Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • Bir bukle şiir bırak03.11.2022 - 09:22

    Aşka Sevdalanma

    Can verme sakın aşka aşk afeti candır
    Aşk afeti can olduğu meşhuru cihandır

    Sakın isteme sevdayı gam aşkta her an
    Kim istedi sevdayı gamlı aşk ziyandır

    Her ebrulu güzel elinde bir hançeri honriz
    Her zülfü siyah yanında bir zehirli yılandır

    Yahşi görünür yüzleri güzellerin emma
    Yahşi nazar ettikte sevdaları yamandır

    Aşk içre azap olduğu bilirem kim
    Her kimseki aşıktır işi ahü figandır

    Yadetme güzel gözlülerin merdümi çeşmin
    Merdüm deyip aldanma kim içtikleri kandır

    Gel derse Fuzuli ki güzellerde vefa var
    Aldanmaki şair sözü elbette yalandır.

    Fuzuli

  • Bir bukle şiir bırak12.10.2022 - 10:34

    Elhamdülillah

    Haktan gelen şerbeti içtik elhamdulillah
    Şol kudret denizini geçtik elhamdulillah
    Şol karşıki dağları meşeleri bağları
    Sağlık safalık ile aştık elhamdulillah

    Kuru idik yaş olduk kanatlandık kuş olduk
    Birbirmize eş olduk uçtuk elhamdulillah
    Vardığımız illere şol safa gönüllere
    Halka tapduk manisin saçtık elhamdulillah

    Beri gel barışalım yad isen bilişelim
    Atımız eğerlendi estik elhamdulillah
    İndik Rum'u kışladık çok hayır şer işledik
    Uş bahar geldi geri göçtük elhamdulillah

    Dirildik pınar olduk irkildik ırmak olduk
    Artık denize dolduk taştık elhamdulillah
    Taptuğun tapusuna kul olduk kapusuna
    Yunus miskin çiğ idik piştik elhamdulillah


    Yunus Emre

  • Bir toplumun şuur boyutu12.10.2022 - 10:31

    Not: Bu sayfa bir münazara sayfasıdır...

  • Bir toplumun şuur boyutu12.10.2022 - 10:27

    Bugün ;
    Tarih 12 Ekim 2022 Çarşamba

    Sayfaya uğrayan kişi içinde bulunduğu toplumun şuuru hakkında görüşlerini bir kaç cümleyle özetleyebilir mi?

  • Bir bukle şiir bırak04.10.2022 - 10:18

    Aşk

    Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
    Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
    Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür;
    Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.

    Özdemir Asaf

  • Bir bukle şiir bırak08.09.2022 - 08:46

    Kuklacı

    ı

    her aşk bir mecnun büyütmez
    ve her insan kendini sever sadece
    zamanı yontan mevsimler
    yıllanmış hüzünler bırakırken kalbime
    aynalarda arama annemdeki yüzümü
    sığınıp tanrı'ya adını andıktan sonra
    bir azize sattım onu taşrada
    sürgün ayaklarım hallaç başımla
    kırdım aşka dair öğrendiğim ne varsa
    kalender bir eda ile kırdım kuklacı
    kanımla suladığım gülün dalını

    yorgun şehrayinlerden artakalan hüzün
    mühürlü gözlerden süzülen damla
    inatla söylüyorum işte tüm insanlara
    bir kez olsun açmadı şakağımda gül
    ant içtim yalan yere tevili yoktur
    yalan tüm kahinler yalancı remil
    ansızın çıkagelen sevgili yoktur

    kayboldu bir bir bindiğim tahta atlar
    ihtiyar çocuklar yaşardı bu şehirde kuklacı
    onlar da binip gitti kaybolan atlarıma
    yıkık kaşlı esmer alınlarının kırışığını
    hangi duvara serip açarlar şimdi kim bilir
    bu şehirde gözleri bulutsu düşleri yeşil
    uğrunda ölünesi sevgililer yaşardı eskiden
    onlar da sırroldular ömrüme ziyan
    yaralı bir hançerdir şimdi kalbimde hicran

    ölüler şehrindeyim kuklacı
    kollarım örümcek gözlerim yosun
    gül yağmuru bekliyorum
    mezarlık kuytusu apartmanlarda
    yoldan uzun düşten kısa bir gecenin ardından
    ince bir bulut akıyor şehre ateşten sudan
    kaçıyor bir bulut aşktan yağmurdan
    bir bulut bir çıngı sis ve hamaylı
    o ve gül yağmuru yok anlıyor musun

    içim insan mezarlığı
    en çok da ben ölmüşüm kuklacı
    adım başı mezar taşım var
    katillerim en sevdiğim insanlar

    ıı

    kuklacı oynatma parmaklarını
    bahtiyar günlerimiz uzakta kaldı
    herkes kendinden kaçıyor şimdi nasılsa
    hatırlatma bize unutamadıklarımızı
    gamlı gözlerinle ağlatıp çağırma
    kalbinde yabancı ölüler taşıyan insanları
    mevsimsiz hayatların sayrı yalnızlığına

    yola vurma beyhude parmaksız çocukları
    ki masal değil yaşadığımız kuklacı
    kim inanır küllerinden doğduğuna anka’nın
    ve kim gökyüzünde kaldığına kanatlarının
    çölün kapısındayım ne serap ne heyula
    ebabil çığlıkları duydum taş duvarlarda
    kurtuluşum yok ve ziyanken ömrüm
    isminin baş harfinde ölüme yattığım gün
    gördüm kuklacı apansız gördüm her şeyi

    bir sabun köpüğü gibi yağarken yağmur
    kaybolup gider sandım içimde bir yerlerde
    ama yok asılı kaldı hep en acıtan hâliyle
    kuklacı uğrunda ölmeye ahdetse de mehlika
    kesik bir şarap hüznü ve uzayan gölgelerle
    kanına yürürken ıslak ve deli taylar
    yıkılası kentlerde yenik düşer şeytana
    kelebeklerden masum eflatun kirpikli kızlar

    her şey gün batarken oldu
    biçti kalbimi bir kırık mısra
    ben gün batarken düştüm aşka
    ay gün batarken anladı yalnızlığını
    dağlar kimsesizliğini kadınlar…
    gün batarken sus dedi bilge. sus unutursun
    o zaman siyahtı saçlarım doğrudur sandım sustum
    kuklacı öğrendim ki yıllar sonra kendimden
    yarım kalan hiçbir şeyi unutamam ben

    ııı

    kuklacı son itirafımdır geç kayıtlara
    şark çıbanı görmüş yüzümde
    en kadim konuk olsa da hüzün
    ben kimseye ağlamadım ömrümce
    bana da ağlamasın canlar esefa
    ne var ki dünyada insan ve eşya yalnızca

    yalancıyız kuklacı mektuplar şarkılar kadar
    ay düşer gölgemize günahtır akşamlarımız
    en sevdiklerimizden alırız en çok acıyı
    kederle sınanırken en coşkun çağımızda
    utangaç katiller gibi yer ömrümüzü
    sevdalısı olduğumuz kızıl şafaklar

    kaç kez yola çıktım sevmek fikriyle
    sakıt ve meczup bir keşiş gibi
    kendimi unuttuğum o yerde
    yadigar bırakıp tüm urbalarımı
    mavinin mavisi sanıp ardınca yürüdüğüm
    şu ölü kadın var ya kuklacı gözleri karanfil
    tanırım onu çok eskilerden
    yüreği mühürlü bir annedir o şimdilerde
    ona bir kez olsun söyleyemedim gençliğinde
    gözlerinde öldüğümü kaç kere

    mahzenimde şarap ruhumda ızdıraptı
    ben uzun bir lal idim o kısa bir hayal
    çaldılar kuklacı düşlerimde büyüttüğüm
    o hüzzam sevgiliyi ki bir sır bilirdim onu
    kimselerin bilmediği ince uzun esmer bir sır
    kim çaldı kuklacı garip ve selis sırrımı kim

    kuklacı son kez vursun boynumu acemi cellat
    söz yeniden doğmayacağım yoruldum artık
    yükü kaygı olan pervaneye ne denir
    topla hatıraları askıda kalsın melal
    kahır yok. sitem yok. pişmanlık hiç.
    suya yenik düşen bir gül olacağım söz


    Kalender Yıldız

  • Bir bukle şiir bırak06.09.2022 - 09:01

    YERYÜZÜ AŞKIN YÜZÜ
    OLUNCAYA DEK


    Aşksız ve paramparçaydı yaşam
    bir inancın yüceliğinde buldum seni,
    bir kavganın güzelliğinde sevdim.
    Bitmedi daha, sürüyor o kavga
    ve sürecek
    yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.

    Ne dudaklarda yarım şiirler
    Ne solmuş aşk ve deniz
    Uçurumlarda direnen güller
    Törenlerle yakılmıyordu henüz
    Dimdik ayaktaydı bitimsiz coşkular
    Bazen aşılmış
    Bazen aşılmak üzere
    O serdengeçti yaralı tutkular.

    Bir deprem çağının birdenbiresinde
    Önce görevler silahlandı önümüzde
    Sonra kurallar ve kapkara baskılar
    Kesildi sanki sözlerin soluğu
    Türküler yetişmez oldu ahlara
    İşte içlenmenin o en içli anında
    Yalnızca sen kaldın kollarımda
    Yalnızca sen
    Dağlı çiçeklere döndü gözlerin
    Hep mutluluk açtı kırlarımda.

    Su ve ateş çağındaydı soluğumuz
    En umutsuz geceyarılarında
    En ıssız yollarda bırakıldık hep
    Yıkılmadık
    Günün bir yüzünde avuçlarken güneşi
    Bir yüzünde yeniden düştük toprağa
    Korkmadık
    Yüreğimizle parçaladık en sert kayaları
    Filizlenip uzandık dostluğun gökyüzüne
    En bereketli yağmurları
    Hep kendi soluğumuzla yarattık.

    Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
    Aşk ile sevmek bir güzelliği
    Ve dövüşebilmek o güzellik uğruna
    İşte yüzünde badem çiçekleri
    Saçlarında gülen toprak ve ilkbahar
    Sen misin seni sevdiğim o kavga
    Sen o kavganın güzelliği misin yoksa.

    Bir inancın yüceliğinde buldum seni
    Bir kavganın güzelliğinde sevdim
    Bin kez budadılar körpe dallarımızı
    Bin kez kırdılar
    Yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
    Bin kez korkuya boğdular zamanı
    Bin kez ölümlediler
    Yine doğumdayız işte yine sevinçteyiz.

    Bitmedi daha sürüyor o kavga
    Ve sürecek
    Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.


    Adnan Yücel

  • Bir bukle şiir bırak11.08.2022 - 13:40

    DAVET

    Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
    Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim

    Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
    ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim

    Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
    yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim

    Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hürve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim...


    Nâzım HİKMET

  • Bir bukle şiir bırak04.08.2022 - 16:58

    HAN DUVARLARI

    -Osmanzade Hamdi Bey'e-

    Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
    Bir dakika araba yerinde durakladı.
    Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
    Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
    Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
    Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.
    İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
    Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
    Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
    Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,
    Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
    Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...

    Ellerim takılırken rüzgârların saçına
    Asıldı arabamız bir dağın yamacına.
    Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
    Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
    Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
    Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
    Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
    Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
    Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
    Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
    Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
    Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
    Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
    Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine.
    Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
    Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
    Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
    Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
    Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
    Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
    Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
    Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.

    Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan;
    Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
    Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,
    Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
    Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
    Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
    Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
    Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
    Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
    Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
    Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
    Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
    Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
    Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
    Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
    Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
    Gitgide birer ayet gibi derinleştiler
    Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
    Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
    Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
    Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
    Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
    Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
    Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
    Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
    Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
    Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
    Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
    "On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan
    Baba ocağından yar kucağından
    Bir çiçek dermeden sevgi bağından
    Huduttan hududa atılmışım ben"
    Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi...
    Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
    Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
    Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
    Araya gitti diye içlenme baharına,
    Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...

    Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
    Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk.
    Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
    Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
    Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
    Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
    Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
    Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
    Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
    İki dağ ortasında boğulan bir geçide.
    Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
    Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
    Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
    Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
    Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
    Burada son fırtına son dalı kırıyordu...
    Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
    Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
    Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
    Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
    Gönlümde can verirken köye varmak emeli
    Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!"
    Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
    Biz menzile vararak atları çektik hana.

    Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
    Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
    Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
    Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
    Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
    Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
    Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
    Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;

    "Gönlümü çekse de yârin hayali
    Aşmaya kudretim yetmez cibali
    Yolcuyum bir kuru yaprak misali
    Rüzgârın önüne katılmışım ben"

    Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
    Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
    Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
    Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
    Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,
    Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
    Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
    Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
    "Garibim namıma Kerem diyorlar
    Aslı'mı el almış haram diyorlar
    Hastayım derdime verem diyorlar
    Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"
    Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
    Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
    Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
    Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
    Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
    Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
    Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
    "Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"
    Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
    Dedi:
    "Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
    Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
    Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
    Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.

    Aradan yıllar geçti işte o günden beri
    Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
    Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
    Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
    Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
    Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
    Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..

    Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

  • Bir bukle şiir bırak26.07.2022 - 09:47

    Beni Candan Usandırdı

    Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
    Felekler yandı âhımdan murâdım şem'i yanmaz mı

    Kamu bîmârına cânân deva-yı derd eder ihsan
    Niçün kılmaz bana derman beni bîmar sanmaz mı

    Şeb-i hicran yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım
    Uyarır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı

    Gûl-i ruhsârına karşu gözümden kanlu akar su
    Habîbim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı

    Gâmım pinhan tutardım ben dedîler yâre kıl rûşen
    Desem ol bî-vefâ bilmem inanır mı inanmaz mı

    Değildim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil
    Beni tan eyleyen gafîl seni görgeç utanmaz mı

    Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır
    Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı

    Fuzuli