dalıma basıyor iki canlı yalnızlığım
kanı bozuk zamanlara mat oluyorum
duvak düşkünü gecelerin ortasında
ölmelerim çıkıyor karşıma
gözlerim göğe asılı
ağlıyorum...
bu gece
sinsi aynada alaycılık
inadına
mimiklerim gülümsüyor
anılarımı soğuklaştırmış
duvarlar
“Kar kapıdaydı” derdi annem
Yoksul bir odanın ortasına
İlk düştüğünde sesim
Sonra eklerdi:
“Aylardan, ocak ayıydı sanırım…”
bir deliyle yaşıyorum
ve yüreğimde ürkek bir sızı
korkuyorum
ne bende ben olabiliyorum
ne ona can verebiliyorum
daralıyorum
ne hicranım biter
ne gün ağarır
soyun karanlığımdan
iklimim kanıyor
yüreğime
ihanetler dokunur
bekledim
özledim
içimde hasretinin çığlığı yükselirken
çıkıp geldin
maviydi giydiğin gömleğin
bir gelin kapıda
telli duvaklı
gözleri gözlerime bakar
umudu toprağa dönük
sevmiştir umutlarımı
içime, içime akar
……………………………...Gürkal Gençay Anısına…
he canım!
dar vakitlere elvedalar sığmazdı, bilirdin;
zerdüşt çığlığına ölümleri biriktire biriktire
yalnızlığım
korkutmasaydı beni böylesine
sevdalar arar mıydım vebalı
salar mıydım gülleri karanlığa
soyunur muydum ölümlere
üşür müydüm
Bugün, efkar günümdür benim
Ağlamaklı, derin, dağınık...
"Kuşlar" derim, susarım
"Annem" derim
"Babam" derim
Susarım
Kim bilir. Elinize sağlık .
"kim bilir?
sokaklarda yediğim bir simidin
neden bu kadar kutsal olduğunu" ellerinize, yüreğinize, kaleminize sağlık Saadet hanım.
Kaleminize ve yüreğinize sağlık… tebrik ederim severek okudum