"Kabul edilmesi şartıyla öğüt verme! Karşılık verilmesi şartıyla iyilik yapma! Mükâfatını almak kaydıyla bağış yapma! Ama (bütün bunları) onurlu yaşayış; nasihat, iyilik ve yardımseverlik görevini yerine getirme adına yap!"
"Hâlimiz bir inhilâl etmiş vücûdun hâlidir; Rûh-i izmihlâlimiz ahlakın izmihlâlidir. Sâde bir sözdür fakat hikmetlerin en mücmeli: Bir halâs imkânı var: Ahlakımız yükselmeli."
"İnsan kendisinden uzak olamaz Uzun olamaz, gün kendisinden- İyi giyinirsen saygı duyarlar, Böyle nasihatler hiç duymadım ben. Yüzünü yıkamadan girme mutfağa Evin bereketi kaçıyor sonra, İşte bunun gibi sözler duyardım; Yağmur yağarken öyle oturma, Namaz kılarsan adın kılınır Ayrı düşme, adınla!
Daha iyisini yazmak isterdim; O suskun insanların bakışlarını, Her şeye rağmen yüksek ahlâkı, İsyan etmeden bir zerre dahi Sermayemiz helal lokma diyerek, Kimseden korkmadan, korkutmadan kimseyi- Günlerin gerisinden gelenler için Daha iyisini yazmak isterdim."
"... İmam Gazzâlî' nin çok sevdiğim bir benzetmesi var. Mealen aktarayım.
Farz edin ki bu dünya, eşsiz hazinelerle dolu bir saray ve sarayın padişahı elinize bir çuval vererek sizi hazinelerin bulunduğu yere buyur etti. Dedi ki"Al sana bir çuval, burada gördüğünden dilediğini doldur. Ama seni hiç beklemediğin anda bu hazine odasından çıkaracağım." Odaya sürekli birileri girip birileri dışarı çıkarılıyor. Hiç kimsenin ne kadar kalacağının garantisi yok. Kimisi odaya girer girmez geri çıkartılıyor kimisi çok uzun süre içeride kalıyor. Kimisi çuvalın içine elmas, yakut, pırlanta, altın, gümüş ne kadar hazine bulursa dolduruyor. " Ne olur ne olmaz, her an çağrılabilirim. Öyleyse fırsat elimdeyken çuvalı doldurmaya bakayım." diyor.
Kimileri ise bu hazine dairesine girip çıkan bunca kişiden ibret almaksızın habire boşa vakit geçiriyor. Çuvalına bir şey koymuyor. Sonra bir anda görevliler gelip " Haydi gidiyoruz." diyorlar. O kişi kekelemeye başlıyor"Ama daha benim çuvalım boş; daha ben çuvalımı dolduracaktım!" Görevliler diyor ki" Sana bu hazine dairesinde şu kadar kalacaksın diye bir garanti verildi mi?","Hayır verilmedi." "Peki sen bu daireden her an birilerinin çıkarıldığını görmüyor muydun?","Görüyordum." "O hâlde niçin tedbirini almadın, çuvalını doldurmadın?.."
"Sözü kendisini helâk eden nicelerine şâhid olduk.
Sükûtu kendisini helâk etmiş birini ise asla görmedik."
İbn Hazm El-Endelüsî
"Herhangi birini yüzüne karşı da arkasından da yerme! Zira senin kendini düzeltmek gibi bir meşguliyetin var."
İbn Hazm El-Endelüsî
"Kabul edilmesi şartıyla öğüt verme!
Karşılık verilmesi şartıyla iyilik yapma!
Mükâfatını almak kaydıyla bağış yapma!
Ama (bütün bunları) onurlu yaşayış;
nasihat, iyilik ve yardımseverlik görevini yerine getirme adına yap!"
İbn Hazm El-Endelüsî
"Hâlimiz bir inhilâl etmiş vücûdun hâlidir;
Rûh-i izmihlâlimiz ahlakın izmihlâlidir.
Sâde bir sözdür fakat hikmetlerin en mücmeli:
Bir halâs imkânı var: Ahlakımız yükselmeli."
Mehmet Âkif Ersoy
"...Her şey akar; su, tarih, yıldız, insan ve fikir.
Oluklar çift, birinden nur akar birinden kir..."
Necip Fazıl Kısakürek
"Allah'ı Allah ile tanıdım. Allah'tan başkasını da Allah'ın nuru ile tanıdım."
Hz. Ali (r.a.)
''Geçti gün ferdâyı ko, sâat bu sâat dem bu dem.''
(Dün geçti, yarın gelir mi gelmez mi belli değil; sâat bu sâattir, an bu an.)
Şeyh Gâlib
"...
-Gün gelip eklerim ve sesim titremeden
Bir parça gök kesip yıldızlı geceden
Geldiğim gibi gitmeliyim..."
Afşar Timuçin
"İnsan kendisinden uzak olamaz
Uzun olamaz, gün kendisinden-
İyi giyinirsen saygı duyarlar,
Böyle nasihatler hiç duymadım ben.
Yüzünü yıkamadan girme mutfağa
Evin bereketi kaçıyor sonra,
İşte bunun gibi sözler duyardım;
Yağmur yağarken öyle oturma,
Namaz kılarsan adın kılınır
Ayrı düşme, adınla!
Daha iyisini yazmak isterdim;
O suskun insanların bakışlarını,
Her şeye rağmen yüksek ahlâkı,
İsyan etmeden bir zerre dahi
Sermayemiz helal lokma diyerek,
Kimseden korkmadan, korkutmadan kimseyi-
Günlerin gerisinden gelenler için
Daha iyisini yazmak isterdim."
(İbrahim Tenekeci, Tüm Zamanlar, s.87)
"... İmam Gazzâlî' nin çok sevdiğim bir benzetmesi var. Mealen aktarayım.
Farz edin ki bu dünya, eşsiz hazinelerle dolu bir saray ve sarayın padişahı elinize bir çuval vererek sizi hazinelerin bulunduğu yere buyur etti. Dedi ki"Al sana bir çuval, burada gördüğünden dilediğini doldur. Ama seni hiç beklemediğin anda bu hazine odasından çıkaracağım." Odaya sürekli birileri girip birileri dışarı çıkarılıyor. Hiç kimsenin ne kadar kalacağının garantisi yok. Kimisi odaya girer girmez geri çıkartılıyor kimisi çok uzun süre içeride kalıyor. Kimisi çuvalın içine elmas, yakut, pırlanta, altın, gümüş ne kadar hazine bulursa dolduruyor. " Ne olur ne olmaz, her an çağrılabilirim. Öyleyse fırsat elimdeyken çuvalı doldurmaya bakayım." diyor.
Kimileri ise bu hazine dairesine girip çıkan bunca kişiden ibret almaksızın habire boşa vakit geçiriyor. Çuvalına bir şey koymuyor. Sonra bir anda görevliler gelip " Haydi gidiyoruz." diyorlar. O kişi kekelemeye başlıyor"Ama daha benim çuvalım boş; daha ben çuvalımı dolduracaktım!" Görevliler diyor ki" Sana bu hazine dairesinde şu kadar kalacaksın diye bir garanti verildi mi?","Hayır verilmedi." "Peki sen bu daireden her an birilerinin çıkarıldığını görmüyor muydun?","Görüyordum." "O hâlde niçin tedbirini almadın, çuvalını doldurmadın?.."
(Prof. Dr. Soner Duman, Hele Şükür, s.66-67)