Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • KONUŞAMADIKLARIM07.07.2024 - 13:50


    DİLİME DOLANAN TÜRKÜ

    Otuz iki yıldır çözülmeyen bir türkü dolanmış dilime, yolda izde mırıldanırım, türkü listelerinde hep ilk sırada ve işte hikâyesi.

    Sekiz on kişi toplanmışız bir eve odaya, bırakmıyorlar ki uyuyayım, evsizlerin sığındığı sabahçı kahvehanesine dönüşmüş sanki ortam, tek farkı, çay niyetine habire şiir dayıyorlar bu evde. Tamamı itü mühendis tayfası, mimarlıktan bir kız var aralarında sadece, bir de ben, mektepsiz ve kitapsız ve öylesine bir adam işte, hiçbir yerden sessizce çıkıp gelen.

    Üç kitap dolanıyor elden ele. Cemal Süreya’ cılar ağırlıkta “bütün kara parçalarında, Afrika dahil” deyip kıtalar arası yürüyorlar ağır adımlarla. Sonra Turgut Uyar’ı sevenler karşıt bir yürüyüş başlatıyor, bu sahneyi bir yerlerden hatırlıyorum ama her neyse. İpin üstünde bir cambaz varmış, sonra bir duraktan göğe bakıyormuş, kim? Cambaz mı? Emin değilim, çünkü ipin üzerindeydi az önce, sevgileri filan da acıyormuş. Bak sevdim bu lafı, unutmayayım, “keşke yalnız bunun için sevseydim seni” diyerek başa dönüyoruz yine.

    Şu mimarlıkta okuyan kız, onun elinde de bir kitap, yaradana sığınıp atıyor kendini şiir tufanının ortasına. Edip Cansever’den okuyor,okuyor, okuyor, susuyor sonra, çekiliyor bir kenara. Bakıyor ve dinliyorum sadece, başka bir dünyaya düşmüş gibiyim sanki. İlk defa duyuyorum bu şairleri ve şiirleri. Sağanak bir yağış altında saçak altına sığınmış ürkek ve şaşkın serçe kuşları olur ya hani, o kuş benim işte, dinliyorum sadece. Hani söz bana düşse, Ahmed Arif “ otuz üç kurşun” diye başlayıp “vurun ulan vurun, ben kolay ölmem” dizeleriyle ön cepheden dalacağım kavganın tam da göbeğine. Düşmüyor, susuyorum.

    Sabah olmuş, birileri çıkıp gitmiş, üç kişi kalmışız sadece evde. Bende çıkarım birazdan, Beylerbeyi’ne doğru giderim, bayır sokağa. Çocukluğumun en güzel hatıraları, kocaman ahşap bir ev, bahçeden meyve ağaçlarının dalları uzanıyor balkona. Gece olduğunda, boğazdan geçen gemilerin ışıkları aydınlatıyor odaları. Yıkılmamışsa Küplüce ilkokuluna gider bakarım. Çamlıca tepesinin yanından, rıhtıma doğru yokuş aşağı salarım sonra kendimi. Balık yerim belki, rakı içerim boğaza karşı. On beş yıldır hayalini kurardım bu kavuşmanın, olmadı, uzadı zaman, ellerine geçirince öyle ha deyince bırakmıyorlarmış adamı.
    Bir şeyler unutmuş sanki kız, arıyor. Ayaklarını sürüyerek dolaşıyor salonda, geceden düşen şiirleri süpürüyor gibi sanki bir kuytuya. Bir kaset koyuyor sonra teybe, işte Otuz iki yıldır dilime dolanan o türkü ve hikayesi de böyle başlıyor. İlk kez dinliyorum, çok güzel sözleri var, tuhaf ve gizemli. Bitiyor, başa sarıyor tekrar kız. Tekrar, tekrar başa sarıyor.

    Telaşsız bir kız, sakin. Hep bir şeyleri unutmuş gibi arayan ve bulamayan, sonra tekrar kaseti başa saran. Sonra birden, çok doğal bir şey yapar gibi birden, hani şöyle saçlarını toparlar gibi mesela, gece kıyafetlerini çıkarıveriyor üzerinden, soyunuyor. Giyinip çıkmak için yani evden, birden. Atsam kendimi şimdi sokaklara, nereye varacağımı bilmeden yürüsem, kaçsam hiçbir yana bakmadan, kaçamıyorum. Türkü bitti galiba, sessizlik oldu birden, karardı ortalık, gece çöktü sanki gözlerime. Ellerimle oynuyorum utancımdan, ayaklarıma takılıyor sonra gözlerim ahh ayaklarım, ahh ..neler çektiniz siz. Kaçıncı firar girişiminiz bu, bu kaçıncı yakalanışınız, bastırılan ve engellenen.

    Gelip dikildi tepeme, rahatladım biraz, demek ki giyinmiş, çıkıyormuş. Birkaç adım geri çekilince, kaldırıyorum başımı, “görüşeceğiz” diyor, “görüşeceğiz”. Bir şey söylesem mi şimdi karar veremedim. Eskiden, “görüşürüz” filan denilirdi böylesi anlarda veya temenni etmenin en bıçkın hali “görüşelim” olurdu, en kabadayısı yani. Yok yok hayır, sesimi çıkarmayayım, artık ne anlama gelirse diye düşünmeden başımı sallayayım hafifçe, öyle yapıyorum. Örtülen kapının sesiyle bir serinlik çöktü sanki yüzüme, sanki bir el itekleyip kapatıverdi arka kapılarını cehennemin. Ben de çocukluğuma doğru yola çıkayım artık. Yoksa biraz daha mı beklesem, oyalansam mı? Şimdi bu kız unutmuştur yine bir şeyleri, dikiliyordur belki de sokak kapısının önünde, arıyordur. Gitmiş mi diye perdenin aralığından gizlice şöyle bir baksam mı ki?

    Bakıyorum!



  • Ve sonra farkettim ki07.07.2024 - 13:43

    ....
    ama, sana eksik uzanışım, sakarlığımdan
    yanlışlıkla birbirimizi vurmayalım diye
    uzanıp aldım... o gülü aramızdan


    Beşir Sevim

  • KONUŞAMADIKLARIM06.07.2024 - 18:50


    PALANIN YERİ

    Vakit var daha, toparlan
    Uzunca yorulalım
    Çınarların gölgesinden
    Ortaköy’e
    Açıktır palanın yeri
    Menemen ve tekel bira
    Eskimiş ahşap sandalyeler
    Beyaz masa örtüleri, çiçekli

    Yatırma öyle gülüşlerini
    Dudakların boyunca sahipsiz
    Ve kimsesiz bir yalnızlığa
    Gül hadi, unuturuz açlığı
    İki dal Samsun ayırmıştım
    Bir düşün ortasındayken
    Ansızın uyanırız korkusuyla
    Yokluğun ve yoksunluğun
    Tütünsüz zamanlarına







  • KONUŞAMADIKLARIM06.07.2024 - 18:45


    UNUT (TUR) MA !

    Topla saçlarını, bırakma
    Çağırma sonbahar rüzgârlarını
    Kimsesiz kalır bir uçurtma
    Bir çocuk ağlar
    Siyah bir kurdele ile
    Topla saçlarını, bırakma
    Tutuşur yine Temmuzlar
    Bin şiir susar, bin türkü
    Derin uykularında
    Yürekler ağlar

  • KONUŞAMADIKLARIM05.07.2024 - 22:08

    AŞK VAKTİDİR ŞİMDİ KİRAZLARLA

    Otuz üç şiir, üç takipçi
    Sırt sırta yaslanınca
    Üç yüz otuz üç

    Bak ne güzel oldu
    Selfie zamanıdır
    Haydi davran

    Şimdi kirazlar
    Yürümüştür dallara
    Tutup asarsın işte
    Dudak dudağa
    Bir kiraz ağacına


    Hikâyesi
    Otuz üçte dururum ben, bir şiir bile gitmem ileri, takipçiler siz de kıpraşmayın sakın bir yerlere.





  • KONUŞAMADIKLARIM04.07.2024 - 21:47



    /Sağır duymaz uydurur/

    - Baba kör kedimiz geldi
    - Ne köftecimiz kızım?
    - Aman baba yaa
    - Al içeri al

    Sokakta bulmuştuk,
    yavru bir kedi
    iki gözü de kapalı.
    On beş gün boyunca
    Veteriner, ilaçlar, tedavi
    Bir gözünü kaybetti yinede
    Üç ay kadar evde bakım
    Sonra sokağa bir alıştı ki
    Erkek, özgür takılıyor,
    Kafasına göre işte
    Eserse uğruyor arada
    Deli Dumrul sanki, acıktığında
    Dayanıyor kapıya
    Çıkıp gidiyor sonra selamsız
    Gecenin karanlığında
    Karı kız peşinde bir berduş
    Acayip bir hovarda

  • KONUŞAMADIKLARIM04.07.2024 - 06:04



    /Sağır duymaz uydurur/

    - Baba kör kedimiz geldi
    - Ne köftecimiz kızım?
    - Aman baba yaa
    - Al içeri al

    Sokakta bulmuştuk, yavru bir kedi iki gözü de kapalı. On beş gün veteriner kontrolünde kaldı, bir gözünü kaybetti. Üç ay kadar evde baktım sonra sokağa bir alıştı ki sormayın. Erkek, free takılıyor, eserse işte uğruyor arada. Bir de kör Tuğrul vardı Beşiktaş’ta oynayan, adam harbiden körmüş, iyi futbolcuymuş ama ağbim anlatırdı.

  • Alıpbaşını uzaklara gitmek isteyenler kulübü ;)03.07.2024 - 18:57

    Kardeşlik, herkesin bir Ömür hanımı olmuyor hayatta, diyelim ki Nazım beyi veya oluyor da farkında değil, kolay iş değil yani, bir çiçeği kırk yıl boyunca küstürmeden, soldurmadan sevmek. Hayat işte, toparlanıp gidiyor Ömür hanımlar, Nazım beyler. Bir insan sevdiğinin yüzünü okşar gibi toprağı sever mi? Yanlış oldu soru “sevmeli”. Kim demiş “su akar yolunu bulur” diye, sonsuz hayatın çiçeklendiği kutsal bir kavuşma anıdır o. TOPRAK bekler, SU bilir yolu, YOL belli.

    İÇİMDEKİ ÇOCUĞA
    İlk kez yolladığı mesajda fark ettim onu, sonra yazdığı bazı yorumlarda, bilerek mi yapıyor yoksa ülkesinden ve dilinden uzak düştüğü için mi çok emin değilim, yuvarlıyor bazı sözcükleri, tıpkı soru işaretine takla attırması gibi. Acayip güzel oluyor, sevimli, cana yakın. Kızımın ilk konuşmaya başladığı o muhteşem zamanlar geliyor aklıma, mutlu oluyorum. Ben çocuk diyorum ona, içimde koşturup duran çocuk, küçük kızım. Lafların üstten üstten gelmesi, yazanın bilgeliğinden değildir yani. Hani küçük bir çocuk, yeni başlamış daha yürümeye, her adım attığında düştü düşecek telaşıyla yüreği ağzına gelir ya insanın, koruyup kollamak istersiniz ya, o bilgece laflar bu yüzden işte. Anne baba olanlar bilir ancak, dünya siliniverir gözlerinizden, tutup Paris’i ateşe de verirsiniz. Haydi çocuk, çalı çırpı toplayalım biraz, çam ağacından çıra, Anka kuşu gibi yeniden doğabilsin diye küllerinden, ateşe verelim şu dünyayı, bütün o çirkinlikler silinip gitsin yeryüzünden, haydi.

    Gün boyu sıkıntı içimde, ne yana dönsem diz boyu hüzün. Böylesi zamanlarda anlamını yitiriveriyor sözcükler, hayat taşıması ağır bir yük oluyor sanki omuzlarım da. Hiç düşündün mü çocuk, ardından soğukların geleceğini bildikleri halde, erik çiçekleri niye aldanıyorlar yalancı bahara, niye soluyorlar sonra, döküyorlar çiçeklerini. Koşulsuz bir sevdadır bence bunun adı, “senden gelen her şey başım gözüm üstüne” diyerek kucaklamaktır mevsimleri. Çiçek sensin çocuk, mevsimler hayat, hayatı seveceksin.
    Keşke, sonu hep güzel biten masallarla uykuya yatırılmasaydı çocukluğumuz, belki bu kadar hazırlıksız yakalanmazdık her yanımızı saran çirkinliklere, daha hızlı sarardık belki yaralarımızı, gün boyu deliliğin sınırlarında gezinmezdik. Çok zor oluyor bazen, üstesinden gelemiyorum acıların, öylesine tarifsiz bir hüzün kaplıyor ki içimi türkülere sığınıyorum, şiirlere. Yavru bir kedinin gözlerindeki şefkate sığınabilir mi insan, sığınıyorum. Buna da delilik diyecekler, aldırma, bizim ele avuca sığmayan deliliklerimiz güzelleştirecek hayatı, dönüştürecek, hadi çocuk delirelim.

    Ne kadar çok yanılmışlığımız var, ne kadar örselenmiş hayatlarımız, olması gereken bu belki de ve durmadan hep olan. Her acıdığında canımız, canımızı her acıttıklarında bir yandan eksilip bir yandan da çoğalmıyor muyuz? Yaralarımız yaşanmışlıklarımız değil mi? Ne zaman vazgeçecek insanlar yaralarını gizlemekten? Bırak usul usul kanasınlar, kabuk bağlayacak bir gün, izi kalacak sadece ve o iz meydan okumaktır işte hayata, her şeye rağmen hayatı sevip hala buradayım diyebilmektir. Acılarından utanma çocuk, gizleme ve sakın unutma daha çok vurulacaksın ama üstesinden geleceksin. Korkma çocuk, karış haydi hayatın içerisine ve yeni yaralara açık olsun hep yüreğin.





  • KONUŞAMADIKLARIM01.07.2024 - 18:23


    Bir kadın ½ Bir adam

    Bir adam
    Tutsak almış güneşi
    Bırakmıyor
    Tel örgülerle çevrili
    Yüzünün kıyılarında

    Bir kadın
    Temmuz yangınına
    Su taşıyor gözleri
    Yüzünde batıyor
    Her gece güneş




    Hikayesi
    2 Temmuz.1993
    “Seninde dağların var Sivas
    Seninde dağların
    Dağlarında şahanların”



  • Mavinin İzi01.07.2024 - 16:02


    "MAVİNİN İZİ"

    Mavinin izini düşününce
    Rigel* geliyor aklıma
    Rigel’e baktığımda
    Hep Mavinin izi

    Sahile inmiştik geçenlerde
    Diz boyu bir mavilikte
    Gülüşüyordu çocuklar
    Yorgun bir martı
    Eli boş dönüyordu denizden
    İnanmayacaksın
    Vallahi de billahi
    Kanatları mavi

    Hikayesi “mavinin izi”
    Kardeşlik, ne zamandır aklımdaydı, söylemek istiyordum, acayip güzel bir terim bulmuşsunuz, kutluyorum sizi. Bir, iki, üç….on / önüm arkam / sağım solum / mavi
    *Rigel- Avcı takım yıldızındaki Mavi Dev