Öyle çoksun ki ben de canözüm, öyle çok ki! Durgun nehirlerin döngüsünde sanki yüreğim. Her kelime sana dair, her sözcük senden bahsediyor. Sen yoksun, yoksun sen!
Hep sana dair yazdım seneler boyunca. Gerek bilinçli, gerek bilinç altı. Zamanın ve yokluğunun esiriydi duygularım. Ama şimdi varlığını düşünerek yazıyorum. Başlamak diyorum ve başlıyorum. Eski günlere dalıyorum. Rüzgâr esişleri misali, fırtınalar kopuyor yürek koylarımda. Seni görememe yangınları daha bir diniyor.
Nasılsın? Nerede? Nicesin?
Sana attan bir rozet almıştım hatırlıyor musun? Düşünce sürgünündeyken yollamıştım adını hatırlıyamadığım bir arkadaşımızla. Sen, bir başka düşünceyi temsil ediyor diye kızmıştın bana. Özgürlük sembolü düşüncesiyle almıştım onu ben. At benim için yel kanatlarında alabildiğine uçmaktı. Kızılderililer filminde izlemiştim. Sonra sana Reyhan’ la bir mektup yollamıştım, rüyadan falan bahsediyordum.. Bir bahçeye sapmıştım yüzüne bakıp yüz hatlarını göremeden. Sinemde kalbime, bedenimde korkunun krallığına yenilmiştim.
Kasyope, her sabah güneşle beraber uyanır, tezekten duvarın yanına oturarak, elinde bezden bebeğiyle, annelik oynardı. Bir taraftan da güneşin turuncusunu izler, hayeller kurardı.Dert yoldaşıydı güneş; aradığı umudun gizemli yolculuğu onda idi, onun doğduğu yerdi umut.Bu yüzdendir belki, güneşi hâlâ çok seviyor O.
Kasyope, ölen ablasının yerine doğmuştu.Can anası, çok sevdiği Kasyope'sini hekimsizlikten kaybetmiş; yine kızı olursa, Kasyope koyacaktı adını, ve anasının dediği olmuştu. Evet O, ufukta ki kızıllığa, beyaz gülüşlerle açmıştı gözlerini. Altı kızkardeşi, üç abisi vardı. Kızların ortasında, düşe kalka, altı yedi yaşına gelmişti. Duyarlıydı, bir takım yetenekleriyle doğmuştu her çocuk gibi. Kız oluşundan bu yetenekleri pek farkedilmiyordu.
Yağmurdan sonra, ıslak başakların kokusuyla kendinden geçer, yağışa aldırmadan, başakların boynunu bükmelerine kızarak, onlara inat üstlerinde yuvarlanırdı. Sereserpe uzanır, gökkuşağının çıkmasını beklerdi. Onu, düşsel renkleri içerisinde görür görmez, bildiği bütün duaları okur, altından geçmeye çalışırdı.Birilerinden duymuştu.Gökkuşağının altından geçerse, erkek çocuk olacaktı. Fakat, her deneyişinde gökkuşağı ondan kaçardı sanki. Kızardı Kasyope ona, ve bir gün inatla ona varacağına inanıyordu..Sonra neden erkek olmak istiyordu? Niyeydi bu isteği? Anlıyamıyordu.
Dayanaklı olamayacaksan eğer, sakın aşık olma! Sana yüklenen aşksı anlamlar yalnızca kendinden olmalıdır, yoksa yok sayarsın seni…Çünkü onsuz duygular yetim gibi, kimsesizdir. Şefkatin renginden yoksun ve yoksuldur. Başın ağrır, susuz ve gıdasızsındır, açlığa ramak…
Önce ısınırsın bir kış günü, gürül gürül yanan bir soba gibi. Sonra seversin köz köz, nâr gibi, kavrulursun iç dünyanda. Bir ormanda kaybolmuş pirüpâk havasın, akranda kesilen nefes gibisin!
Gittikçe derya derya çoğalıp, sineni yakan ateş gibi hummaya yakalanmışsın. Sonra bir bakmışsınki tutkunsun, tutulmuşsun delicesine. Hapislerdesin, hücrelerde dudakların çatlak…Ağrı dağındasın erişilmez, dumanlıdır başın…Onsuz yaşayamayacağını düşünürsün, hatta ölmeye ölmek için varsın. Çünkü çok sevmişsin onu, çoktanda öte, inanmışsındır…İşkencelere ramak…
Bu gün anneler günü, ağlayasım var dizlerin nerde anne
Yine yâdıma düştü cemalin, üşüyorum ellerin nerde
Erguvan baharlı bir mayıs sabahında, yine seninleyim anne. Biraz kendimden, biraz senden, biraz da içinde yaşadığımız dünyalı, biribirlerini sevmeyen insanlardan, senin o yürekli kültürünün can ezgisinden yoksun kalan, kısır birbirlikteliklerden bahsedeceğim. İncinen güzellikler o kadar çok ki anne! Geçmiş değerlerin inisiyatifi yok olmak üzere, uzak dünyalarda bir başına kalmak üzere.
Ağlayasım var anne, akasım gelir kendimi kirpiklerimden
Yemlikler toplamışız seninle memleketimizden
Aşlar pişmiş madımaktan tencerelerimizde
Sofralar aras yeryüzü çaylar dinlendiren
Ellerimiz ekmekte tuzda şekerde ve alınlarımız
Şükretmişiz beraber aş otu kokusuna ve
Anlamışız seninle Janderân
Gözlerimin ışığı, ilk göz ağrım
Gençliğimin kızıl gülü
Bana, gerçek yanını yaşamın
Bilinç altında benliğimi öğreten
Fikirlerimin ecesi Arzu Nihal
Varlığınla sen, arzulu balam
Sevdiğim özlemin sevda tütüyor
Hasret kokuyor sensizlikte ki sızısım
Hüsranlı yüreğim
Kahroluyor ahında teslimiyeti özlemin
Kar gibi, ayaz gibi, boran gibi
Tipi tipi
Bir şeyler anlatmak,
Anlatabilmek,
Sonbahar yelleri gibi eserek..
Alıp götürebilmek,
Sararmış yaprakları.
Onlar,
güneş doğarken, şafak ezgisine yansıyan buğday sarısının, mavi ışığını bilmeden, hayallerinde ki atiyi, gül nesline benzetip yaşamaya çalışan;
bir yangın sonrası gibi, bakır tenlerinin çatlak çizgiler gölgesinden, yoksulluğun bir başka gecesinde, üzerinde şaklayan kamçının ucunu, bilinçsizce yakalamaya uğraşan;
Bugün kupkuru bir merhabamla
Esrik zaman halinden şikayetlerim var anne
Uzak kentlerin çok ötelerinden
Nemli andız otu,
Haylaz dertlerimden bahsedeceğim
Vaktin hederine yükleyeceğim hüznü
yasar gurlek rotterdam hollanda
Kitabınızı okudum. Çok güzel bir şiir geçitiydi. Özellikle BEN OLAN TARİHİMSİN ve HEY İSTANBUL HEY (antolojide bulamadım) isimli çalışmalarınızı beğeniyle okudum. Tebrik eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Abdülkadir Kalay
Sevgili özbek'in kitabını aldım çok güzel olmuş. kitap bir yılda satılmadı diye yayınevi aleyhine yazı yazmış.
veya ikinci kitabını çıkarmak istemiş. ikinci kitabın parası bu kitaptan çıkmayınca da yayınevine saldırmış. hiç yakıştıramadım şairliğe.. hangi şiir kitabı bir yılda bitiyor. yayınev ...