Bir bakabilsek Mustafa’nın gözleriyle dünyaya
Bir görebilsek insanı bakışlarında
Kemal olabilmemiz zaten imkansız.
Bari yaşayabilsek,
O’nun ulusu olabilsek, hür, ülkesinde...
Vatan namına,
Bu özlem bir Güneş
Bense kardan adam,
Ağustos ayında.
Ne hale gelmişim...
Tahmin edersiniz.
30,08,1993
Küçücüktüm
Daha ilk okula bile gitmiyordum
Çok iyi hatırlıyorum, hatta unutamıyorum
Sokakta oynarken
Elinde kara çantalı bir adam
Bağırarak girdi mahalleye
Adama gülüyordum
Çantası kendisinden büyük diye.
Bir nara attı;
Sünnetçiiiiiii
Ben hala gülüyordum
Sonra babam geldi
Kucakladı götürdü beni
O kocaman kara çantalı adama...
Beş on dakikada oldu her şey,
Babamın sevip okşamaları ve
Adamın sararmış dişleriyle gülümseyip
Afferin sözleri arasında olup bitiverdi.
Dediler ki “erkek oldun”
Dedim ya beş on dakikada oldu bitti her şey
Ne sünnet olacağım belliydi önceden,
Ne sünnet düğünüm oldu şatafatlı.
Ne de kirvelerim vardı
Baba yarısı denilen.
Öylesine bir sünnetti işte
Beş on dakikada bitti.
15.Temmuz.1993
Sev de;
Sen sultanı ol hayatımın.
Ben kulu olurum
Senin saltanatının
17.03.1997
Osman KARADAĞ
Neden böylesin
İki büklüm, el pençe divan;
Çin işkencesinden beter...
Mahpus düşüncelere girmişsin...
Yine bir kurtarıcı mı beklersin,
Yeni bir kahraman...
Bunu bilmek zorunda değilsin.
Ama bilesin istiyorum.
Tanrım:
Düşüncelerim yüzünden
Beni affetmez derken;
İzin verdi şiirlerime
Seni yarattım kalemimle.
Sen en büyük eserim,
Sen benim şaheserimsin.
Bunu bilmek zorunda değilsin.
Ama bilesin istiyorum.
30,08,1993
Bazen
Değişik işlerle meşgul olurken
-Olta bağlamak gibi-
İşin inceliğini ve batan iğnenin acısını unutup
Seni düşünmenin
Bana büyük mutluluk verdiğini;
İçip içip seni çiziyorum düşünceme.
Sonra bir başıma oturup,
Bomboş gecelere seni anlatıyorum.
Gözlerim karanlığı
Ve aramızdaki mesafeyi delip geçiyor...
Seni seyrediyorum.
-Yol-
Mola verdim Torosların eteklerinde
Çıkıp kocaman bir kayanın üzerine
Tütün içerken hayretler içinde
Kayanın üzerindeki yaban karanfillerini sevdim
Akdeniz’in dalga sesinden ve iyot kokusundan uzak.
-Özlem-
Ama nasıl bir iş ise bu
Farid Farjat’ın kemanını dinlemek arzuladım
O imkansızlıklar ortasında,
Piyano eşliğinde.
Parmaklarım dizlerime dokundu tuş niyetine
Gözlerim kapalı, kulağımda keman sesi
Parmaklarımda piyano...
Yankılanırken sessizlikte notalar bir o taraftan, bir bu taraftan,
Bir ıslık olup dudaklarımdan
‘’Sarı yaylam’’ türküsüne dönüşüverdi.
Özlemlerimin esaretinden kurtardı
Çiğdemleri okşayarak...
-Akşam-
Farkı yok ki akşamların
Zifiri karanlık, keskin soğuk,
Meşe kömüründe kuzu göbeği, önceleri hiç tadılmamışçasına
Rakı hep aynı rakı amma;
Baş ağrıları da yok yarınlarının.
-Sabah-
Kekik kokusunu katıp önüne rüzgar
Boğazdan esip gelir, kapıma, pencereme
Bardağımda adaçayı buram buram...
İnanın bir büyükten farksızdır sabah sarhoşluğu Torosların.
-Dağ evi-
Çatısı ardıç kabuklarıyla örtülü
Yayla evinin belgisinde asılı duran
Dünya savaşlarından da eski dolma tüfeğe elim gitmedi
-katliamları anımsattığı için-
Sırf savaşlara inat
Bütün tavşanlar azat şimdi.
-Gurur-kibir-
Sonra acayip bir içsel rahatlamayla
Gururlanmadım da değil hani egomla...
Olsun
Bu kadarcıkta kibrin zararı olmaz duygularıma.
30,04,2009
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!