Kars doğumluyum
Doğum tarihim hisettiğim yaştır
Düşler denizi'nde
Sırat köprüsünden geçerken,
Güneşi zaptediyorum..
Her iki adımda,
Bir adım geri gitmemek için
Umutlarımla sevişiyorum
Ruhumda her şey açıktır,
Kalbimin elçisiyim
Ülküm; " İnsan" olmaktır...
Vefaya mihman bilinen tarihim
Hüsnü gösterir ana rahminde
Doğmadan başlar o yaşmak yazı
Renklerine gergef hasretinde ki hüzün
Oğlum olsun yükünün hesabında
Arkadaş
Ben özgürlüğün kanat telekleriyim
Uçmamı kendim sağlarım
Kendim aşarım yalçın dik kayaları
Kendi ayaklarımdır bastığım toprak
Sonra
Mavinin hicran yarasından puslu yüreği
Ala göğün sonsuzluğuna merhem sürüyor
Özlemin bağrına akkor düşüyor inceden
Ve şefkat sunuyor hasreti bedr-i hüznüne
Kavruk savaşlardan alazlanıyor iç çekişleri
Seni çizmek tuvallere
Sana ulaşmak içindir
Seni yazmak kavillere
Sana kavuşmak içindir
Bir kalemin mürekkebi
Memleketim,
Sen, yıllar önce bıraktığım acılarımsın
Hicran-ı gurbette özlediğimsin
Sen memleketimsin
Sen, fakirlik nispetlerinden değil
Onmaz dilinden ihanetlerin
Fırat Sunel’den çarpıcı bir göç romanı...
Romanı okurken yazarın emeğine, bilgi toplama gayretine, türkçeyi en ince üslubuyla ifadesine hayran oldum. *Benim vatanım Türkiye değil, benim vatanım türkçemdir* dedirtiyor insana. Romanda ele alınan gerçekler, şimdiye dek bilmediğimiz ve bildiklerimizin ortasında olan boşlukların ötesini hem dolduruyor, hem de bilinmeyen arka perdeleri gün ışığına çıkarıyor.
İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde, Gürcistan’da Ermeni, Yahudi, Gürcü, Azerbaycan ve Türk, farklı etnik aidiyeti olan insanların yaşadığı Ahıska’da, küçük Ömer ve Nika’nın dostlukları merkezinde yepyeni olayların gelişi anlatılıyor.
Bayram bitti çoktan, unutuldu bile. Yeni bayramlara ve yeni yaşamlara güneş çoktan doğdu birçok insanın dilinde. Bir çok insan için ise hâlâ karanlık. Hâlâ acılar var bir çok dimakta.
Dünyanın bir çok yerinde ve Türkiye’de, o uzaktaki insanın batan güneşi, bizim yaşadığımızın lütfuna doğan güneşti.
İnsanlık zayiatları ile, umudun can arkasında saklanan düşler,
Yüreğinde çocukların meneviş bakışları, ürkek biraz, acıtan
Sebepsiz değildir sana olan hasretim, intizarım yollarda anne.
Gözlerimden akan tuz, hangi kayaları çatlatır bilmem;
O da neyin nesi. Hükmetmesiydi canın, sevdan acılarımda… Zaman andız otu anne,
hayat yordu beni. Çöktü hasretin omuzlarıma ahuzar dilim.
Şimdi sensizim anne, şimdi olmuşum hüzün.
Güneşin buz tuttuğu Serhat şehrinden taşıdığımız uzaklar
Karların soğuyan nefesine uzun bir ara verdi galiba yine
Gittikçe darası sızlayan yol sorumluluklarından esti ve
Kendimize ayırdığımız ödünç mekânlardaki zaman-ı kem
Kimi vakit üşüttü, kimi vakit terletti, kimi vakit dört mevsim
Zaman sensizliği çok solluyor
Tam üç koca eylül geçti, koskoca üç asır
Önce Kars, Iğdır, Büyükkımılı
Önce bizim yediğimiz yemlik, evelik kuşebbeği
Önce yemeğimize giren erişte pilavı, ayran-aşı mercimekli
Sonra Lilipar bulağı, yayla yeşili unnuca
yasar gurlek rotterdam hollanda
Kitabınızı okudum. Çok güzel bir şiir geçitiydi. Özellikle BEN OLAN TARİHİMSİN ve HEY İSTANBUL HEY (antolojide bulamadım) isimli çalışmalarınızı beğeniyle okudum. Tebrik eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Abdülkadir Kalay
Sevgili özbek'in kitabını aldım çok güzel olmuş. kitap bir yılda satılmadı diye yayınevi aleyhine yazı yazmış.
veya ikinci kitabını çıkarmak istemiş. ikinci kitabın parası bu kitaptan çıkmayınca da yayınevine saldırmış. hiç yakıştıramadım şairliğe.. hangi şiir kitabı bir yılda bitiyor. yayınev ...