Zamanın kuytusunda asılı kaldı
Yitirilmiş heveslerimiz
Dokunmadan ürperen tenimiz
Sesimizi iğfal edercesine sessizliğimiz...
Karalanmış kâğıt müsvetteleri gibi
Gün bu gündür şimdi yüreğe vuran
Umut dersen umut, sevda dersen sevda
Ne bir kıvılcım çakar, ne yağmur yağar
Yürek nara düşse, narına can akar...
Şimdi düşlerimden arta kalan
Bir çaresiz çığlık
Bir sessizlik yankısı
Bir gece yarısı...
Beni benden alan
Elle tutulmaz
Gözle görülmez hayâl gibisin
Sesi duyulmaz
Seslensem işitmez meçhul gibisin
Yağmur sonrası gökkuşağı çıkınca
Yorgan döşek umuttur yaşamak
Kırık dökük anılarda
Kar düşer güncesine düş yaprağının
Kor düşer alnımızın akına…
Yineleniyor edebiyle suskunluk şarkısı
Bir sen yaşardı içimde
İçimdeki en kuytu köşede
Bir sen ki; ulaşılmaz
Erişilmezdi
Bir sen ki;
Parça parça olsa bedenim
Bir gül var elimde dikensiz
Bir gül, yüreğimde büyüttüğüm sevgiyle
Kokusunu senden alıyor
Güzelliğini senden
Bir gül ki, can oluyor canıma
Hâlâ yağıyor gökten boşanırcasına
Deli gözyaşlarım gibi ağlarcasına
Gökler de isyanda haykırırcasına
Aşkımıza ağlıyor bilmesen de
Hâlâ yanıyor ilk aşk hüsranı gibi
Bir aşk hikâyesi bu
Bütün aşklar gibi sıradan
Bütün aşklar gibi ayrıcalıklı...
Köprüler var bu hikâyede
Düşerken serin sulara
Açlığa uzanan yüzlere tafra
Nerede İbrahim, nerede sofra
Kinlere bilenen dostluklar safra
Kudurmuş köpekler salya saçıyor
İnsan kisvesinde binlerce yalak
Sevgili Özgür Kökturk abim. Sevgilerimle, inanıyorum ki yüz yıl sonra okuyacak insanlara güzel mesajlar verdin. Tanıştığımız için memnun oldum.
Bir gelinciğin kanayan gülümseyişi olsun bu yaşında senin hayatına sunulan kırmızı el....Neden el,deme sakın.O el dokunacak sana sıcacık ve şevkatli.Mevlamın hakkı için tüm karanlık yanlarını ağartacak bir şafak lezzetinde ve yumacak gözlerini senin ağladığın gözlerden....Sen bu yaşında bu elle veda ...