Üşenilecek birşey yok bunda,
Ya sen öl, ya ben öleyim.
Bu kış uzun ve soğuk geçiyor
İzin ver üzerimi örteyim,
Toprakla...
Ya da sen bana hiç gelme,
Duvarları düşünüyorum ve pencereleri
Onları inşa edenleri, projelerini çizenleri...
Ve neye üzülüp neye sevinmem gerektiğini...
O pencereden hiç bakamayan gözlerim duvarın arkasında kalana ağlıyor şimdi...
Ekru bir bulut yerleşti gözlerime,
Yokluğun gibi kalıcı.
Sözlerim de köreldi yazık,
Şiirime kalmadı alıcı.
Gece olunca, ışığı kapanınca şehrin
Ufuk çizgisinin ne anlamı kalır ki?
Denizin karanlığının bittiği yerle,
Gökyüzünün karanlığının başladığı yer...
Hep karanlık olunca neden önemli olsun ki?
Bana hep karanlık veren hayat!
Aydınlığım...
Ne iyi oldu beni sevmediğin.
Bir bakışınla tutuşurdu tenim,
Dokunsan ölürdüm.
Seviyorum desen;
Minik bir şerçe gibi çırpınarak can verirdi kalbim.
Yokluğun yanımda...
Bir şiir yazdım ona,
Elmalı tarçınlı kurabiye yaptım,
İki şekerli sütsüz bir kahve
İyi bakıyorum ona merak etme.
Başımın üstündeki gökyüzü kadar kararsızım,
Esiyor, gürlüyor bazen de parlıyorum.
Küsüm sana,
Yokluğuna söven varlığım adına.
Sen küslüğümden habersiz...
Fırtınalarımı, güneşli aydınlıklarımı bilmiyorsun.
Nedendir bu her sabah baş ağrısıyla uyanmam,
Gece onsuz yatıyorum halbuki yanlarım bomboş.
Sanırım yeni bir dostum oldu, yalnızlık kadar sadık
Adını migren koydum,
Zaten çok kullanılan bir isimdi, bende duruma uygun buldum.
Çok özledim seni,
İçim yanarak yazıyorum bunları...
Burnum sızlayarak.
Siyah beyaz fotoğraflar daki renkli dünyama
Yaşlı gözlerle bakarak.
Çok kelimesinin kısalığına inat,
Kırmızı kırmızı bulutlar,
Dar sokaklarda ateşin üstünden atlayan çocuklar,
Uçuşuyor köhne evlerde asi umutlar.
Mavi mavi şu kadının gözleri,
Benim gibi içinde değil maviliği,dışına taşmış
Bakıp kendi ateşine, kendine şaşmış
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!