ifadesiz kalıyor ‘’bir şey içinde, hiçbir şeyi ‘’ yaşıyor olmak... aslında çok şey yaşıyoruz da bakmayın, ‘’ beklide haklı olarak’’ hiç bir şey diyip önemsizleştiriyoruz, çoğu şeyleri, çoğu zaman. bari bundan sonra geç kalmadıklarımız için hayata kucak açalım, yürümeye çalışalım kendimizce. ama benim için bir anlam ifade etmiyor dediğimiz o hiçbir şeyleri değil, ‘’bir şeyleri ‘’ alarak yanımıza… çünkü bir şeyimiz olmalı, hayatı anlamlı kılacak..
Üç gün üç gecedir sükut makamında şarkılar söylüyordu kraliçe. Birden saldırıya geçti. Dobra, tavizsiz, 40 katır mı istersin, 40 satır mı diyecek kadar kibirli :) Ama gene yanlış yerden başladı. Oysa baktığı kahve falında yangına körükle değil su ile git çıkmıştı :)) Güneşin, toprağın ve suyun farkında olmalı insan ve bir de çiçeklerin…. Ve bir de dili olmalı insanın, farkında olduklarını anlatmak için :)
Sen ki koca okyanusta ‘’ yüzlerce ‘’ hiç kimsesin… Bu serüvenin haritası farklı çizilseydi keşke... beni bekleme kaptan.. Çok yorgunum ama gene de ben, kendi rotamda yol alabilirim...
Yanlış hayatı, yanlış yöntemlerle düzeltmeye çalışmak da bir tür çözümsüzlük olup sonuç her zaman hüsran olacaktır. Çivi çiviyi söker yaklaşımı her koşulda geçerli olurmu ki? Çözüm yöntemleri denemek yerine, ‘hayatın kendisine ‘ bir çekidüzen verip, doğruya yönelmek en gerçekçi çözüm olacaktır. Hayatımızdaki tersliklerden, olumsuzluklardan şikayet etmeye hakkımız yok. Çünkü her insan ‘layık olduğu hayatı ve kendi tercihlerini ‘ yaşar
Tirilye, Mudanya’ya 10 Km kadar uzaklıktaki eski bir rum köyü. Köye girince, deniz ve ormanın iç içe olması işte budur dedirtiyor. Üstelik köyün egzotik havasına kolaylıkla kapılıyor insan. Tarihi dokusunun ve insan mozayiğinin çok da bozulmamış olması sevindiriciydi. Yüzlerce yıllık ve kerpiçten yapılmış orijinal evleri uzun uzun seyredilmeğe değerdi. Ve evlerdeki, sanırım sadece o yöreye özgü envai çeşit çiçekler dikkat çekiciydi. Köyün labirent gibi daracık toprak yollarında yürürken, tarihe yolculuk yapıyorum hissi baskın geliyordu. Asırlık çınarın altındaki tarihi kahvede, yaşlı insanlarla sohbet etmek doyumsuz güzellikteydi. Özetle gidilesi, görülesi bir yer tirilye.
herkesin farklılık olmaksızın, tekdüze bir şeyler yaparak yetindiği bu yeryüzünde. yetindiği şeylerle dahi farklılık üretebilen ender şahsiyetlerden biri olmasının yanında, ortak yönlerimizin sayısının üçü geçmemesi ne güzel :))))
ifadesiz kalıyor ‘’bir şey içinde, hiçbir şeyi ‘’ yaşıyor olmak...
aslında çok şey yaşıyoruz da bakmayın, ‘’ beklide haklı olarak’’ hiç bir şey diyip önemsizleştiriyoruz, çoğu şeyleri, çoğu zaman.
bari bundan sonra geç kalmadıklarımız için hayata kucak açalım, yürümeye çalışalım kendimizce.
ama benim için bir anlam ifade etmiyor dediğimiz o hiçbir şeyleri değil, ‘’bir şeyleri ‘’ alarak yanımıza…
çünkü bir şeyimiz olmalı, hayatı anlamlı kılacak..
Üç gün üç gecedir sükut makamında şarkılar söylüyordu kraliçe. Birden saldırıya geçti. Dobra, tavizsiz,
40 katır mı istersin, 40 satır mı diyecek kadar kibirli :)
Ama gene yanlış yerden başladı. Oysa baktığı kahve falında yangına körükle değil su ile git çıkmıştı :))
Güneşin, toprağın ve suyun farkında olmalı insan ve bir de çiçeklerin….
Ve bir de dili olmalı insanın, farkında olduklarını anlatmak için :)
Mukavele tanık, rıza, onay ister…
Ahit (söz verme) istemez, ahde vefa edecek bir yürek olsa kafidir.
Sen ki koca okyanusta ‘’ yüzlerce ‘’ hiç kimsesin…
Bu serüvenin haritası farklı çizilseydi keşke... beni bekleme kaptan..
Çok yorgunum ama gene de ben, kendi rotamda yol alabilirim...
Yanlış hayatı, yanlış yöntemlerle düzeltmeye çalışmak da bir tür çözümsüzlük olup sonuç her zaman hüsran olacaktır.
Çivi çiviyi söker yaklaşımı her koşulda geçerli olurmu ki?
Çözüm yöntemleri denemek yerine, ‘hayatın kendisine ‘ bir çekidüzen verip, doğruya yönelmek en gerçekçi çözüm olacaktır.
Hayatımızdaki tersliklerden, olumsuzluklardan şikayet etmeye hakkımız yok.
Çünkü her insan ‘layık olduğu hayatı ve kendi tercihlerini ‘ yaşar
kahverengi gözleri var. fakat gökyüzü gibi bakıyor :)
Tirilye, Mudanya’ya 10 Km kadar uzaklıktaki eski bir rum köyü.
Köye girince, deniz ve ormanın iç içe olması işte budur dedirtiyor. Üstelik köyün egzotik havasına kolaylıkla kapılıyor insan.
Tarihi dokusunun ve insan mozayiğinin çok da bozulmamış olması sevindiriciydi.
Yüzlerce yıllık ve kerpiçten yapılmış orijinal evleri uzun uzun seyredilmeğe değerdi. Ve evlerdeki, sanırım sadece o yöreye özgü envai çeşit çiçekler dikkat çekiciydi.
Köyün labirent gibi daracık toprak yollarında yürürken, tarihe yolculuk yapıyorum hissi baskın geliyordu.
Asırlık çınarın altındaki tarihi kahvede, yaşlı insanlarla sohbet etmek doyumsuz güzellikteydi.
Özetle gidilesi, görülesi bir yer tirilye.
İnsanın aşkı algılayışı ve yaşaması da karakteri ile doğru orantılıdır.
Kişinin karakteri ne kadar sağlam ise aşkı da o nispette büyük olur.
herkesin farklılık olmaksızın, tekdüze bir şeyler yaparak yetindiği bu yeryüzünde.
yetindiği şeylerle dahi farklılık üretebilen ender şahsiyetlerden biri olmasının yanında,
ortak yönlerimizin sayısının üçü geçmemesi ne güzel :))))
Kim bu kadar çok özlenebilir ki... Senden başka..