puslu bir günün kalıntısında
savrulurken akşamın
anason kokusu sinmiş külleri
daha da büyür çaresizliğin sesi
kimsesiz bir ağıt başlar içimde
işte o an büyür isyanım
kalemim içimi içti bu gece
yüreğimde ağlıyor çilekeş hüzün
hüzzam bir ezgiyle toprağa düştükçe sesim
kasıp kavuruyor aşkın dudaklarımı
içimde büyüyen bir çıban gibi,
kanar gibi....kanatır gibi
Gel sevgili..
İki dudağından çıkan
Her cümleye kat beni
Sonsuzluğum ol
Delice ak susuz ovalarıma
Kana kana içeyim sevgini...
ömrümün en yaralı kıyısındayım bu gece
saçlarının kokusunu soluğuma kattıkça rüzgar
sen sonbahar hüznü gibi
yaprak yaprak düşüyorsun içime
kan ter içinde kalıyor şehir
kurşun yarasından ağır oluyor sensizlik.
Yalan; beni sevmediğin yalan
Biliyorum sende beni seviyorsun
Birşeyler var seninde içini yakan
Bin kere yemin etsem inanmam
Bir gurur uğruna yıkma bu aşkı
süzülerek rüzgarın üflediği bulutlardan
dökülüyor yağmur
hayat buluyor birden düştüğü yer
napoliten şarkılar salınıyor sokaklara
deli bir ritm oluyor denizin yüreğinde
tomurcuk edasıyla düştükçe toprağa
ne vakit bir gölge dokunsa gidişine çektiğim perdeye
ayrılığa sürgün düşler geçiyor kıyılarımdan
durulmayı bilmiyor içimde gelgitlenen mavi
ezip geçiyor bedenimi sessiz kıyılar
kanatlarımda yorgun bir hayat çırpınışı
sürgün duraklarında demlerim efkar...
git gide büyüyor
anlaşılmazlık içimizde
ben artık biraz senden
sen artık biraz benden
gidiyorsun...
elden düşme kavgalar
yorgunum yar! ...
içimi delik deşik eden
yüzünü sokak sokak eriten,
körebe saklanışlarında
sesim soluğum kesildi
sessizliğin şarkısını ezberledi yüreğim...
belki de senin çiçeklerin çoktan solmuştu
beyhude uğraştım
baharımla yeşertmeye
içindeki sararan güz bahçelerini
oysa sen bilmiyordun
nasıl bir cana hasretti yüreğim
bir tane şirini çok beğendim, eline sağlık