Bir gün bir ermişe sevgiyi gerçekten yaşayan bir kişi ile onu dilinden kalbine indirmemiş olan bir kişiyi birbirinden nasıl ayırt ederiz diye sormuşlar.
Ermiş bakın göstereyim demiş. Önce sevgiyi sözde yaşayan kişileri çağırarak onlara sofra hazırlamış. Hepsi yerlerine oturmuşlar. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar ve arkasından derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar gelmiş. Ermiş davetlilere kaşıkların ucundan tutarak yemeleri gerektiğini söylemiş. Davetliler, çorbaları içmeye çalışmışlar ama kaşıkların sapları o kadar uzunmuş ki çorbayı dökmeden ağızlarına götürmeyi bir türlü becerememişler. En sonunda sofradan öylece aç kalkmışlar.
Bunun üzerine ermiş; “Şimdi sevgiyi gerçekten bilenleri yemeğe çağıralım.” demiş. Bu defa yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen insanlar sofrada yerlerini almışlar. “Afiyet olsun” denince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısında oturan kardeşine uzatarak ona çorba içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve sofradan şükrederek kalkmışlar. Ermiş yanındakilere dönerek “İşte, kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Gerçek pazarında daima alan değil, veren kazançtadır.”
"...çocukluğumu kalbimde tuttum kaynayan suda yumurta gibi bilgi erleri aldı uzağımı yakınımı ok attık tarihe bir kılı yardı tarihi gizli elle yönetilerek dolaştı durdu dolaştı durdu ruhum bezm-i ezelden başlayarak günlerimi bir soru ona ilk yönelen cevap olacak da bir soruydu..."
"Süleyman peygamberin duasını kurak bedenimle taşıyıp durdum içimde ne yalnız ölümün ne yalnız dirimin geçidi kanadım uysallaştı rüzgâr eğildi bildiğim ne can bir ana çivilenir ne ölüm bak bir ölümledir yürüdüğüm"
''Allah'a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.'' (Nisâ, 4/36)
Bir gün bir ermişe sevgiyi gerçekten yaşayan bir kişi ile onu dilinden kalbine indirmemiş olan bir kişiyi birbirinden nasıl ayırt ederiz diye sormuşlar.
Ermiş bakın göstereyim demiş. Önce sevgiyi sözde yaşayan kişileri çağırarak onlara sofra hazırlamış. Hepsi yerlerine oturmuşlar. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar ve arkasından derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar gelmiş. Ermiş davetlilere kaşıkların ucundan tutarak yemeleri gerektiğini söylemiş. Davetliler, çorbaları içmeye çalışmışlar ama kaşıkların sapları o kadar uzunmuş ki çorbayı dökmeden ağızlarına götürmeyi bir türlü becerememişler. En sonunda sofradan öylece aç kalkmışlar.
Bunun üzerine ermiş; “Şimdi sevgiyi gerçekten bilenleri yemeğe çağıralım.” demiş. Bu defa yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen insanlar sofrada yerlerini almışlar. “Afiyet olsun” denince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısında oturan kardeşine uzatarak ona çorba içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve sofradan şükrederek kalkmışlar. Ermiş yanındakilere dönerek “İşte, kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Gerçek pazarında daima alan değil, veren kazançtadır.”
"...ben işte miraç gecelerinde
Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım..."
Didem Madak
"... Rabbim nasıl da cömertsin
ruhum yoğun yaşadı
muhakkak benden önce
bezm-i ezelden beri bu tenden önce
ruhum yoğun yaşadı..."
Ebubekir Eroğlu
"...çocukluğumu kalbimde tuttum
kaynayan suda yumurta gibi
bilgi erleri aldı uzağımı yakınımı
ok attık tarihe bir kılı yardı
tarihi gizli elle yönetilerek
dolaştı durdu dolaştı durdu ruhum
bezm-i ezelden başlayarak günlerimi
bir soru ona ilk yönelen
cevap olacak da bir soruydu..."
Ebubekir Eroğlu
"Süleyman peygamberin duasını
kurak bedenimle taşıyıp durdum
içimde ne yalnız ölümün
ne yalnız dirimin geçidi
kanadım uysallaştı rüzgâr eğildi
bildiğim
ne can bir ana çivilenir ne ölüm
bak bir ölümledir yürüdüğüm"
Ebubekir Eroğlu
''Allah'a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.'' (Nisâ, 4/36)
"Üslup yanlış kullanıldığında, sözün celladı oluverir." Sadi Şirazi
"Hayat, inanan ve salih ameller işleyenler dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur."
Aliya İzzetbegoviç
"...Dört kitapta yeri var; insan ölümlü.
Ey ölüm, lafını unutma..."
İbrahim Tenekeci
"...Sesine renk veren türlü bitkiler
Cennet oluyordur, sanki öyledir
Cennet diyorum, bu da bir şeydir
Önce çocuklar! Değil mi dünya..."
İbrahim Tenekeci