Gözyaşlarım bile beni terk edip giderken
Yapraklar en sağlam dalları bırakırken
Martılar deniz üstünde açlık çığlığı atarken
Sana güvenmenin huzurunu yaşarım ben
Gözlerim gözlerine güven dolu bakarken
Gülüşün alevdir gecelerimin soğuğunda
Aşktır dudaklarının arasındaki o sıcaklık
Toprağın çatırdaması gibi o gülüşlerinle
Yıllardır beklenen baharsın sen kışımda
Bana ne gül ver ne de elime ellerini koy
güvertenin kenarından denize bakıp
atıyorum gölgemi, sülietimi mavi sulara
bağırıyorum çağırıyorum boğuluyorum
bedenimi taşıyor gemi yine geleceğe
geçmişim ıslak elleriyle güle güle diyor
kaç intihardan çıkışım bu bilmiyorum
Fırtınanın dindiği andaki bozkırın ruhu sarı yapraklarda hayatın ta kendisiydi. Yamaçlarda, dağlarda, ovalarda, ağaçlar toprakla sevişmekteydi. Dallarda çiçekler tohumlarını çıplak toprağın kasıklarına dökmekteydi.
Hadi gel yağmur görsün sevişmek rüyalarda. Gecelerce büyüsün saçlarınla uzayan şarkılar. Vadi diplerinin henüz su görmemiş kuytuları gibi dinmez dediğim duygularım durulsun. Ey sevgili bu gece kalbimiz aşkın okuyla tam on ikiden vurulsun.
Suların çekilip yükseldiği zamanda söğüt dalları gibi düşelim yakomazlara. Hadi gel günlerce bir bedevi gibi yürüdüğüm çöllerde dudaklarım yağmur görsün. Bozkırın ya da çölün ruhu gibi ruhum sularınla hayat bulsun. Canlansın aramızda açan çiçek. Yangın yerinin artık dumanı tütsün..
Hadi gel bu çığlık çığlığa orman sessizlikle dolsun. Çam ağaçları ve çınarlar tazalenen bir şiirdir aşk coğrafyasında. Tohumlar fidana, fidanlar ağaca dönüşürken biz de alev alev yakıp gitmeleri bırakıp erelim vuslata. Bir tohumun yeryüzüne çıkması gibi aydınlığa kavuşalım. Karanlıktan kurtulalım. Kalbim dayanmaz gecenin hoyrat karanlığına. Gel seninle yıldızları toplayalım. Bakışın değsin bakışlarıma.
Elimin değdiği her yerden gürültü çıkmakta. Sözümü kesmekte kocaman ağızlar. Ne olur kurtar beni insanım diyen bu canavarlardan. Yalanlar, yıkımlar dişler arasında insan etidir. Bak yine birbirini yemekte insanlar. Hadi gel bir tatlı gülüş, bir tatlı öpüş kondur dudaklarıma. Bu insan cehenneminde çok susadım sana.
Gün boyu yaşadığım karanlıktan sonra ne çıkar akşam yıldızlar dolsa rüyalarıma. Yeter gündüz ve akşam çektiğim her yerin sensizliğinden. Sağanak sağanak yağmurlarla gel bana. Bu insan cehenneminde susadım sana.
Bir özgürlük havalanır güvercin tedirginliğinde yalnız
Kanadı kırık umutsuzlukların tam ortasından apansız
Ağla serçe gözyaşlarınla ölümün tutsaklık olmayacak
Unutma ki gözlerin yine eskisi kadar güzel bakacak
Senin olmuş dünyanda hiç kartal kanadı kalmayacak
Pencereme vuran güvercinler döküldüler. Ben onlara bir şey yapmadım. Her şey kendiliğinden oldu. Sadece ben evim sıcacık olsun istemiştim. Karda kışta evim soğuk almasın diye cam taktırmıştım. Nereden bilecektim güvercinlerin pencereme çarpacağını. Nereden bilecektim benim rahatlığımın bir başkasının huzurunu bozacağını. Evim benim yuvamdı sadece. Sığındığım bir dört duvardı. Oysa masmavi gökyüzü ve yemyeşil dallar onlarındı. Cami önleri ve şehir meydanları hep onlarındı. Neden beni sımsıcak evimde buldular. Neden pencerelerimden kan içinde döküldüler. Bir manzara istemiştim sadece doğanın güzelliklerini camlarıma vuran. Neden benim mutluluğum bir başkasının mutsuzluluğu oldu. Oysa hep insanlara kızardım kendi rahatlıkları adına başkalarının rahatlığını kaçırdıklarından için. Güvercinleri kaçıramadım pencerelerimden. Ekmek kırıntılarıyla doldurdum ben gözyaşlarımı. Öyle bir dünyada yaşamaktayız ki birisinin eti bir başkasının sofrasında. Bir başkasının gözleri bir başkasının bakışlarında. Herkesin bir başkasından ne koparabilirim çabasında olduğu bu zalim dünyada evime kapanmıştım. Camlarımı tüm insanlara kapatmıştım. Şimdi bu güvercinler de nereden çıktı. Neden benim gökkuşağı rengindeki dünyamı bir yağmur kaçağı gibi griye boyadılar. Dünyanın tüm kuşları evimin üzerinden geçerken, ben yerden göğe kadar haklıyken, neden tüm güvercinler penceremden döküldüler. İnsanlar hep dört bacakları üzerine düşerken, ben yine yüzümün üstüne düştüm. Yine her şeyi elime yüzüme bulaştırdım. Pencereme vuran güvercinler döküldüler. Ben onlara bir şey yapmadım. Her şey kendiliğinden oldu. Sadece ben evim sıcacık olsun istemiştim. Kuş tüyü yastıklarda yatmak istememiştim oysa. Nereden çıktı bu kuşlar. Neden beni kanatlarıyla acılara attılar. Kanadı kırık bir kuş görsem sanardım ki bütün gökyüzü başıma yıkılacak. Bütün kuşları alıp uçurmaya çalışırdım. Şimdi güvercinler uçarak tüm gökyüzünü başıma yıktılar. Kollarımı kanatlarımı kırarak beni kediler dünyasında, bir güvercin tedirginliğinde yaşamaya mahkum bıraktılar. Nereden çıktı bu güvercinler. Onların üzerine arabamı sürmemiştim ki. Onları ben gözlerinden vurmamıştım ki. Niçin beni böyle ağlattılar. Neden beni hayatın en güzel yerinden, pencerelerden vurdular. Hayatımı neden bir zindana döndürdüler. Ben insanları hiç rahatsız etmek istemezken, neden insanlar beni karanlığa boğdular. Neden insanlar güvercin edasıyla pencerelerimi kurşunladılar.
bir güneşli havada herkes neşe içinde oynuyordu.herkes çok mutluydu.herkes güzel otlar üzerinde yuvarlanoyor ve berrak sularda yüzüyorlardı.bir gün havalar soğumaya başlamıştı
havalar kararmaya başlıyordu güneş gittikçe görünmüyordu büyük bir fırtına çıkmıştı ağaçlar gittikçe yere düşeceklerdi çiçeklerin yaprakları havada uçuşuyordu.derken havalar açtı
ve bu fırtına sona erdi. ve herkes mutlu oldu ve oyunlar oynadılar derkenhava çok ısındı herkes çok terledi her yer kurumaya başladı ama bitkiler çok büyümüştü lavabopdan akan sular kurumuştu
herkes susuz kalmıştı insanlar ve hayvanlar su içmek istiyorlardı derken havadan yağmur yağdı yine aynısı gibi her yer su oldu ve bu olay bitti
Bir duygu bir aşk ölümü yaşamak için
En son damlasına kadar aksın her kanım
Sen çıkasın diye bu yürekten ey sevgili
Acılar içinde kurusun tüm damarlarım
Ölüm bir kez yaşanır özlemek bin kere
Gözyaşlarımı ısırmak istiyorum. Susturmak istiyorum seni isteyen duygularımı. Ellerimi, kollarımı, gözlerimi senden uzak tutmak istiyorum. Seni öyle arzuluyor ki azalarım, sanki her birini iple bağlıyorsun ve sonra çekiyorsun uçlarını. Senin beni kendine çekmene dayanamıyorum. Damarlarım çatlayacak gibi oluyor, kollarım kopacak gibi oluyor ama; aşkından kopamıyorum. Bir kopsam, kendimi sıralara, tahtalara yazılmış özgürlük şiirleri gibi hissedeceğim. Gel gör ki, kendime aşkından kurtulmayı öğretemiyorum. Neden yüreğime giriyorsun? Seni içimde istemiyorum. Dışımda, yollarımda, duvarlarımda, kaldırımlarımda zaten senli isyanları bastıramıyorum. Gözlerim gelip gittiğin yollara bakıyor. Sonra bir ağlamaktır tutturuyor. O an ısırmak istiyorum gözyaşlarımı. Belki o zaman anlar diyorum gözyaşlarım beni. Bakışlarım sen doluyor. Sonra sular seller gibi boşalıyorsun gözlerimden. Kapılıp duruyorum ağlayışlarıma. Neden gözyaşlarımdan çıkmıyorsun. Senin için ağlamak istemiyorum. Neden aşk neyi isteyip neyi istemediğimi hiç bana sormuyor. Hep onun dediği oluyor. Beni ağlatıyor. Karşı koyamıyorum kendime. Ellerim molotof kokteyllerini yüreğime atıyor. Yüreğim yanıyor senli isyanlarla. Parçalanıyor içim ve dışım. Kollarım isyana kanat geriyor. Seni istiyor her yanım. Kaçmak istiyorum kendimle çatışmalardan. Bir isyan ateşi olarak yollarımı kaplıyorsun. Senden kaçmak ayaklarımı yakıyor. Ah sevgili cehennem oluyorsun yüreğimde. Seni kül etme adına ben yanıyorum. Seni sevmiyorum diyorum kulaklarım bana ateş püskürüyor. Sesin aklıma gelince, içime kızgın bir demir cevheri gibi akıyorsun. Kaskatı oluyorsun sonra içimde. Seni çıkarıp atmak istiyorum; ya kılıç ya topuz ya da mızrak oluyorsun. İçimde bir savaş başlatıyorsun. Yeniliyorum sana. Her cephede sen kazanıyorsun. Esir alıyorsun beni. Gözlerinin hapsinde kalıyorum. Bırakıp gidesim geliyor. Bir akrep gibi kalıyorum ateş çemberinde. Gururumdan kendimi öldürmek istiyorum. Zehirliyorum kendimi. Yine de ölmüyorum. Çünkü, panzehir gibi damarlarımda dolaşıyorsun. Ve damarlarımı bileklerimden kesmek istiyorum o vakit. Bir bakıyorum şah damarımdan bana gülümsüyorsun. Gülüşün ellerimden tutuyor. Kaldırıyor beni ölüm döşeğinden. Yaşayamıyorum sensiz.
Bu gece şiir yazmak gelmedi içimden. Çünkü yüreğimdeki istasyonda tren boşalmaktaydı ve duygusal yolculuklarımın hesabını aklım sormaktaydı. İlk önce ellerini yitirmiş bir çocuk gibi güle oynaya hiçbir el sallayamamışlığım geldi aklıma ve sonra bir kez olsun kulaklarını tıkayanlara haykırışlarımı duyuramamışlığım. Bir de doya doya yaşayamamışlığım geldi aklıma. Bir tarafım hep aç kalmıştı ve açlık en çok yüreğimi vurmuştu. Bu yüzden sevgiyle büyüdü bende buğday başakları.Sabırla büyüdü bende armut ağaçları. Tabi sen bilmezsin armut ağaçlarının ve buğday tarlalarının ne kadar güzel olduğunu. Bu yüzden beni anlayamazsın. Acılarını benle beraber büyütmedin ki sen. Hangi yağmur altında ıslandı çıplak ayakların. Hangi rüzgar darmadağın etti ki dünyanı.S en dağ çiçeklerinin kokusunu ta içinde duyardın ve rüzgar gelir saçlarını okşardı. Sonra o rüzgar gelir benim bütün dalımı budağımı kırardı. Koklayacak bir gül bırakmazdı.
Şimdi söyler misin bana bu aşk nereye kadar. Sen bir kere hiç trene binmedin ki. Nereden bileceksin kaçak yolcuların kaçışlarını? Ve hiç kasaba görmedin ki nereden bileceksin rayların üzerine düşen intiharları?
Sen eline hiç silah almadın ki. Yaşamanın yasak olduğu bir yerde pusuya düşenleri öldürmenin yasak olmadığını nerden bileceksin. İnsanları arkadan vurmanın savaş meydanında bir ganimet olabileceğini nereden bileceksin ki? Kazanılan zaferin ardından atılan çığlıkların mağlup olanların yüreğine bir ok gibi saplandığını nerden bileceksin ki?
Bu gece şiir yazmak gelmedi içimden. Çünkü yüreğimdeki istasyonda tren boşalmaktaydı ve içinden kolsuz bacaksız çocuklar çıkmaktaydı. Onlara verecek şiir tadında bir ekmek bulamadım. Onlara uzatacak gül dalı niyetine bir mısra bulamadım. Ne mehtap, güzel yüzlü bir sevgiliye benziyordu ne de yıldızlar umut ışığına. Düğümlendi bende sözcükler. Bir bilmece oldu cümleler.
Her şey sözcüklerle başlamamış mıydı zaten. Titrek dudaklarından ıpıslak cümleler yüreğimin obasına sağanak sağanak boşalırdı. Gül tadında sevgiler büyütürdüm sana. Yine o sözcüklerle sabır taşlarına bir yosun misali dolanırdı kollarım. Ve yine o sabır taşlarıyla ördüğüm her duvara gül kokulu sevgileri tırnaklarımla dikerdim. Sana şiir yazacak parmaklarım yok artık. Ve güller avuçlarımdan çoktan döküldü. Bütün bedenimi hazan bahçelerinin hüznü kapladı. Kırıldı kollarım ve bacaklarım. Sarardı benzim.Tükendi nefesim. Bu sefer sustu dudaklarım. Bir kelime, bir cümle, bir paragraf olamıyorsun bana artık.Ş iir tadı kalmadı sende. Mısra mısra çözüldü bana bıraktığın buz kırıntıların. Ve son kez kelimeler de sustu. Kelepçelendi dilim.
Şimdi tanıdık bir masalın sisli bulvarlarında dolaşırken kalemim yüreğime saplandı. Şiirim kana bulandı. Beni şiire mahkum eden sendin. Çünkü haykırışlarını duyuramayanların varacağı son yer şiirdi. Son nokta ise gül kokulu cümlelerdi.
Osman DEMİRCAN Henüz tanışalı iki ay oluyor.Son derece mütevazi,alçak gönüllü,yüreğinizi onun ellerine emanet edebilirsiniz.Sizi üzmeyecektir emin olun....