"Benim varlığım senin yaptığın bir nakış; Türlü garip renklerini hep senden almış; Kendimi düzeltmeğe nasıl varsın elim: Senden güzelini yapmak bana mı kalmış!"
"Ben sevdiğim ve hayrân olduğum O’yum Sevdiğim de benden başkası değildir Biz bir bedende iki rûhuz Sen beni görünce O’nu görüyorsun Tıpkı O’nu görünce beni de gördüğün gibi"
"Üsküdarlı Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri, Üstazı Üftâde Hazretleri'nin hizmetinde daha ilk yıllarında talebe iken birçok talebe arkadaşlarının arasında, üstazının yanında ayrı bir yeri vardı.
Üftade Hazretleri, müridleri arasında en çok onunla ilgilenir, birçok iltifatlar eder ve onun yetişmesine ayrı bir ihtimam gösterirdi.
Üstazın o talebesi ile, fazla meşgul olmasını etraftan hissedenler ve birçok talebesi çekemezler ve Üftada Hazretleri'ne derler ki:
-Biz de talebeyiz, onun bizden ne farkı var?
Talebelerin ve bazı müridlerin bu halini sezen Hazreti Üftade, onları imtihan etmek istedi. Hepsini huzuruna çağırdı, ellerine birer bıçak ve birer de tavuk verip:
-Bunu, gidip kimsenin görmediği bir yerde kesip geleceksiniz. Tek şartım, keserken kimsenin sizi görmemesi ve yalnız olmanızdır. Kim daha çabuk gelirse, benim en çok takdirimi o talebem kazanmış olur, buyurdular.
Bıçakla tavuğu alan talebeler sür'atle etrafa yayıldılar ve kendilerine göre, gizli birer yer bularak kesip getirdiler.
Fakat o hakkında dedikodu yaptıkları "Onun bizden ne farkı var" dedikleri talebe, hayli zaman olmasına rağmen ortalıklarda yoktu.
Erken gelenler, kendi aralarında konuşuyorlardı:
-Hocanın huzuruna çıkmaya yüzü yok ki, kesip de gelsin. Kimbilir şimdi nerelerde dolaşıyor, diyorlardı.
O talebe, hayli zaman sonra elinde canlı tavuk olduğu halde kesmeden çıkıp geldi.
Tavuğu kesip gelenler ona gülmeye başladılar:
-Bir tavuğu kesmeyi becerememiş, diyorlardı, kendi kendilerine.
Üftade Hazretleri sordu:
-Herkes kesip geldiği halde, sen nerede kaldın? Hep seni bekliyoruz. Bu zamana kadar nerdesin? diye...
O zaman daha talebelik yıllarını yaşamakta olan, daha sonra büyük bir mürşid olacak olan Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri, şöyle cevap verdi:
-Hocam, sizi beklettiğim için ayrıca özür dilerim. Lâkin ben, nereye gitti isem beni kimsenin göremeyeceği bir yer bulamadım. En kapalı bir yer dahi bulsam, iyi biliyordum ki Allah (C.C.) beni mutlaka görüyordu. Ve böylece, ordan oraya-ordan oraya koştum, sizin emrinizi yerine getiremedim geldim, dedi.
Tabii bu hâdiseden sonra, anladılar diğer talebeler, hocasının neden en çok onu sevdiğini ve onunla daha fazla niçin alâkadar olduğunu...
Başlarını önlerine eğip hata ettiklerini anladılar. Çünkü Allah'a gizli olan hiçbir mekân ve zaman yoktu."
“Yaptığın iş bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa, bir kayanın içinde saklansa veya göklerde yahut yerin dibinde bulunsa yine de Allah onu açığa çıkarır. Kuşkusuz Allah her şeyi bütün gizlilikleriyle bilir, O her şeyden haberdardır.”
''…Hakkı gerçek sevenlere / Cümle âlem kardeş gelir…''
Yunus Emre (Bizim Yunus)
"...Ben iyiyim diyebilmek için, biz iyiyiz çabasıdır bizi selamette tutacak olan. İyi olmak nimetinin mesuliyetidir iyileştirmek..."
(Esra Kalpakçı, Öncelikler ve İncelikler, s.38)
"Benim varlığım senin yaptığın bir nakış;
Türlü garip renklerini hep senden almış;
Kendimi düzeltmeğe nasıl varsın elim:
Senden güzelini yapmak bana mı kalmış!"
Ömer Hayyam
"Ben sevdiğim ve hayrân olduğum O’yum
Sevdiğim de benden başkası değildir
Biz bir bedende iki rûhuz
Sen beni görünce O’nu görüyorsun
Tıpkı O’nu görünce beni de gördüğün gibi"
Hallâc-ı Mansûr
"En güzel isimler Allah’ındır..."
(A'râf, 7/180.)
"Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. En güzel isimler O'nun'dur."
(Tâhâ, 20/8.)
Sevgiyle...
"Üsküdarlı Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri, Üstazı Üftâde Hazretleri'nin hizmetinde daha ilk yıllarında talebe iken birçok talebe arkadaşlarının arasında, üstazının yanında ayrı bir yeri vardı.
Üftade Hazretleri, müridleri arasında en çok onunla ilgilenir, birçok iltifatlar eder ve onun yetişmesine ayrı bir ihtimam gösterirdi.
Üstazın o talebesi ile, fazla meşgul olmasını etraftan hissedenler ve birçok talebesi çekemezler ve Üftada Hazretleri'ne derler ki:
-Biz de talebeyiz, onun bizden ne farkı var?
Talebelerin ve bazı müridlerin bu halini sezen Hazreti Üftade, onları imtihan etmek istedi. Hepsini huzuruna çağırdı, ellerine birer bıçak ve birer de tavuk verip:
-Bunu, gidip kimsenin görmediği bir yerde kesip geleceksiniz. Tek şartım, keserken kimsenin sizi görmemesi ve yalnız olmanızdır. Kim daha çabuk gelirse, benim en çok takdirimi o talebem kazanmış olur, buyurdular.
Bıçakla tavuğu alan talebeler sür'atle etrafa yayıldılar ve kendilerine göre, gizli birer yer bularak kesip getirdiler.
Fakat o hakkında dedikodu yaptıkları "Onun bizden ne farkı var" dedikleri talebe, hayli zaman olmasına rağmen ortalıklarda yoktu.
Erken gelenler, kendi aralarında konuşuyorlardı:
-Hocanın huzuruna çıkmaya yüzü yok ki, kesip de gelsin. Kimbilir şimdi nerelerde dolaşıyor, diyorlardı.
O talebe, hayli zaman sonra elinde canlı tavuk olduğu halde kesmeden çıkıp geldi.
Tavuğu kesip gelenler ona gülmeye başladılar:
-Bir tavuğu kesmeyi becerememiş, diyorlardı, kendi kendilerine.
Üftade Hazretleri sordu:
-Herkes kesip geldiği halde, sen nerede kaldın? Hep seni bekliyoruz. Bu zamana kadar nerdesin? diye...
O zaman daha talebelik yıllarını yaşamakta olan, daha sonra büyük bir mürşid olacak olan
Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri, şöyle cevap verdi:
-Hocam, sizi beklettiğim için ayrıca özür dilerim. Lâkin ben, nereye gitti isem beni kimsenin göremeyeceği bir yer bulamadım. En kapalı bir yer dahi bulsam, iyi biliyordum ki Allah (C.C.) beni mutlaka görüyordu. Ve böylece, ordan oraya-ordan oraya koştum, sizin emrinizi yerine getiremedim geldim, dedi.
Tabii bu hâdiseden sonra, anladılar diğer talebeler, hocasının neden en çok onu sevdiğini ve onunla daha fazla niçin alâkadar olduğunu...
Başlarını önlerine eğip hata ettiklerini anladılar. Çünkü Allah'a gizli olan hiçbir mekân ve zaman yoktu."
Lokmân, “Sevgili oğlum” (dedi),
“Yaptığın iş bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa, bir kayanın içinde saklansa veya göklerde yahut yerin dibinde bulunsa yine de Allah onu açığa çıkarır. Kuşkusuz Allah her şeyi bütün gizlilikleriyle bilir, O her şeyden haberdardır.”
(Lokman, 31/16.)
"Hakkın güneşi karşımızda parlamakta iken gözlerimizi kapatmayacak kadar kuvvetli ve cesur olalım."
(Nurettin Topçu, Var Olmak, s.70)
“...Yeryüzü benim için mescid ve temiz kılındı...”
(Buhârî, “Teyemmüm”,1; Müslim, “Mesâcid”,5)
"Kulun Rabbine en yakın olduğu hâl secde hâlidir"
(Müslim, "Salât", 215)