Başta canım sevgilim olmak üzere, herkesin yeni yılını en içten dileklerimle kutlarım. Yeni yıl, sağlık, huzur, mutluluk, aşk dolu bir yıl olsun. İyi yıllar, mutlu yıllar! :))
Başta canım sevgilim olmak üzere, herkesin yeni yılını en içten dileklerimle kutlarım.Yeni yılımızın huzur ve mutluluk içinde, sevdiklerimizle birlikte geçmesini dilerim. Sağlıklı, umutlu, başarılı, mutlu olduğumuz bir yıl olsun 2024. Tüm dünya barış ve huzur içinde yaşasın. Mutlu yıllar, iyi yıllar!
Ey uzak akrabalarım Üvey aşklarım Mevsimsonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar Gece telefonları, ıssız konuşmalar Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler Bırakılmış mektuplar Ve yurdumun her karış toprağında tefrika edilen karanlık Ey hayatıma girenler ve çıkanlar Uçurum duygusuyla yaşadığım hayat ey
O kadar çok anlattım ki Kendime kaldım anlatmaktan Bunaldım kendiyle boğuşmasını Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan, ofset duyarlıklardan, Çeyrek aydınlanmalardan, bunalım tüccarlarından, Türkçe sözlü az gelişmişilk arajmanlarından usandım artık.
Kaç zamandır bir ermiş dinginliği havalandırıyor dizelerime açılan pencereleri, Durup bakıyorum akşam sularında zaman kavramlarına, zamanı düşünüyorum; koyuluyorum Anlamını yitiriyor 'şimdiki zaman' ın boşyücelikleri, Tarihin unutkan sayfalarındaki mürekkep lekeleri İşimin başına dönüyorum içimde ıssız bir gönül erinci
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum "içtenliğin " ya da "dünya görüşünün" kirletmediği
KENDİME BİR YENİ YIL KARTI YAZARAK BUNLARI DİLİYORUM.
YENİ YILA MEKTUP. İnsanın derdi ne kadar büyük olursa, gülüşü de o kadar sıcak olurmuş... O dert güzelleştirirmiş yüreğini. Öyle derler, bizim buralarda... O derdin büyüklüğü neye göre ölçülür, biçilir bilmem ben... Fakat birinin gülüşünün sıcaklığını hissettim mi, anlarım ki derdi çok. Anlarım ki güzelleşmiş derdiyle...” Derdini derman bilenleri, derdim bana derman imiş diyenleri, derdiyle güzelleşebilenleri anlatmış Neşet Ertaş bu cümlelerinde... Belki kışın ortasındaki bu acayip bahar havası, kim bilir belki de bazen hakikatten yoran hayat kavgası bugünlerde beni de bir tuhaf yaptı... Pencereden içeri süzülen kış meltemiyle coşuyorum bir anda... Erkenden batan güneşin ardındansa kederleniyorum bir çocuk gibi manasız... Gel gitler oluyor yüreğimde anlamsız ve bir anda bilmediğim diyarlardan gelen bir sevdalı bulutun getirdiği hüzün yağmurları yağıyor üzerime apansız... Yolun yarısını ne zaman geçtim inanın hatırlamıyorum... Ama eğer takvimler yalan söylemiyorsa, ellilerimin ortasına doğru yol alıyorum... Çok da umursamam aslında zamanı... Kıymetlendirmeye gayret ederim içinde bulunduğum anı... Hani öyle tefekkür eden, derinlere dalıp giden bir meşrebim de yoktur pek... Belki yılın son günlerinden, ömürden bir senenin daha eksilmesindendir bu hal, kim bilir... Geriye dönüp baktığımda ne mutlu ki büyük pişmanlıklarım, keşkelerim yok... Belki kayda değer, kıymetli bir şey de yapmadım şu hayatta... Ama en azından bana her yeni adımımda “yapma, yapamazsın” diyenleri de hiç umursamadım... Ne yaptıysam, biraz da onların inadına, onları yenmek için yaptım... İyi ki de yapmışım... Che’nin dediği gibi “Belki hiç bir şey yolunda gitmedi ama hiç bir şey de beni yolumdan edemedi...” Biten bir yılın sonunda, yeni gelen yılın ve yaşın hazırlığında bir acayip haldeyim velhasıl... Geleceğe dair sözler vermem, veremem kendime... Çünkü tutamam, biliyorum... Hayat sen ne büyük mucizesin; seni her halinle çok seviyorum...
Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi? Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi? Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı? Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz? Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız? Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız? Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç? Ve siz onu hiç kokladınız mı? Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı? Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız? Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz? Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl? Çimlere uzandığınız oldu mu? Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç? Hiç suda taş kaydırdınız mı bu yıl? Kaç kez kuşlara yem attınız? Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı? Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz? Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı? Kaç kez mektup aldınız bu yıl? Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç? Kimseyle barıştınız mı bu yıl? Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez farkettiniz bu yıl? İyi bir yılın, bunlar gibi bir çok küçük şeye bağlı olduğunu hiç düşündünüz mü bu yıl? Yeni yılda düşünün! Baharda hemen yayılın çimenlerin üzerine... Acele edin, er veya geç; çimenler yayılacak üzerinize...
lütfen biri bana yeni yıla girerken eğlenmenin MANTIKLI bir sebebini anlatsın..! ! ! ! ! açıkçası bana çok saçma geliyor dediler gibi eğlenmek....nedir bunun sebebi? ? ? yılbaşı kutlayanlar, anlatın bana niye eğleniyorsunuz? ? ? 1 yıl daha yaşlanıp, ölümünüze 1 yıl daha yakınlaşmanız mı size mutluluk veren? ? ? ...nedir yaaa? ? ? ? ! ! ! !
Hoş geldin...Mademki geldin, o zaman iyiliklerle ve güzelliklerle gel...Unutma, tıpkı diğerleri gibi sende eskiyeceksin...İyiliğin,güzelliğin,bereketin,sağlığın,neşenin,kısmetin,başarının vs. vs. vs. pozitif olan her şeyin bol olsun....Bol olsun ki, ardından iyi şeyler konuşulsun...
2004’E ÜÇ KALA …. ÜMİT-Lİ… MİSİNİZ? ....ÜMİT-SİZ.. Mİ?
Ümit… Bir buçuk yaşında bir erkek çocuğuydu… Mavi-turkuaz gözleriyle …düşmesin diye minik parmaklıkları olan hapishanesinden….yani minik mavi karyolasından… dünyaya… kaçamak ve ürkek bakışlar fırlatan … bir küçük yürekti taşıdığı sol cenabında… Kanadı kırık bir serçe misali göz gezdirirdi beyaz güvercinler gibi çevresinde dolaşan sağlık personeli olan bizlere…
Hayat ona acımasız davranmıştı doğduğu ilk günden beri…Mardin’in bir köyünde dünyaya gelmiş...soluk…cılız bedeni…erken tanışmıştı hastalıklarla…
Daha bir yaşındayken…ALL… yani Kan Kanseri olduğunu öğrenen ailesi perişan olmuş..yapılan sevkler sonrasında son nokta olarak Ankara’ya düşmüştü yolları…
Babası 6 kişilik bir oda kiralamış…günlerini ve gecelerini hastaneden arta kalan zaman olursa orada geçirirken….gencecik halası…ailenin tek okumuş genç kızı olarak(ortaokul mezunu) …yanında refakatçi bırakılmak üzere getirtilmişti Mardin’den…bakımını sağlamak üzere…
Ümit…yaşından önce olgunlaşmış bir küçük adam edasıyla kolunu bizlere tetkik için kan almak üzere tevekkülle uzatırken….Dudaklarına bir acı yayılırdı apansız….daha konuşmayı bile bilmeyen o minik pembe dudaklar büzülür….o iri turkuaz gözlerden birer damla yaş süzülmeye başlar….incilerini dökerken…dünyanın en temiz,en berrak şelalesini inşa ederdi hiç bilmeden…
İçimde bıraktığı buruklukla yaptığım işi onun iyiliği için yaptığımı düşünerek kendimi savunma mekanizmalarımın egemenliğine bırakır…..ona ve metanetle bana bir hemşire edasıyla yardımcı olan halasına sezdirmeden….içime…..kalbimdeki gizli sandığa dökerdim gözyaşlarımı….
Babası gelmişti ziyaret saatinde bir gün... Bir adam genç yaşına rağmen bu kadar beyazı nasıl taşırdı şakaklarında…o zaman öğrenmiştim ben… Asil bir duruşla tam da Ümit’in karyolasının arka tarafına doğru gizlenmiş…onun gözlerinin görüş açısından saklanmaya çalışırken tanışmıştım onunla…
^^Çünkü Ümit üzülüyor babasını görünce doktor hanım…hemen ağlamaya başlıyor…^^…diye cevap vermişti bana..
Olsun..Hiçbir çocuk…bir pencere ötesinde duran babasını görmekten alıkoyulmamalı demiş…kızgın bakışlarla onu kucağına alıp babasını göstermesini rica etmiştim…
Ve işte o zaman anladım demek istediğini halanın…babanın neden gizlendiğini…. Ve o saydam görünen pencerenin…aslında bir hapishane parmaklığından farklı olmadığını…
***^^Bizi esir ettiler, Bizi hapse attılar:
Beni duvarların içinde, Seni duvarların dışında.
Ufak iş bizimkisi.
Asıl en kötüsü:
Bilerek, bilmeyerek Hapisaneyi insanın kendi içinde taşıması...
İnsanların birçoğu bu hale düşürülmüş, Namuslu, çalışkan, iyi insanlar..
Ve seni sevdiğim kadar sevilmeye lâyık... ^^***
Ümit…..ince... cılız… beyaz…minik kollarını….kucağına almasını istercesine uzatmıştı babasına….Babası da ona…. İkisinin de gözlerindeki nehirler…bizim nehirlerimize karışmıştı bir anda…
O saydam pencere bir parmaklık… O uzanan ellerse…sevginin…özlemin…hasretin elleriydi çünkü…. ulaşamayan…. birleşemeyen bir türlü….
Enfeksiyonlara açıktı Ümit…bu nedenle babası dahil olmak üzere yasaktı görüşmesi yakından… Onun nahif bedeni kaldıramazdı en güçsüz mikroorganizmayı bile…bir gribal enfeksiyon bile onda üst solunum yolunda sınırlı kalmaz…akciğerlerine inip…kötü ve istenmeyen sona….ölüme yol açabilirdi… Buydu korunmasının nedeni bu kadar dikkatli….
Oysa belki bir gün baharın gelişi misali belki de..Ümit….remisyona girecek… İyileşecekti…
Bir hasta takip etmiştim geçen yıl…Görkem…Lösemiydi o da.. 15 yaşında genç bir delikanlıydı…Bir gün koluna umarsız bir edayla uzun saçlı şirin mi şirin kız arkadaşını takıp hastaneye bizi ziyarete gelmiş….bizi onunla tanıştırırken gururu sezinlemiştik sözlerinden…en az onun kadar mutlu olup …paylaşmıştık huzurunu…
Hastalığa yenik düşmemişti Görkem…Kemoterapiler remisyonla(iyileşme hali) …sonuçlanmış…Artık ilaç dahi kullanmasına gerek kalmamıştı…
Normal bir delikanlıydı o artık… Geleceğe gülen gözlerle bakan…beyninin kuytulanına gizlenen geçmişi… o hatırlanmak istenmeyen sisli perdelerle kapatmış bir genç adam…
Ümit’e her bakışımda içimden bir şeyler kopar…. hep Görkem’i getirirdim aklıma…. Avunurdum….
Bir gece yapılan tetkiklerde kan değerleri düşük gelmişti Ümit’in… Hemen kan bankasına ulaşıp nakil için gerekli gruba uygun kanı hazırlatmıştım bu yüzden…Ama bir sorunumuz vardı ki…Bir gün ilik nakli ve tam iyileşme ihtimaline karşın ona kanı ışınlanmadan nakletmemiz imkansızdı… Hastanede kan ışınlama işlemi işçin gerekli cihaz bulunmadığından bu işlem için hasta yakınlarını en yakını en az on kilometre uzakta olan başka bir hastaneye sevk etmek gerekiyordu….saat gece 22:00 sularında hemen edilen telefona icabet etti Ümit’in babası…
Gece keskin bir soğukla karı barındırıyordu bağrında… Hava herhangi bir zamandan daha soğuk… Üzerindeki ince paltoyla tuttuğu evden yürümüştü hastaneye kadar babası….
-Peki şimdi ne yapacaksınız dedim?
-Bu saatte dolmuş bulunmaz ki doktor hanım diye cevap verdi tevekkülle…Yürüyeceğim… Çocuğum için her şeyi göze aldım…Yürüyeceğim….
Kendimi doktor odasına nasıl attığımı bilmiyorum…Yüreğimde biriken gözyaşlarımı tutamaz olmuştum çünkü…
Biz …küçük burjuvalar…. İş ve aş kaygısı çekmeyen… Karnı tok …sırtı pek insanlar… Şükretmeyi unutanlar….
Sıcak evlerimizde…televizyonumuzu seyredip…çayımızı yudumlarken… Düşünmezdik dışarıda aç yatanları….
Yabancı bir memleketin sokaklarında…elinde bir torba kanla…soğukta kilometrelerce yürümek zorunda olanları…. Düşünmezdik…
Belki de…düşünmek…rahatımızı kaçırmak.. istemezdik….
Gözlerindeki yaşları silerek…başka bir hastanın yanına doğru yürüdü genç kadın..…
YILIN SONUNDA, Mutlu ettin mi karsina çikan insanlari? Iyi bir etki biraktin mi üzerlerinde? Hiç taktir edildin mi günün ardindan? Elinden tuttun mu bir yol arkadasinin? Bir kalbi memnun ettin mi tatli sözünle? Cesaret verebildin mi umudu sönen birine? YILINI BOSA MI HARCADIN YOKSA? MUTLULUK MU biraktin ardinda, hosnutsuzluk mu? Gece olupta gözlerini kapattiginda, Sunu söyleyebilecek mi Allah sana; “YAPTIKLARININ KARSILIGINDA BIR YIL DAHA VERIYORUM SANA.”
Yeni fakat yinelenmeyecek bir yıla giriyoruz. İki günümüzün dahi eşit olmamasını tavsiye ediyor, Kutlu Elçi. Öyleyse 2003,2002'ye göre daha verimli olmalı. Hayırlısı...
Başta canım sevgilim olmak üzere, herkesin yeni yılını
en içten dileklerimle kutlarım. Yeni yıl, sağlık, huzur, mutluluk,
aşk dolu bir yıl olsun. İyi yıllar, mutlu yıllar! :))
Başta canım sevgilim olmak üzere, herkesin yeni yılını
en içten dileklerimle kutlarım.Yeni yılımızın huzur ve
mutluluk içinde, sevdiklerimizle birlikte geçmesini dilerim.
Sağlıklı, umutlu, başarılı, mutlu olduğumuz bir yıl olsun 2024.
Tüm dünya barış ve huzur içinde yaşasın. Mutlu yıllar, iyi yıllar!
Aynı sahneler,
Aynı roller,
Yıl yeni olsa ne fark eder..
herkes kendini kandırmaya,
başkalarını da buna inandırmaya,
devam eder ...
@ Özgür GÜNDÜZ
Yok
Yok
aptalca bir mutluluk var içimde.aslında mutluluğun kendisinin direk aptallıkla ilgisi var.
ama olsun.aptallık hakkımı kullanıyorum.
Ey uzak akrabalarım
Üvey aşklarım
Mevsimsonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
Bırakılmış mektuplar
Ve yurdumun her karış toprağında tefrika edilen karanlık
Ey hayatıma girenler ve çıkanlar
Uçurum duygusuyla yaşadığım hayat ey
O kadar çok anlattım ki
Kendime kaldım anlatmaktan
Bunaldım kendiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan, ofset duyarlıklardan,
Çeyrek aydınlanmalardan, bunalım tüccarlarından,
Türkçe sözlü az gelişmişilk arajmanlarından usandım artık.
Kaç zamandır bir ermiş dinginliği havalandırıyor dizelerime açılan pencereleri,
Durup bakıyorum akşam sularında zaman kavramlarına, zamanı düşünüyorum; koyuluyorum
Anlamını yitiriyor 'şimdiki zaman' ın boşyücelikleri,
Tarihin unutkan sayfalarındaki mürekkep lekeleri
İşimin başına dönüyorum içimde ıssız bir gönül erinci
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
"içtenliğin " ya da "dünya görüşünün" kirletmediği
KENDİME BİR YENİ YIL KARTI YAZARAK BUNLARI DİLİYORUM.
Murathan Mungan-Bir Yılın Son Günleri IV
YENİ YILA MEKTUP.
İnsanın derdi ne kadar büyük olursa, gülüşü de o kadar sıcak olurmuş...
O dert güzelleştirirmiş yüreğini. Öyle derler, bizim buralarda...
O derdin büyüklüğü neye göre ölçülür, biçilir bilmem ben...
Fakat birinin gülüşünün sıcaklığını hissettim mi, anlarım ki derdi çok.
Anlarım ki güzelleşmiş derdiyle...” Derdini derman bilenleri, derdim bana derman imiş diyenleri, derdiyle güzelleşebilenleri anlatmış Neşet Ertaş bu cümlelerinde...
Belki kışın ortasındaki bu acayip bahar havası, kim bilir belki de bazen hakikatten yoran hayat kavgası bugünlerde beni de bir tuhaf yaptı...
Pencereden içeri süzülen kış meltemiyle coşuyorum bir anda... Erkenden batan güneşin ardındansa kederleniyorum bir çocuk gibi manasız...
Gel gitler oluyor yüreğimde anlamsız ve bir anda bilmediğim diyarlardan gelen bir sevdalı bulutun getirdiği hüzün yağmurları yağıyor üzerime apansız...
Yolun yarısını ne zaman geçtim
inanın hatırlamıyorum...
Ama eğer takvimler yalan söylemiyorsa, ellilerimin ortasına doğru yol alıyorum...
Çok da umursamam aslında zamanı...
Kıymetlendirmeye gayret ederim içinde bulunduğum anı...
Hani öyle tefekkür eden, derinlere dalıp giden bir meşrebim de yoktur pek...
Belki yılın son günlerinden, ömürden bir senenin daha eksilmesindendir bu hal, kim bilir...
Geriye dönüp baktığımda ne mutlu ki büyük pişmanlıklarım, keşkelerim yok...
Belki kayda değer, kıymetli bir şey de yapmadım şu hayatta...
Ama en azından bana her yeni adımımda “yapma, yapamazsın” diyenleri de hiç umursamadım... Ne yaptıysam, biraz da onların inadına, onları yenmek için yaptım... İyi ki de yapmışım...
Che’nin dediği gibi “Belki hiç bir şey yolunda gitmedi ama hiç bir şey de beni yolumdan edemedi...”
Biten bir yılın sonunda, yeni gelen yılın ve yaşın hazırlığında bir acayip haldeyim velhasıl...
Geleceğe dair sözler vermem, veremem kendime... Çünkü tutamam, biliyorum...
Hayat sen ne büyük mucizesin; seni her halinle çok seviyorum...
Her yeni yılda senin gibi birini bulduğum için ne kadar şanslı olduğumu hissediyorum.Aşkım,canım,eşim..Seni çok seviyorum
sen benim şansımsın. :)
Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi?
Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?
Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?
Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?
Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?
Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?
Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?
Ve siz onu hiç kokladınız mı?
Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı?
Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?
Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?
Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl?
Çimlere uzandığınız oldu mu?
Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç?
Hiç suda taş kaydırdınız mı bu yıl?
Kaç kez kuşlara yem attınız?
Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı?
Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz?
Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı?
Kaç kez mektup aldınız bu yıl?
Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç?
Kimseyle barıştınız mı bu yıl?
Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez farkettiniz bu yıl?
İyi bir yılın, bunlar gibi bir çok küçük şeye bağlı olduğunu
hiç düşündünüz mü bu yıl?
Yeni yılda düşünün!
Baharda hemen yayılın çimenlerin üzerine...
Acele edin, er veya geç; çimenler yayılacak üzerinize...
Can Dündar
2010 için de yeni demişlerdi henüz bi numarasını göremedik...
hep umutların bağlandığı onlarca kararın alındığı ve hep mutlulukların geleceğine inanıldığı rakamların ilerlemesi (:
29 oluyoruz ya hu (: ve antolojide 4. yılım ne mutlu bana:D
MUTLU SENELER HERKESE..
Yine adettendir;
Yeni yılın tüm insanlara barış, huzur, sağlık ve mutluluk getirmesini temenni ederim.
Keşke temenni ile olsa...
Bektaşinin dediği gibi,
Eskisinden ne hayır gördük ki, yenisinden ne bekleyelim.
Korkutucu...
girmeyelim abi....
yeni yıldan biSi beklemiyom ben o benden beklesin:D
lütfen biri bana yeni yıla girerken eğlenmenin MANTIKLI bir sebebini anlatsın..! ! ! ! !
açıkçası bana çok saçma geliyor dediler gibi eğlenmek....nedir bunun sebebi? ? ? yılbaşı kutlayanlar, anlatın bana niye eğleniyorsunuz? ? ? 1 yıl daha yaşlanıp, ölümünüze 1 yıl daha yakınlaşmanız mı size mutluluk veren? ? ? ...nedir yaaa? ? ? ? ! ! ! !
ben eskisinden memnundum, yenilendikce irenclesio yillar,
kutlayalim bunu, ne Guzel irenClesio die..
Hoş geldin...Mademki geldin, o zaman iyiliklerle ve güzelliklerle gel...Unutma, tıpkı diğerleri gibi sende eskiyeceksin...İyiliğin,güzelliğin,bereketin,sağlığın,neşenin,kısmetin,başarının vs. vs. vs. pozitif olan her şeyin bol olsun....Bol olsun ki, ardından iyi şeyler konuşulsun...
Yeni olan birşeyler isteyen, eski olan birşeylerden bıkan herkese kutlu olsun.
tüm antoloji dostlarının yeni yılı kutlu olsun.barış,sevgi,mutluluk ve savaşsız nice yıllara...
bu yıl galatada sızılacak..
Yeni yıl
Yeni yıl
Yeni yıl
Yeni yıl
Herkese kutlu olsun
Yeni yıl
Yeni yıl
Yeni yıl
Yeni yıl
Herkes mutlu olsun
Yok böle bişi
2004’E ÜÇ KALA ….
ÜMİT-Lİ… MİSİNİZ? ....ÜMİT-SİZ.. Mİ?
Ümit…
Bir buçuk yaşında bir erkek çocuğuydu…
Mavi-turkuaz gözleriyle …düşmesin diye minik parmaklıkları olan hapishanesinden….yani minik mavi karyolasından… dünyaya… kaçamak ve ürkek bakışlar fırlatan … bir küçük yürekti taşıdığı sol cenabında…
Kanadı kırık bir serçe misali göz gezdirirdi beyaz güvercinler gibi çevresinde dolaşan sağlık personeli olan bizlere…
Hayat ona acımasız davranmıştı doğduğu ilk günden beri…Mardin’in bir köyünde dünyaya gelmiş...soluk…cılız bedeni…erken tanışmıştı hastalıklarla…
Daha bir yaşındayken…ALL… yani Kan Kanseri olduğunu öğrenen ailesi perişan olmuş..yapılan sevkler sonrasında son nokta olarak Ankara’ya düşmüştü yolları…
Babası 6 kişilik bir oda kiralamış…günlerini ve gecelerini hastaneden arta kalan zaman olursa orada geçirirken….gencecik halası…ailenin tek okumuş genç kızı olarak(ortaokul mezunu) …yanında refakatçi bırakılmak üzere getirtilmişti Mardin’den…bakımını sağlamak üzere…
Ümit…yaşından önce olgunlaşmış bir küçük adam edasıyla kolunu bizlere tetkik için kan almak üzere tevekkülle uzatırken….Dudaklarına bir acı yayılırdı apansız….daha konuşmayı bile bilmeyen o minik pembe dudaklar büzülür….o iri turkuaz gözlerden birer damla yaş süzülmeye başlar….incilerini dökerken…dünyanın en temiz,en berrak şelalesini inşa ederdi hiç bilmeden…
İçimde bıraktığı buruklukla yaptığım işi onun iyiliği için yaptığımı düşünerek kendimi savunma mekanizmalarımın egemenliğine bırakır…..ona ve metanetle bana bir hemşire edasıyla yardımcı olan halasına sezdirmeden….içime…..kalbimdeki gizli sandığa dökerdim gözyaşlarımı….
Babası gelmişti ziyaret saatinde bir gün...
Bir adam genç yaşına rağmen bu kadar beyazı nasıl taşırdı şakaklarında…o zaman öğrenmiştim ben…
Asil bir duruşla tam da Ümit’in karyolasının arka tarafına doğru gizlenmiş…onun gözlerinin görüş açısından saklanmaya çalışırken tanışmıştım onunla…
Neden? ...diye sormuştum…halasına…meraklı gözlerle…
^^Çünkü Ümit üzülüyor babasını görünce doktor hanım…hemen ağlamaya başlıyor…^^…diye cevap vermişti bana..
Olsun..Hiçbir çocuk…bir pencere ötesinde duran babasını görmekten alıkoyulmamalı demiş…kızgın bakışlarla onu kucağına alıp babasını göstermesini rica etmiştim…
Ve işte o zaman anladım demek istediğini halanın…babanın neden gizlendiğini….
Ve o saydam görünen pencerenin…aslında bir hapishane parmaklığından farklı olmadığını…
***^^Bizi esir ettiler,
Bizi hapse attılar:
Beni duvarların içinde,
Seni duvarların dışında.
Ufak iş bizimkisi.
Asıl en kötüsü:
Bilerek, bilmeyerek
Hapisaneyi insanın kendi içinde taşıması...
İnsanların birçoğu bu hale düşürülmüş,
Namuslu, çalışkan, iyi insanlar..
Ve seni sevdiğim kadar sevilmeye lâyık... ^^***
Ümit…..ince... cılız… beyaz…minik kollarını….kucağına almasını istercesine uzatmıştı babasına….Babası da ona….
İkisinin de gözlerindeki nehirler…bizim nehirlerimize karışmıştı bir anda…
O saydam pencere bir parmaklık…
O uzanan ellerse…sevginin…özlemin…hasretin elleriydi çünkü…. ulaşamayan…. birleşemeyen bir türlü….
Enfeksiyonlara açıktı Ümit…bu nedenle babası dahil olmak üzere yasaktı görüşmesi yakından…
Onun nahif bedeni kaldıramazdı en güçsüz mikroorganizmayı bile…bir gribal enfeksiyon bile onda üst solunum yolunda sınırlı kalmaz…akciğerlerine inip…kötü ve istenmeyen sona….ölüme yol açabilirdi…
Buydu korunmasının nedeni bu kadar dikkatli….
Oysa belki bir gün baharın gelişi misali belki de..Ümit….remisyona girecek… İyileşecekti…
Bir hasta takip etmiştim geçen yıl…Görkem…Lösemiydi o da..
15 yaşında genç bir delikanlıydı…Bir gün koluna umarsız bir edayla uzun saçlı şirin mi şirin kız arkadaşını takıp hastaneye bizi ziyarete gelmiş….bizi onunla tanıştırırken gururu sezinlemiştik sözlerinden…en az onun kadar mutlu olup …paylaşmıştık huzurunu…
Hastalığa yenik düşmemişti Görkem…Kemoterapiler remisyonla(iyileşme hali) …sonuçlanmış…Artık ilaç dahi kullanmasına gerek kalmamıştı…
Normal bir delikanlıydı o artık…
Geleceğe gülen gözlerle bakan…beyninin kuytulanına gizlenen geçmişi… o hatırlanmak istenmeyen sisli perdelerle kapatmış bir genç adam…
Ümit’e her bakışımda içimden bir şeyler kopar…. hep Görkem’i getirirdim aklıma….
Avunurdum….
Bir gece yapılan tetkiklerde kan değerleri düşük gelmişti Ümit’in…
Hemen kan bankasına ulaşıp nakil için gerekli gruba uygun kanı hazırlatmıştım bu yüzden…Ama bir sorunumuz vardı ki…Bir gün ilik nakli ve tam iyileşme ihtimaline karşın ona kanı ışınlanmadan nakletmemiz imkansızdı…
Hastanede kan ışınlama işlemi işçin gerekli cihaz bulunmadığından bu işlem için hasta yakınlarını en yakını en az on kilometre uzakta olan başka bir hastaneye sevk etmek gerekiyordu….saat gece 22:00 sularında hemen edilen telefona icabet etti Ümit’in babası…
Gece keskin bir soğukla karı barındırıyordu bağrında…
Hava herhangi bir zamandan daha soğuk…
Üzerindeki ince paltoyla tuttuğu evden yürümüştü hastaneye kadar babası….
-Peki şimdi ne yapacaksınız dedim?
-Bu saatte dolmuş bulunmaz ki doktor hanım diye cevap verdi tevekkülle…Yürüyeceğim…
Çocuğum için her şeyi göze aldım…Yürüyeceğim….
Kendimi doktor odasına nasıl attığımı bilmiyorum…Yüreğimde biriken gözyaşlarımı tutamaz olmuştum çünkü…
Biz …küçük burjuvalar….
İş ve aş kaygısı çekmeyen…
Karnı tok …sırtı pek insanlar…
Şükretmeyi unutanlar….
Sıcak evlerimizde…televizyonumuzu seyredip…çayımızı yudumlarken…
Düşünmezdik dışarıda aç yatanları….
Yabancı bir memleketin sokaklarında…elinde bir torba kanla…soğukta kilometrelerce yürümek zorunda olanları….
Düşünmezdik…
Belki de…düşünmek…rahatımızı kaçırmak.. istemezdik….
Gözlerindeki yaşları silerek…başka bir hastanın yanına doğru yürüdü genç kadın..…
Düşünmekten kendini alamıyordu…
2004’ e üç kala….
Ümit-li miydi?
Yoksa…
Ümit-SİZ mi?
Eternalflame/28 Aralık 2003
***Nazım Hikmet/26 Eylül 1945
saçmalıktan öte bi şey değil. bi çeşit avuntu...... bi zamanlar yeni olana ne oldu aaaaaaa eskimiş bile.
Zihniyet çöküşünün açık bir göstergesi....
YILIN SONUNDA,
Mutlu ettin mi karsina çikan insanlari?
Iyi bir etki biraktin mi üzerlerinde?
Hiç taktir edildin mi günün ardindan?
Elinden tuttun mu bir yol arkadasinin?
Bir kalbi memnun ettin mi tatli sözünle?
Cesaret verebildin mi umudu sönen birine?
YILINI BOSA MI HARCADIN YOKSA?
MUTLULUK MU biraktin ardinda, hosnutsuzluk mu?
Gece olupta gözlerini kapattiginda,
Sunu söyleyebilecek mi Allah sana;
“YAPTIKLARININ KARSILIGINDA BIR YIL DAHA VERIYORUM SANA.”
Yeni fakat yinelenmeyecek bir yıla giriyoruz. İki günümüzün dahi eşit olmamasını tavsiye ediyor, Kutlu Elçi. Öyleyse 2003,2002'ye göre daha verimli olmalı. Hayırlısı...