Öyle çabuk tükendi ki yıllar
Zoraki kanıksadım bu şehri
Sarsa da çepeçevre böğürtlen dikenleri
Artık alıştım batmıyor,acıtmıyorlar.
Kömür kokuları beton duvarlar
Dünya savaşlarının gaz odalarından kalma haykırışlar gibi
Çaresizliğin çırpınışları değil
Dil dökmelerim, yakarışlarım.
Ama gene de yokluğunda ölüm solur gibiyim.
Ne olur bir nefes daha ver
Bahar sabahlarının melteminden çiçekler dolusu
Naz etme hadi gel rüyalarıma.
Kimse tanımaz seni.
İstersen ben geleyim yalnızlığına,
Ya gidelim istediğin yere...
Yada benim düşlediğim,
Fransız polenezyasına...
Yolculuk bedava nasıl olsa rüyalara,
Kurmak yeter yalnızca düşünceyi.
Hadi gel;
Öpeyim dudaklarından önce...
Ve sonra...
Kim demiş ama; - şeytan işi -diye sonrasına,
Şeytan ne bilir ki -sevişmeyi...-
Koyun koyuna bitirelim geceyi.
Nasılsa uyanacağız, uzak kalmış arzularımızla
Benliğimizi esir almış berbat dünyanın
Sabahına.
28.05..2008
Osman KARADAĞ
Unutulmuşluğun yol sapağındaki
Anti personel mayına işkenceydi,
Üzerinde açan papatyalar.
Ve bir korkuydu körpecik çocuğa, yok olmak düşüncesi
Hayatın daha ilk baharında.
Ama:
Sarı papatyalarla dolu yamaçlarda yankılanarak
İsrafil sur üflemişçesine patlarken
Mayında korkardı yok olmaktan;
Papatya toplarken ölen çocuk kadar.
Zulümdü anti personel mayına
Unutulmuşluğun son siperindeki...
Paramparça insan
Ve tarumar olmuş papatyalar.
12.03.2009
Çöl ortasında
Kızgın kumlara düşmüş biçare yolcu
Suya muhtaç değil inan ki
Benim sana hasretim kadar.
Bir ömür var rüyalarımda, yalnız yaşadığım
Hatta yaşanıp unutulan anılar gibi
Çoğunu uyanınca unuttuğum,
Bir kez daha görebilmek için tekrar tekrar yatıp
Gözlerimi sımsıkı tuttuğum...
Durup durup ta bazen
Kendimi seni unuttuğuma inandırmaya çalışıyorum.
Vefakar ama anlayışsız dostlarıma,
Yalanlar söylerken unuttuğuma dair...
Hatta öylesine başıboş şiirleri bile
Sana yazmayışım sebebiyle
Kelimelerin hüznünü duyuyorum.
Avare, yalnız ve amaçsız dolaşırken
Hiç bilmediğim yerlerde...
Yada en şen olduğum zamanlarda bile,
Bir an,
Hiç hesapsız,
Bir şimşek gibi parlayıp beynimde
Gizli bir diş ağrısı gibi sızlıyor özlemin
Taa içimde.
03,02,1995
Eyvah!
Yine üç birayla sarhoşum.
Unuttuğum o eski arzular...
Bir bir çıkıverdi bilinçaltından
Hani ben o eskileri unutmuşum?
Hani keşke lerim yoktu maziye dair
Freud ‘a inanmamışlığımdan olsa gerek
Gülmek geliyor içimden.
Ama;
Pek ala haklıymış adam.
Üç alkol, beş sohbet,
Su yüzünde bilinç altındaki geçmişim...
Hani o konuşmaktan korktuğum...
Eyvah!
Eyvah ki ne eyvah!
Sarhoşum ve her yer siyah
Yalnızca parıldayan
Bilinçaltım, belki de utandıklarım.
23.02.2007
Osman Karadağ
Ne zaman bir çam ağacı alsam elime
O ilk bulduğum mantar gelir hatırıma
Ve Arşimet’in;
Suyun kaldırma kuvvetini bulduğundaki gibi
Haykırışım gelir,
Buldum buldum diye.
Ama ne yankılanmıştı o sessizlikte...
Birde evden kaçışım vardı
Yada kaçmayı deneyişim...
Onu da neden yapmıştım bilmiyorum ama;
Torosların ormanlarında,
Nereye gideceğimi bilmeden,
Çok ama çok korktuğumu hatırlıyorum,
Birde ağlayışımı, çam ağacının altında.
Kalbim fışkırıverecekmiş gibiydi sanki;
Tuttuğum o ilk balığı oltadan çıkarırken.
Denize düşüp heyecanımdan,
Acıyan dizime aldırmadan,
Pantolonun hesabını vermekti evdekilere
Beni en çok kaygılandıran.
Ve sınıfımızdaki O çıtı pıtı kızı...
Sarı saçları upuzun...
Herkes koşardı da peşinden,
Dalga geçerlerdi arkadaşlarım
Aynı sırada oturuyoruz diye.
Utanırdım...
Kendimi o kadar çirkin bulurdum ki,
Yakıştıramazdım kendimi,
Bana Gülen gülerken...
Ne zaman bir sarı saç görsem upuzun
Hala O kız gelir aklıma ansızın.
Ha; birde şalvar meselesi var amma.
Yok! olmaz.
Onu anlatamam burada.
01.03.2009
Osman KARADAĞ
Beni bu dünyada cezalandırma Tanrım,
Düşüncelerim yüzünden azap verme,
Kulluğumu unuttum diye.
Ama öyle bir Kul yaratmışsın ki Tanrım
Tanrıça misali...
Sevdasına tutulup,
Tapınayım diye.
osman karadağ
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!