"... Söz bizden edep bekler. Edep, sözü güzel söylemektir. Edep, söze sadâkat demektir. Edep, ya hayır söylemek ya da susmayı bilmektir.
Söz bizden letâfet ister. Latîf bir söz cansız tene üflenen rûh gibidir. Ölü isek diriltir; kederliysek güldürür; hâm idiysek oldurur.
Söz bizden nezâket ve zarâfet ister. Kırmayan, incitmeyen, diken olup batmayan, taş olup baş yarmayan, hırpalamayan, örselemeyen, ötelemeyen bir söz olmalıdır ki kalbe ferahlık sunsun. Gönül bu sözle mest ü hayrân olsun.
Söz, bin düşünüp bir söylemeyi bekler. İsrâf edilmek, ifsâd edilmek, ihlâl edilmek istemez. Yalanla karışmak, gıybete bulaşmak, küfürle tanışmak, iftirâyla eğleşmek asla dilemez.
Câhilce, düşüncesizce, fütûrsuzca, kabaca, ölçüsüzce, hoyratça söylenen her söz ok olur kalbi deler; zehir olur candan eder; sahibinin ayarını, kıratını ortaya döker. Üslûb-i beyan aynıyla insandır çünkü.
Kelâmı gümüş değerinde olanlara bile, sükûtun altın ikliminde karar kılmayı öğütleyerek "Kelâmın fıdda ise ger sükûtun olsun zeheb / Kemal ehli kemalâtı sükût ile buldu hep" diyen büyüklerimizin, bugünün, her meselede ahkâm kesenlerini, yerli yersiz, bilip bilmeden konuşmayı, medyada, sosyal medyada lâf kalabalığı yapmayı kendine meslek edinenlerini görselerdi ne buyururlardı acep?"
(Prof. Dr. Ülfet Görgülü, Hoşça Bak Zatına -Beri Gelsin Söz Edebini Bilen, Hikmetle Kelâm Eden- s.130)
İyilik, mutlaka iyilik… İyiye de kötüye de iyilik… Öyle mi? Yok mu iyiliğin bir sınırı? Evet, her şeyin bir sınırı olduğu gibi iyilik ve ihsanda bulunmanın da bir hududu olmalı.
Şair Mütenebbî’ ye göre her şeyi yerli yerine koymak lazım:
Kerim olan birine ikramda bulunursan onun gönlüne girersin; Değersiz birine ikramda bulunduğunda ise daha da küstahlaşır. Kılıç kullanman gerektiği yerde ikramda bulunmak İkram makamında kılıç kullanman gibi zararlıdır.''
"Kabul edilmesi şartıyla öğüt verme! Karşılık verilmesi şartıyla iyilik yapma! Mükâfatını almak kaydıyla bağış yapma! Ama (bütün bunları) onurlu yaşayış; nasihat, iyilik ve yardımseverlik görevini yerine getirme adına yap!"
''Eğer Salâh Birsel eser
Kendi kısmetine küser
Bir camdır kalbini keser
Keser değirmi değirmi''
(Salâh Birsel, Köçekçeler, s.184)
"... Söz bizden edep bekler. Edep, sözü güzel söylemektir. Edep, söze sadâkat demektir. Edep, ya hayır söylemek ya da susmayı bilmektir.
Söz bizden letâfet ister. Latîf bir söz cansız tene üflenen rûh gibidir. Ölü isek diriltir; kederliysek güldürür; hâm idiysek oldurur.
Söz bizden nezâket ve zarâfet ister. Kırmayan, incitmeyen, diken olup batmayan, taş olup baş yarmayan, hırpalamayan, örselemeyen, ötelemeyen bir söz olmalıdır ki kalbe ferahlık sunsun. Gönül bu sözle mest ü hayrân olsun.
Söz, bin düşünüp bir söylemeyi bekler. İsrâf edilmek, ifsâd edilmek, ihlâl edilmek istemez. Yalanla karışmak, gıybete bulaşmak, küfürle tanışmak, iftirâyla eğleşmek asla dilemez.
Câhilce, düşüncesizce, fütûrsuzca, kabaca, ölçüsüzce, hoyratça söylenen her söz ok olur kalbi deler; zehir olur candan eder; sahibinin ayarını, kıratını ortaya döker. Üslûb-i beyan aynıyla insandır çünkü.
Kelâmı gümüş değerinde olanlara bile, sükûtun altın ikliminde karar kılmayı öğütleyerek "Kelâmın fıdda ise ger sükûtun olsun zeheb / Kemal ehli kemalâtı sükût ile buldu hep" diyen büyüklerimizin, bugünün, her meselede ahkâm kesenlerini, yerli yersiz, bilip bilmeden konuşmayı, medyada, sosyal medyada lâf kalabalığı yapmayı kendine meslek edinenlerini görselerdi ne buyururlardı acep?"
(Prof. Dr. Ülfet Görgülü, Hoşça Bak Zatına -Beri Gelsin Söz Edebini Bilen, Hikmetle Kelâm Eden- s.130)
Sayın Muammer Orak, düşünüp akıl-kalp süzgecinden geçirilerek sayfaya damıtılan tanım benim için kıymetlidir.
Teşekkür ediyorum sevgiyle.
''İyilikte Ölçü
İyilik, mutlaka iyilik… İyiye de kötüye de iyilik… Öyle mi? Yok mu iyiliğin bir sınırı? Evet, her şeyin bir sınırı olduğu gibi iyilik ve ihsanda bulunmanın da bir hududu olmalı.
Şair Mütenebbî’ ye göre her şeyi yerli yerine koymak lazım:
Kerim olan birine ikramda bulunursan onun gönlüne girersin;
Değersiz birine ikramda bulunduğunda ise daha da küstahlaşır.
Kılıç kullanman gerektiği yerde ikramda bulunmak
İkram makamında kılıç kullanman gibi zararlıdır.''
(Doç. Dr. Adnan Arslan, Edebiyattan Edebe, s.20)
''…Pâdişâhum zulm edüp âşık seni zâlim demiş
Hûb olanlardan yaman gelmez bu bühtândır sana…''
(Padişahım, âşık sana zulüm isnat ederken kendine zulmetmiş,
Güzel olanlardan kötülük gelmez. Bu sana atılan bir iftiradır.)
Fuzûlî
"Sözü kendisini helâk eden nicelerine şâhid olduk.
Sükûtu kendisini helâk etmiş birini ise asla görmedik."
İbn Hazm El-Endelüsî
"Herhangi birini yüzüne karşı da arkasından da yerme! Zira senin kendini düzeltmek gibi bir meşguliyetin var."
İbn Hazm El-Endelüsî
"Kabul edilmesi şartıyla öğüt verme!
Karşılık verilmesi şartıyla iyilik yapma!
Mükâfatını almak kaydıyla bağış yapma!
Ama (bütün bunları) onurlu yaşayış;
nasihat, iyilik ve yardımseverlik görevini yerine getirme adına yap!"
İbn Hazm El-Endelüsî