirimizi,
Yaşandı bitti,demek kalıyor bazen insana…
Yaşandı,bitti…
Dündü,dünde kaldı,
Maziydi,mazide kaldı…
Üstüne ne acılar yaşandı da,
Hiçbiri o kadar acıtmadı bir daha…
Madem gidecektin,
Niye geldin bana? ...
Herkesi kendin gibi sandın değil mi?
Bir anda seven,
Bir anlık seven,
Hayalleri,gerçek olsun diye değil,
Bu hayat korkutur insanı...
Zaman korkutur...
Yarınlar korkutur...
Geçe kalmış bu hayattaki nefes payım...
Dünya yorulmuşken ben işte hayattayım...
Geleceğimiz varmış...
Korkum yüreğimdendir...
Senden değil...
Sen yanımdayken böyleyken sevda halim...
Gidersen eğer iflah olmaz yüreğim...
Korkum senden değil...
Yüreğimdendir...
Sen ve ben...
Kelimeler yığını içinde iki özne...
Yüklemi olmayan bir devrik cümle...
Ne kadar anlamsız geliyorsa da sana,
Farkındayım...
Anlamsızlıklar içinde,
Şimdi,birbirine uzak iki şehrin,
Herhangi bir yerinde yaşıyoruz payımıza düşeni...
Sen,
Sadece ismini bilmekle yetindiğim,
Gitmek isteyip de gidemediğim,
Ve bir zamanlar o çok sevdiğim şehirdesin...
Donuk karelerle aynı ifadeler
Çok güzel