benim bildiğim Ankara sarı ve kuraktı üstelik karasaldı bozkır düşmüş arka sokaklarına, kimseler de uğramazdı aç köpekler, terkedilmiş cılız kediler ve benim gibilerden başka, hiç bayramlığı olmamış bir çocuktu sanki o
kentsel dönüşüm adı altında maruz kaldığım yıkım dokundu içinde sen olan anılarıma böylece başladı nehir yalnızlığına göçüm ben Şirâze, yüzlerce şehrin mağduruyum konar egzoz kokulu kumrular çatılarıma ve takılır aklıma Meksika Körfezi’nde bıraktığım pelikanlarım
asi değilim hiç değilim marjinal, entel benden dava fanatiği olmaz, bir sürünün koyunu da aykırılıklarımı anlatır dururlar hayretler içinde dinlerim, meğerse ben neymişim! hepsini sil baştan Şirâze’m, bunu bilir ve söylerim hatırı sayılır bir aşığım ben
yorulmuşsundur belki, belki de hedefin vurulmuştur bir öngörülemez tarafından ya da sadece vazgeçmişsindir gayenin önemsizliğini fark edip o an en tehlikelisi boşluğa kendini bırakmandır boşluk Şirâze, senin kararlarını önemsemeden bir bütün olarak seni yutar yine de onun bile vardır zaafları; açık verir, anlık insafa gelir, nedensiz genleşir ama bil ki bu, nadirdir
bazen yavaşlar hayat sollayıp geçersin, bazen sen yavaşlarsın da hayatın seni sollamasını izlersin arkasından el sallayanlara rastlamışlığın vardır üstelik küstahlık değildir bu, olsa olsa bir çeşit çaresizlik
benim bildiğim Ankara
sarı ve kuraktı
üstelik karasaldı
bozkır düşmüş arka sokaklarına,
kimseler de uğramazdı
aç köpekler, terkedilmiş cılız kediler
ve benim gibilerden başka,
hiç bayramlığı olmamış bir çocuktu
sanki o
ne güzel bakıyorsun öyle
vurulup düşüyorum
kentsel dönüşüm
adı altında maruz kaldığım yıkım
dokundu içinde sen olan anılarıma
böylece başladı nehir yalnızlığına göçüm
ben Şirâze,
yüzlerce şehrin mağduruyum
konar egzoz kokulu kumrular çatılarıma
ve takılır aklıma Meksika Körfezi’nde bıraktığım pelikanlarım
asi değilim
hiç değilim marjinal, entel
benden dava fanatiği olmaz, bir sürünün koyunu da
aykırılıklarımı anlatır dururlar
hayretler içinde dinlerim, meğerse ben neymişim!
hepsini sil baştan Şirâze’m,
bunu bilir ve söylerim
hatırı sayılır bir aşığım ben
ben seni Şirâze;
hem darmadağın, hem serkeşâne, hem de mısrâ-i berceste hükmünde sevdim
sen istersin
ve ben her şeyin üstüne yemin ederim
kuşlar göçmeden önce vedalaşmaz
kimse de onlara bundan dolayı gönül koymaz
dönüp geldiklerinde de Şirâze, kimse onları kovmaz
ben bir gezginim ve yalnızlığı sevmek Şirâze’m,
değil benim kabahatim
kabahat bana onu sevdirenlerin
kızma ama, hâlâ kendimle kavgalıyım
aramızı bul diye gece uykularımda bundandır sana kaçmalarım
bugün de mi olmadı, Sirâze?
olmadı, ama bu
hiç olmayacağı anlamına gelmez
yorulmuşsundur belki,
belki de hedefin vurulmuştur bir öngörülemez tarafından
ya da sadece vazgeçmişsindir gayenin önemsizliğini fark edip
o an en tehlikelisi boşluğa kendini bırakmandır
boşluk Şirâze, senin kararlarını önemsemeden bir bütün olarak seni yutar
yine de onun bile vardır zaafları;
açık verir, anlık insafa gelir, nedensiz genleşir
ama bil ki bu, nadirdir
bazen yavaşlar hayat sollayıp geçersin,
bazen sen yavaşlarsın da hayatın seni sollamasını izlersin
arkasından el sallayanlara rastlamışlığın vardır üstelik
küstahlık değildir bu, olsa olsa bir çeşit çaresizlik