İnsan var taşıta benzer;
Alır seni ayağına gelerek
Götürür istediğin yere
İnsan var köprüye benzer;
Sen ayağına gitmedikçe
Geçirmez asla karşıya…”
Doğuda
Kar kıyamet sürerken saltanatını
Donardı Kur'a nehri
Bin dokuz yüz otuzlarda şimdiki gibi
Kur'a nehri civarında
Yoktu yol
Toprağa düşer cemre
Dallar meyvelenir
Hareketlenir böcekler
Suya düşer cemre
Buzlar çözülür
Satürn'ün Kuşağı
Dün gece yine seni düşündüm. Yine konuk oldun hayallerime. Bu kez fantastik oldu hayallerim biraz. Yasamak istedim tüm güzellikleri, görmek istedim.
El ele dolaştık sonsuzluğunda evrenin. Paraşütsüz, direnerek yer çekimlerine. Yorulduk, oturduk Satürn’ün kuşağına. Elimizde içkimiz, başın omzumda. Ayaklarımızı sallayarak seyrettik tüm cisimleri. Gezegenleri yıldızları, güneşi, ayı. Uğramadığımız yer kalmadı. Marsta hayat yokmuş ya, artık var. Hayat verdik seninle.
Sezaryen
“Ölüyorum galiba” diye söyleniyordu, üzerini yorgan gibi kaplayan beton yığınlarının altında. Bacaklarının koptuğunu hissetmeye başlamıştı. Belden aşağını kıpırdatamıyordu. “Ölmeliyim, bu halinle sevdiklerim de olsa, birilerine yük olarak yaşayamam ben”.diyordu. Bağırıyordu, ama sesinin duyulmadığını biliyordu. Çünkü çığlığını kendisi bile zor duyuyordu. Bir şeyler bulup gürültü ve ses çıkartmak istiyordu. Karanlıktı her yer, hiçbir şeye ulaşamıyordu eli. Sesini duyuramamanın kızgınlığı giderek ağlamaya dönüşmüştü. Ağlayarak uyuyakalmıştı.
Dışarıdan gelen sesler, gürültüler uyandırmıştı. Heyecanlandı “buradayım, yaşıyorum, “ diye bağırdı cılız sesiyle. Ne kadar zaman olmuştu bilmiyordu. “Yoksa öldüm mü ben? diye geçirdi aklından. Bacakları geldi aklına, oynatmak istedi, ama nafile. Ama acı hissetmiyordu. Susuzluk hissediyordu bir tek, kurumuştu dudakları, boğazı. Bekli de tozlardandı. Nefes almakta güçlük çekmeye başlamıştı. Kıpırdamak istedi, kıpırdayamadı. Gövdesini ve ellerini oynatabiliyordu ama hep bir yerlere çarpıyordu elleri. O sırada elinin ıslandığını hissetti. Su borusu kırılmış, boruda kalan son damlalar avucuna damlıyordu. Epey bekledikten sonra avucunda biraz su birikmişti. Dikkatlice dudaklarına götürdü avucunu. Dudaklarının kurmuşluğuna ne de iyi gelmişti. Ama dilinde çamur tadı bırakmıştı. Olsun, bu bir yudum su bile böbreklerini çalıştıracaktı. Sonra elini tekrar borunun kırılan kısmına götürdü. Avucunun dolmasını beklerken sızmıştı.
Kasırga
Saçları tutuştu önce şehrin
Gözünden akan yaş
Söndüremedi
Dudağından gerdanına sıçrayan
“Bir türkü dinlemiş boyacı çocuk
Camideki tabutun bir tahtasını yürütmüş.
Sonra bütün türküleri dinlemiş,
Dört duvar arasında…”
Kars Ardahan Iğdır
Dağları dumanlı tepesinde kar
Temizdir havası buz gibi sular
Doğa, tarih, kültür fazlasıyla var
Papatyam
Dağda kırda bahçelerde
Yaprakları ak papatyam
Tomurcuğun ne de hoştur
Bahar gibi kok papatyam
Sahte
Sahtelik başını almış gidiyor
Artık insanlığın dokusu sahte
İnsan sağlığını tehdit ediyor
Saysan on gıdadan dokuzu sahte
Sn Rahim Taş şiirleri itina ile düşüncelerini kişilere kırmadan incitmeden tüm açıklıgıyla yazabilen degerli şairlerimizden şiirlerinden haz aldıgım antolojide olmazsa olmazlardan degerli bir dost şiirinden bir dörtlük sizlere..
Sözcüklerle cümlelerle tanıdım
Satır arasında özünü gördüm ...
Sayın Rahmı Taş Düşündüren uslubu şiire kattığı akıcılık zevkle okuduğum dost yürekli kişi yolun açık olsun saygılarımla
melek ayaz
Duygulardaki gizi, dizelerinde, kelimeleri ustaca dizerek deşifre edebilen bir Şair. Tebriklerimi sunuyorum.
Gülsüm Tanrıverdi