Aşk konusunda hemen herkes birşeyler söyleyip yazabilir. Bazılarına aniden gelen bir ateş bazılarına ise yavaş yavaş damarına enjekte edilen bir seretonin hormonu gibi.. Duygular yaşanıp artık içinden çıkılmaz bir hâl aldığında insan ancak farkeder nasıl bir duygu ile cebelleştiğini.. Sevgi bu duruma karşı daha samimi ve içtendir. Aşk zordur kolay olsa bir değeri olmayacaktır. Hayat bir keşif yolcuğudur. İnsan önce kendini keşfetmeli,önce kendini bilmelidir. Kendini ve ne istediğini bilen yolculuğu boyunca nereden gelip nereye gittiğine dair fikirler üretmeye çalışır. Kalp, Allah-u Teâlâ’nın cemâlini müşahede için halkolunmuştur. Bunun içindir ki kalbin saâdeti muhabbet ve marifetullahtır. Hacı Bayram Veli hazretlerinin şu beyiti bunun açıkça ifade etmektedir. "Görünen sıfâtındır Anı gören zâtındır Gayrı ne hâcâtındır Sen seni bil sen seni"
İnsan kendini sorgular bir hale geldiğinde değişmek ve dönüşmek o kişi için kaçınılmazdır. Ya sorularını üstün körü bir şekilde kapatacak ya da derin bir mülahaza içine girerek ezeli ve ebedi olan bu yolculuğun içinde varolmanın hazzını hissedecektir. Küçük yaşlardan beri duyduğum "o kadar derine inme ve ya derinine girme" sözü aslında en umulmadık hazinelerin derinlerde bilinmeyene olan sevgide olduğunu göstermişti bana. Bildiğini,gördüğünü herkes sever ya bilmediğini sevmek ve ona ulaşmayı amaç edinmek. Bunu okuyan kişilere hastalık gibi gelebilir. Lakin yaşamadan hüküm vermek kolaydır. Hz.Mevlana dediği gibi"Önce benim ayaklarımı giy ve benim geçtiğim yollardan geç."
Beden viranesinde kalp hazinedir. Duyguların yoğunluğunu, vicdan ve merhameti dolayısıyla sevgiyi taşıyan kalptir. Göz görür fakat yürek hisseder.
Kalp bir et parçası olmasına rağmen içi ilâhîdir. Allah-u Teâlâ’yı bilme ve sevme makamıdır. Kalbin büyük şânı ve fazileti bu özelliğindendir.
Sayın Özgen Katkılarınız için teşekkür ederim Yazınızın son satırları Stefan Zweıg "Korku" romanındaki şefkat ve yargılama karşısında bocalayan Irene'yi hatırlattı.
"Anlamak derin sular ister. Anlamaya çalışırken, severken ayaklarının kolayca bulduğu dibi, bazen boy versen de bulamazsın." Saygılarımla
Gönül aynasının hududu yoktur. Burada akıl ya susar veya şaşırıp kalır. Sebebi de şu; Gönül mü Tanrı'dır, Tanrı mı gönül? Hem sayılı hem sayısız olan (hem kesrete dalan hem kesreti bulan) gönülden başka her nakşın aksi silinip gider. Fakat ezelden ebede kadar zuhur edegelen her yeni nakış gönle akseder, orada perdesiz, apaçık surette tecelli eder. Gönüllerini cilalamış olanlar, renkten, kokudan kurtulmuslardır. Her nefeste zahmetsizce bir güzellik görürler.
Ezelden Ebed'e Ezel her ne kadar yaşanmış da olsa bazı zamanlar varsayım Ebed ise sonsuzluk yani bilinmezliktir. Varsayım ve bilinmezlik arasında kalan yaşamımız bazen tatlı bazen ise acı devam ederken belirsizlik insanı nisyana sürükler. İnsan=Unutan yani nisyan.. Unutur insan; bazen uzanan eli,bazen seven kalbi,bazen gördüğü hürmeti.. İnsan ezelden ebede giden yolculukta nelerle karşılaşacağını bilmeden yürür. Yürürken yanında olması gereken mantık ve kalp arasındaki ölçüdür. Yunus Emre'nin güzel sözlerinden biriyle sözümü bitirmek istiyorum. "İlim ilim bilmektir ilim kendini bilmektir. Sen kendini bilmez isen ya nice okumaktır.. Saygılarımla
Teşekkür ederim Sevgili Nilüfer.
Hayırlı sabahlar
Aşk konusunda hemen herkes birşeyler söyleyip yazabilir. Bazılarına aniden gelen bir ateş bazılarına ise yavaş yavaş damarına enjekte edilen bir seretonin hormonu gibi.. Duygular yaşanıp artık içinden çıkılmaz bir hâl aldığında insan ancak farkeder nasıl bir duygu ile cebelleştiğini..
Sevgi bu duruma karşı daha samimi ve içtendir.
Aşk zordur kolay olsa bir değeri olmayacaktır.
Hayat bir keşif yolcuğudur. İnsan önce kendini keşfetmeli,önce kendini bilmelidir. Kendini ve ne istediğini bilen yolculuğu boyunca nereden gelip nereye gittiğine dair fikirler üretmeye çalışır.
Kalp, Allah-u Teâlâ’nın cemâlini müşahede için halkolunmuştur. Bunun içindir ki kalbin saâdeti muhabbet ve marifetullahtır.
Hacı Bayram Veli hazretlerinin şu beyiti bunun açıkça ifade etmektedir.
"Görünen sıfâtındır
Anı gören zâtındır
Gayrı ne hâcâtındır
Sen seni bil sen seni"
İnsan kendini sorgular bir hale geldiğinde değişmek ve dönüşmek o kişi için kaçınılmazdır.
Ya sorularını üstün körü bir şekilde kapatacak ya da derin bir mülahaza içine girerek ezeli ve ebedi olan bu yolculuğun içinde varolmanın hazzını hissedecektir.
Küçük yaşlardan beri duyduğum "o kadar derine inme ve ya derinine girme" sözü aslında en umulmadık hazinelerin derinlerde bilinmeyene olan sevgide olduğunu göstermişti bana.
Bildiğini,gördüğünü herkes sever ya bilmediğini sevmek ve ona ulaşmayı amaç edinmek. Bunu okuyan kişilere hastalık gibi gelebilir. Lakin yaşamadan hüküm vermek kolaydır.
Hz.Mevlana dediği gibi"Önce benim ayaklarımı giy ve benim geçtiğim yollardan geç."
Saygılarımla
Beden viranesinde kalp hazinedir. Duyguların yoğunluğunu, vicdan ve merhameti dolayısıyla sevgiyi taşıyan kalptir.
Göz görür fakat yürek hisseder.
Kalp bir et parçası olmasına rağmen içi ilâhîdir. Allah-u Teâlâ’yı bilme ve sevme makamıdır. Kalbin büyük şânı ve fazileti bu özelliğindendir.
Sayın Özgen
Katkılarınız için teşekkür ederim
Yazınızın son satırları Stefan Zweıg "Korku" romanındaki şefkat ve yargılama karşısında bocalayan Irene'yi hatırlattı.
"Anlamak derin sular ister. Anlamaya çalışırken, severken ayaklarının kolayca bulduğu dibi, bazen boy versen de bulamazsın."
Saygılarımla
Gönül aynasının hududu yoktur. Burada akıl ya susar veya şaşırıp kalır. Sebebi de şu; Gönül mü Tanrı'dır, Tanrı mı gönül?
Hem sayılı hem sayısız olan (hem kesrete dalan hem kesreti bulan) gönülden başka her nakşın aksi silinip gider. Fakat ezelden ebede kadar zuhur edegelen her yeni nakış gönle akseder, orada perdesiz, apaçık surette tecelli eder. Gönüllerini cilalamış olanlar, renkten, kokudan kurtulmuslardır. Her nefeste zahmetsizce bir güzellik görürler.
Aşk estetiği kitabından Mesnevi alıntısıdır.
Ezelden Ebed'e
Ezel her ne kadar yaşanmış da olsa bazı zamanlar varsayım Ebed ise sonsuzluk yani bilinmezliktir.
Varsayım ve bilinmezlik arasında kalan yaşamımız bazen tatlı bazen ise acı devam ederken belirsizlik insanı nisyana sürükler.
İnsan=Unutan yani nisyan..
Unutur insan; bazen uzanan eli,bazen seven kalbi,bazen gördüğü hürmeti..
İnsan ezelden ebede giden yolculukta nelerle karşılaşacağını bilmeden yürür.
Yürürken yanında olması gereken mantık ve kalp arasındaki ölçüdür.
Yunus Emre'nin güzel sözlerinden biriyle sözümü bitirmek istiyorum. "İlim ilim bilmektir ilim kendini bilmektir. Sen kendini bilmez isen ya nice okumaktır..
Saygılarımla
Bende hiç tükenmez bir hayat vardı
Kırlara yayılan ilkbahar gibi
Kalbim hiç durmadan hızla çarpardı
Göğsümün içinde ateş var gibi
Sabahattin Ali
?si=imXUXQZ3XyohiG7w
Dua ibadetin özüdür.
Kapalı kapılar ardını kimler görebilir?
İpi sıkı tutulan kıpırdayamaz Aslıcım.
Günaydın sevgili Atakızı.
Hoşbuldum. Teşekkür ederim
Sağolun Tamer bey. Beğenen yüreğinize sağlık.
Hukuk birgün herkese lazım olabilir!