Ey damarımda dolaşan, bozkırımın güneşi, ocağımın ateşi, mir-i miranım yâr!
Ey esmer tenimi inleten, yüreğimi söyleten, sineme adını yazdığım Şahmîran!
Şimdi zaman; yüreğimin zılgıtlar eşliğinde sana gelme zamanıdır
Ve yüreğimin kollarında ölme zamanı…
ben gül kurusu duyguların koynunda
alabora olmuş sevdalarımda durulurum
iltica etse de tövbelerim günaha
yol geçen hanların kapısında
kimi kimsesi olamayan umutlarımın
ıslah olmaz alemdarı olurum
yağmurda dans ediyorum
bir başıma...
pembe kazaklı
bir kız çocuğunun
kahkahalarına çelme takıyorum
yetimhane duvarları ağlıyor
vedasız anılar damlıyor gözlerime
el ayak kesiliyor
yadellerde evi sırtında ve yalnız
seni düşünüyorum
içimde bir yangının külü ağlıyor
esmer tenimin esmer akar teri suskun ve haşin
alevlerin buzu çözülür helakına mumlar yakarım
Dicle kahırlıdır suları sevdalıdır
ben her akşamüstü, arız düğünün de Botan'ın
bir haset kurbanı olurum
bir çığlık gecenin karanlığından
bir sitem
rengini yalnızlıktan almış olsun
bir yürek çöllerden dev
bir serap
ter boğulmalarında gecemin uykusu
iç sızılı bir düşün ortasında uyandı
neden tepemde dolaşıyor bu pembe hayalli ayaklar
ve neden baş ucumda
yalnız kalbimden parçalar çalan çalgıcılar var
soldurmayın rengimi
esen neşemi
bir mutluluk şarkısı da
ben çalmalıyım
sevda olmalıyım
aşk olmalıyım
Kim bilir. Elinize sağlık .
"kim bilir?
sokaklarda yediğim bir simidin
neden bu kadar kutsal olduğunu" ellerinize, yüreğinize, kaleminize sağlık Saadet hanım.
Kaleminize ve yüreğinize sağlık… tebrik ederim severek okudum