15 Temmuz nedir... Ülkeye hizmet etmek için namusu ve şerefi üzerine yemin eden insanların teröristlere ne istedilerse verip sonra halkın ülkeyi teröristlerden kurtarması durumudur..
Wow.. Tam benlikmiş... Biri benim senaryolarımı çok pis çalıyor... Bu arada yazımın silinmesine alındım.. Halbuki yazınıza olumlama yapan bir eleştiriydi. O kadar da özendim çok fazla düşünceyi çok az cümle ile ifade etmek için.
Yine tutturamadım:) Ben iki kadın üzerinden Hakan'ın bize söyleyeceği şeyler olacağını düşünmüştüm,hatta istemiştim.Psikolojik bir aşk savaşı..:)Alev sanırım başka birini buldu 3-4 ay her şey güzel gitmiştir kanımca ,yine de merak ettim nasıl değişirdi Alev, dahası değişmeli miydi?Su çok donanımlı bir kadın olduğu için Hakan'la aralarında konuşulmayan şeyleri bile sezebiliyordu sanırım yada bir elmanın iki yarısı idiler,biz aralarında hiç çatışma görmedik.Görsek nasıl olurdu ?
Sevgili ''D'' teşekkürler ..mektup ayrıca güzeldi.
‘’Raskolnikov’’ dedi aniden adam. Kendi sesindeki heyecana hayretle donup kaldı ardından. Sustular bir süre daha. Hakan ilk kez kendini bu kadar savunmasız hissetti. Bir sürü şey konuşmak istiyordu ve fakat tek kelime edemiyordu bir türlü. Şaşkındı, gücendi bildiklerine… Öğrendiği onca kelime, okuduğu onca cümle, satır satır akıp giden serüvenler nereye kaybolmuştu. Sonra yine aniden; - Adım Hakan ve okuduğunuz kitabın benim için anlamı büyük. Onu demek istedim. Yani şey için… - ‘’Eğer ben insanlar arasında bir hiçsem, diğer insanların benim için ne değeri olabilir?’’ dedi Raskolnikov. Sanırım o bizim için yeterince konuşmuş.
Hakan adını bile bilmediği kadının büyüsüne kapılıp inmesi gereken durağı bile kaçırdı. Kadın ayağa kalkıp ineceği durağa vardığında sohbetin bittiğini henüz anladı. Daha kötüsü kadının hayatına anlık girişinin bu tren yolculuğu ile sınırlı kalacağının bilincine vardı. Panik ve cesaret arası bir duygu karması ile kadını bir kahve içmeye davet etti. Kadın sanki bunu bekliyormuş gibi hiç tereddüt etmeden kabul etti. Aralarında olup biten her ne ise ikisi de o anda bunu sorgulamak niyetinde değildiler. Üç ay sonra…
Hakan adının Su olduğunu öğrendiği kadınla sevgili olmuştu. Onun zor bir hayatı ve mücadeleci bir kişiliği olduğunu öğrenmişti. Aralarındaki yaş farkı her ikisinde de çekincelere yol açmıştı. Kadın son zamanlarda sanki bir yerlere gidecekmiş gibi çok dikkat ettiği toplumsal saygı gereklerini umursamaz olmuştu. Yazı yazmayı çok seviyordu ama bunu bile artık dikkatli yapmıyordu. Yazdığı denemeler eski yazdıklarına göre oldukça sığ duruyordu.
Hakan ters giden bir şeyler olduğunu hissediyordu. Ancak bir türlü adını koyamadığı şeyin üzerine gitmekten de korkuyordu. Sorguladığında öğreneceği şeylerin öğrenmek istedikleri olduğunu hiç sanmıyordu. Bunca zamandır aradığı kadını nihayet bulmuşken…! Su ile yaptıkları en son sohbetlerinde Sylvia Plath’in yazdıkları kadar yaptıklarıyla da ilgilenmesi dikkatinden kaçmamıştı. ‘’ Onun hiç olmazsa bıraktığı bir fanusu var ve hepimizi davet ediyor. Keşke tek bir kum saatim olsa idi her tanesinde beni anlatan’’ dediğinde ne anlatmak istediğini tam olarak bugün öğrenecekti.
‘’Ya tutarsa’’ sadece bir fıkradır…
Su yazdığı mektupla aslında bir veda bile etmemişti. O sadece kendini alıp gitmişti.
Sevgili Kendim;
Yaşıyorsam öldüğümü bildiğim içindir. Bir kaç duygu sonrasından hiç olabilmek umuduyla devam ediyorum sınırlarımı zorlamaya.
Ben bir Ağustos olduğum için mi bilmem kaynayan bir ateşin ortasında olmayı seviyorum en çok. Her şeye dair bu söylediğim. Ama en çok aşka yakışıyor ateş.
Kıkırdayarak gülüyorum bu sözlerime ve sen kendim gülümsüyorsun okurken bile. Henüz tüm yapraklarını dökememişlerken gülümse çiçeğim.
Her darbesi ağır hasarlı yaşamaktan vazgeçene kadar ölmeyi bu kadar sevmiyorsun. Bazen kendimle sınırlı; sınırsız sohbetlerimde tüm duygularımdan tek tek hesap sormaya başlarım. İki ayağımla yürüyebiliyorken kökleri yere batırılmış bir ağaç kadar özgür değilim. Toplumsal denge her şeyden önemli...
Tut ki bir gün kural dışı davranmayı göze aldım. Hımm..! Mesela hiç olmazından bir aşk edindim. Kuytu köşelere saklamak zorunda kalabileceğim kadar aykırı. Bir kez ışık sızdı mı tüm karanlık uyanır. Aralarında acı içinde kıvranırken farkımda olmayan diğerleri sahip çıkarlar bana. Namus bu..!!!
Ruhumla besleyip kendime büyüttüğüm bu koca yürekli aşk saklı kaldığı sürece süreli.
Asi yönlerimle karşı çıkmaya çalışma. Ben çiçek açsam da, cesurca göğe yükselmeyi göze alsam da bu aşkın iki tarafı yok mu?
’’sana çok aşığım’’ dedi biri. Bunu ilk söylediğinde belki de doğruydu. Benim bilmediğim neyi biliyor bu küstah kelimeler?
Ve sonra ;’’seni seviyorum’’ dedi....
Alacakaranlıkta yansıyan silueti ne kadar çekici aşkın. Oysa elimden tutup gün ışığına çıkaramıyorsa... Sevmeye değil de göstermeye utanıyorsun demek? Bu işte bir yarım kalmışlık yok mu?
Gökten gönderdiğin kancalı Eros bir güzel göğsümüzü deşiyor Tanrım. Ve herkesten sonra ediyorken listedeki yerim tavan arasındaki o eski siyah beyaz hatıralardan farkım ne ki benim? Bir gün meyve soyarken aklına gelip bir zahmet yayıldığın koltuktan doğrulursun ve kimsenin görmesini istemediğin çıplak fotoğraflarına bakar gibi hissedersin beni.
Eksik olsun… Eksiksem olsun…
Biri dışında kimseye söyleyemeyeceğin bir aşkın o birisi bensem anlamı ne ki tufanların. Çürüyor eyleme geçemeyen tüm hayaller toplumun bakış açısında. Kokuşmuş düşlere sarılıp uyuyorsun ardı sıra.
Bir gün sevgilim dediğime isyan edersem… Hapsolduğum naylon poşetten sızıp onun havasına karışmak istersem… Havada rengimden izler çıkararak yükselirsem onca gizlenmeye rağmen. Olmazların gerçeğinde hiçbir aşk sürpriz doğurmaz. Yalancı gebeliğin sancıları sonunda elinde kalan kan; kirlenmiş duvarlarımda yeni izlere neden olacak hepsi bu.
Yani kendim; şu dünyada bir ağaç kadar özgür değilsin iki ayağınla ve kollarınla ve hatta duygularınla… Yürüyebilen bir kötürüm olan ruhuma ötanazi istiyorum. İşlevsel ve sıradan bir beden ile ölü kalmak zamanıdır. Taşınmaza çevirdim duygularımı damarlarını imha ederken. Soluksuz kalıncaya kadar boğazını sıkıyorum her bir hayalin. Haraç mezat satıyorum düşlerimi yazarak bu aralar. Alıcısı bol algı operasyonumuzun gün dönümünde bayat vaatleri tezgâhın altından sunuyorum. Kendimi bana karşı savunmasız bırakmamak için elimizde ne var ne yok …. Yok, işte hiçbir şey yok!
Gözlerimle vedalaşacağım en son. Deniz kabuklarından benim göz kapaklarım… Sert olan şeyler çabuk kırılır…
Usulca çekiliyorum aşkın kıyılarından. Beni olduğum gibi hatırladığı halimle anlatsın dalgalar.
Sayın irem hanıma katılıyorum. Muz tolamadaım jamaikada ama köle gibi çalışşırken aklıma gelince tebessüm ediyorum. Bugün ki dünya kupası macı beni ilgilendirmiyor. Çam ağacı gövdesine asılı bahçemdeki cırcır böçeği bu şarkıyı anımsatıyor. Milenaya Maria Puderde hariç değil.
Hey ''D''; sıcak denizlere dalıp ''Ya tutarsa''yı unutmayasın,kafamda deli sorularla bekliyorum :))) Alev hırsıyla değişecek mi? Aynı yöne bakan iki insan, çift yönlü bıçak gibidir,derin kesikler olacak mı?
Sayın başar dediğiniz gibi tamamen ironi, Üstelik dramatik... Katılıyorum söylediklerinize... Müzik dinlemek bile müzik yapacak kadar ilham vericidir. İster zılgıt olsun ister arya, ister ağıt olsun ister opera, ister etnik olsun ister senfonik insanın ruhuna dokunur. Bence sanat tanrının insanla konuşma şeklidir. Kim ne derse desin..
Tam 755 tane şiir yazmış. Baktıklarımın içinde bir tane şiir yok. Bunca emek veriyorsunuz da neden hiç yazmaya ara verip öğrenmeye zaman ayırmıyorsunuz? Gerçekten şaşılacak derece de yerinde sayıyorlar, hiç kendi yazdıklarını bir yabancı gözü ile okuyorlar mı? TAM 755 şiir .... Şaşırıp kalmanın tam anlamını yaşıyorum.
Sayın İlhan,müziğin evrenselliğini tartışmak gerçekten müziği ve onun toplumsal yerini çok da fazla bilmeyenlerin işidir diye düşünüyorum.Yazınızdaki ironiyi anlamayan belki bizi öyle gören insanlara: Türküyü köylü,operayı kent soylu ne bileyim arabeski işçi sınıfı dinler diye bir ayırım yapanlar,müziği endüstri haline getirmiş ve bundan kar eden topluluktur.Çoğu zaman bu tarz müzikler belli duygular daha ön plana çıkarılarak yapılır.Örneğin arabesk,özgün müzik vs. peki bu müzikler kötü müdür,asla!
Müzik her zaman kültürel olarak çok etkili bir güçtür ve okul kitaplarında Tamburi Cemil Bey'ler vs.yer bulur bunun amacı tabiiki tanıtmak bu insanları ve eserlerini ..uzun lafın kısası(zamanım yok..)
müzik öğrenilmelidir!(enstrüman çalma,müziğin tarihi vs.) ve gerçekten müzik öğrenmek ülkemizin şartlarında pahalı bir uğraş,sonrasında hangi kitle ne dinler çıkıyor ortaya ve çoğu zaman söyleyen insanın da beğenmediği alt yapısı sağlam olmayan onca şey ortaya çıkıyor. Hiç bir enstrüman tanımayan müziğin etkisinden bi haber olan insanlar da müzik konusunda belli yönlendirmelere takılmayınız.Sen bunu dinlersin ben de onu..:)
Ya tutarsa-2 Alev karşısında oturan adamın dalgın haline hiçbir anlam veremedi. O bir adamı sevgili olarak seçtiyse mutlaka gözlerini kendisinden ayırmıyor olması gerekirdi. Başka türlü bir davranış şeklini ilk kez görüyordu. İlk başta Hakan’da diğerleri gibi davranıyordu. Bir şey olmuştu ve artık Hakan onunla ilgilenmiyordu. İlk kez bu kadar şaşkındı. Oysa annesi ona her zaman ‘’erkekler fazla akıllı kadınları sevmezler. Asla biliyormuşsun gibi davranma. Erkekler hep güzel ve mutlu olmanı isterler. Hepsi bu’’ derdi. Madem öyle davranmasına gerek yoktu ve güzel olmak her şey için yeterliydi. Oda öğrenmek için değil hep daha güzel görünmek için çaba harcamıştı. Sorun kesinlikle bu adamdaydı. Zaten bir kucak kitapla ilk buluşmaya gelen tuhaf biriydi. Sadece yakışıklı bulduğu için onunla fazla zaman harcamak niyetinde değildi. Onu burada tutan tek şey adamın ilgisizliği yüzünden gelişen hırsı idi. Yeniden konuşmaya başlayarak güzel sesi ile adamın ilgisini yeniden kendisinde toplamaya karar verdi.
- Şekerim o ne biçim kitapmış öyle. Zombilerle ilgili heyecan verici bir kitap olabilir mi? Yani korku filmlerinde böyle garip isimler oluyor da çağrışım yaptı. ‘’Çürümenin Kitabı’’ demek. Cidden ismi bile çok itici geldi. Bana şöyle güzel bir aşk romanı tavsiye etsen aslında hayır demezdim. Birde öyle çok kalın bir kitap olmasın mümkünse. Ben sıkılırım çünkü bitiremem. Hem şu anda ikimizin de ilgi alanı olduğu için konuyu doğru seçtim değil mi tatlım?
Hakan masada yanı başında duran(Hakan masayı ortalamış olarak oturduğu için ve masada her kafede görebileceğiniz dört kişilik standart bir masa olduğundan kitapların Hakan’a uzaklığı tahmini bir karış kadardı. Bir karış ise yaklaşık 20cm kadardır. Kitaplar Hakan’ın sol tarafında olduğu için hesabı masanın sol tarafı üzerinden hayal edin. Sağlak olduğundan masanın kendine ait olan sağ tarafını çay için ayırmıştı) kitap istifinin en üstündeki kitabı eline alıp Alev’in görebileceği şekilde kaldırdı. İşaret parmağını kitabın kapağındaki yazar ismine getirip konuşmaya başladı.
- Bak işte onun gibi bir kadını uzun süre aradım. Ancak onun gibileri öyle hızlı tüketiyoruz ki insan eti yememiz için zombi olmamıza gerek olmadığını öğreniyoruz. Kendi yarattıkları sırça fanuslarında bile huzur bulamıyorlar. Zekâları ve hassasiyetleri diğerleri ile uyum sağlamalarını zorlaştırıyor. Aslında bir kadın olarak onu okuman gerektiğini düşünüyorum. Ama bunun sana iyi gelip gelmeyeceği hakkında tereddütlerim var Alev. Diğer kitaba gelince… Oraya daha çok hem de çok var… İlgini çekebilecek bir kitap değil haklısın. Alev aslında sen gelmeden az önce bir arkadaşım aradı ve bir sebepten dolayı zor durumda. Hemen kalkıp gidersem seni kıracağımı düşündüğümden bir süre vakit geçirdikten sonra sana ayrılmak zorunda olduğumu söylemek istedim. Şimdi kalkarsam umarım seni çok kırmış olmam. - A..! Aslında ilk randevuda bu şekilde ekilmek başıma ilk kez gelecek. Şu an şok oldum resmen Hakan. Sen şimdi beni bırakıp gidecek misin buradan? Ay bırak ya arkadaşını, zor durumunu falan. Ben sevmem böyle şeyleri. Ben her şeyden önce gelmeliyim. Yoksa yürümez bu ilişki bak. Hakan kızın güzelliği karşısında bir kez daha tereddüt yaşadı. Kadına karşı hissettiği cinsel çekim tahmin ettiğinden çok daha fazla olmuştu. Konuşmadığı sürece katlanabileceğini bile düşündü bir ara ve elinde kalan son umuda doğru koşmak için konuşmaya başladı. - Anlıyorum...Haklısın… Umarım telafisi mümkün olur. Alev benim için çok önemli olduğu için sormak zorundayım. Doğum günü partisindeki sohbetimizde ben artık bankaların tefeciler gibi çalıştığını söylediğimde sen bana ‘’hepsini öldür Raskolnikov’’ demiştin. İşte bu cümlenden sonra aniden başlayan gürültülü müzikten dolayı daha ayrıntılı konuşma fırsatı bulamamıştık. Bende seninle daha sakin bir ortamda birbirimizi daha iyi anlarız diye buluşma teklif etmiştim. - Evet… Yani neyi sorduğunu anlamadım ki ben ama. - Raskolnikov kim? Çok tatlı bir ses tınısıyla kahkaha atan Alev gülümseyerek konuştu. - Ayy nereden bileyim canım ben. Bir roman kahramanıymış. Tefecilikle ilgili bir sohbet olduğunda herkes birbirine bu espriyi yapar. Hiç duymadın mı pampişim sen bu şakayı?
Hakan bu ilişkinin başlaması için tüm gücünü tükettiğini hissettiğinden cep telefonunu cebinden çıkardı ve masanın altında aceleyle arkadaşı Ali’ye ‘’derhal beni ara’’ yazarak mesaj gönderdi. Beyninde yankılanan ‘’pampişim’’ kelimesi ise onu tam anlamıyla sersemletmişti. Hayatında birisi hakkında bu derece yanıldığı çok az olmuştu. Alev’in yadsınamayacak kadar güzel olması onun bu yanılgıya düşmesindeki başlıca nedendi aslında.
Hakan çalan cep telefonuna can simidi gibi yapışıp Alev’e dönerek konuştu.
- Bak çocuk yine arıyor. Özür dilerim ama bakmak zorundayım. Alo Ali tamam geliyorum kardeşim. Yarım saate kadar oradayım. Sen merak etme her şeyin bir çaresi bulunur. Saçma sapan bir şey yapma ve beni bekle - Ayy..! Ne olmuş ki çocuğa? - Bunu sana söyleyemem Alev. Bir arkadaşımın özel bir sorunu var ve bunu seninle paylaşmam hiç doğru olmaz. Lütfen beni affet hemen kalkmak zorundayım.
Hakan acele ile hesabı ödeyip Alev’le vedalaştıktan sonra kaçar gibi kafeden uzaklaştı. Ali’yi geri arayarak durumu anlatırken metroya doğru hızlı adımlarla ilerledi. Yol boyunca hem hayal kırıklığı hem de bir parça vicdan azabını yük etmişti yüreğine. Metroya bindiğinde mesai saati olmadığından boş bir yer bulabildiği için neyse ki biraz mutlu hissetti. Kucağında tuttuğu kitaplara birer hayal kırıklığı gibi baktı.’’ Gereksiz bir heyecanla ilk buluşmaya bir kucak kitapla gelen ilk salak sensin oğlum. Kız sadece Raskolnikov dedi diye onunla ilk buluşmada kitap analizi yapabileceğini nereden çıkardın? Kesinlikle normal değilsin ve o yüzden de bu kadar yalnızsın’’ dedi içinden.
Kısa bir süre daha düşünceleriyle kavga eden Hakan nihayet başını kaldırıp yanında kimin oturduğuna dikkat etti. Kendisinden yaşça büyük olduğunu tahmin ettiği, kumral kısa saçlı, sevimli bir yüze sahip, hoş bir kadın oturuyordu. Şu talihe bakın ki ‘’Suç ve Ceza’’ okuyordu. Şaşkın bir tebessüm ile kadını göz ucuyla incelemeye devam etti. Üzerinde kırmızı renkte sade bir tişört altında kot pantolon vardı. Spor ayakkabıları oldukça sıradandı. Biraz balık etli ama düzgün fizikli bir kadındı. Hafif makyajı yüzüne çok yakışmıştı. İzlendiğini fark etmiş olan kadın bakışlarını kitabından kaldırıp Hakan’a çevirdi. O anda gördüğü gözler karşısında Hakan gerçekten çok etkilenmişti. Ela renkli kocaman bilyelere benzeyen bir çift göz… Bir yuva kadar sıcak bakışlar büyü gibi bir şeydi. ‘’Bir acıyı, bir tutkuyu, bir özlemi saklayan gizli pencerelere de benziyorlar. Hayatın her renginden duygu dolu. Boncuk gibi ‘’dedi içinden adam. Kadının gözleri adamın yüzünde sıcacık bir tebessüm olarak dağıldı. Hakan gözlerini alamayarak kadına bakışlarıyla merhaba diyordu.
Kadın sıcak ve nazik bir gülümseme ile Hakan’ın bakışlarını karşıladı. Tam da bu anda ‘’acaba Alev’in gözleri ne renkti?’’ diye geçirdi içinden. ‘’ O kadar süre tam karşımda oturan kızın göz rengini bilmiyorum ama bu ela gözler beynime çivi gibi çakıldı. Bu nasıl iş arkadaş? ‘’ Başını gökyüzüne kaldırıp ’’benimle ne tür bir oyun oynuyorsun?’’ diye seslendi içinden bilinmezliğe.
ince mesajımdır duvar...
15 Temmuz nedir...
Ülkeye hizmet etmek için namusu ve şerefi üzerine yemin eden insanların teröristlere ne istedilerse verip sonra halkın ülkeyi teröristlerden kurtarması durumudur..
ruh halim obur bir tavuğun gagasına yakalanmış solucan gibi şuan duvar....... nasıl çaresiz hissediyorum beni anlayamazsın......
Bende..
Okuyamadığım için üzüldüm. :(
Wow.. Tam benlikmiş... Biri benim senaryolarımı çok pis çalıyor... Bu arada yazımın silinmesine alındım.. Halbuki yazınıza olumlama yapan bir eleştiriydi. O kadar da özendim çok fazla düşünceyi çok az cümle ile ifade etmek için.
Atilla bey; kalmanız için nedenleriniz yok ise ben size bir tane vereyim.
Çalınan trompeti çok beğendim. Ibrahim Maalouf kadar olmasa da iyi :))
Neden sildiler ki yazı mı?
Giderim Buralardan
Yine tutturamadım:)
Ben iki kadın üzerinden Hakan'ın bize söyleyeceği şeyler olacağını düşünmüştüm,hatta istemiştim.Psikolojik bir aşk savaşı..:)Alev sanırım başka birini buldu 3-4 ay her şey güzel gitmiştir kanımca ,yine de merak ettim nasıl değişirdi Alev, dahası değişmeli miydi?Su çok donanımlı bir kadın olduğu için Hakan'la aralarında konuşulmayan şeyleri bile sezebiliyordu sanırım yada bir elmanın iki yarısı idiler,biz aralarında hiç çatışma görmedik.Görsek nasıl olurdu ?
Sevgili ''D'' teşekkürler ..mektup ayrıca güzeldi.
İyi bir şey değil nihilizm dedim ya bir fıkra da olsa " Sen de haklısın " haklısın.. Ölümü yüceltmek için cihadın büyük olmalı.
GELDİİİİİİİİİİİİ :))))
Ya tutarsa-3
‘’Raskolnikov’’ dedi aniden adam. Kendi sesindeki heyecana hayretle donup kaldı ardından. Sustular bir süre daha. Hakan ilk kez kendini bu kadar savunmasız hissetti. Bir sürü şey konuşmak istiyordu ve fakat tek kelime edemiyordu bir türlü. Şaşkındı, gücendi bildiklerine… Öğrendiği onca kelime, okuduğu onca cümle, satır satır akıp giden serüvenler nereye kaybolmuştu. Sonra yine aniden;
- Adım Hakan ve okuduğunuz kitabın benim için anlamı büyük. Onu demek istedim. Yani şey için…
- ‘’Eğer ben insanlar arasında bir hiçsem, diğer insanların benim için ne değeri olabilir?’’ dedi Raskolnikov. Sanırım o bizim için yeterince konuşmuş.
Hakan adını bile bilmediği kadının büyüsüne kapılıp inmesi gereken durağı bile kaçırdı. Kadın ayağa kalkıp ineceği durağa vardığında sohbetin bittiğini henüz anladı. Daha kötüsü kadının hayatına anlık girişinin bu tren yolculuğu ile sınırlı kalacağının bilincine vardı. Panik ve cesaret arası bir duygu karması ile kadını bir kahve içmeye davet etti. Kadın sanki bunu bekliyormuş gibi hiç tereddüt etmeden kabul etti. Aralarında olup biten her ne ise ikisi de o anda bunu sorgulamak niyetinde değildiler.
Üç ay sonra…
Hakan adının Su olduğunu öğrendiği kadınla sevgili olmuştu. Onun zor bir hayatı ve mücadeleci bir kişiliği olduğunu öğrenmişti. Aralarındaki yaş farkı her ikisinde de çekincelere yol açmıştı. Kadın son zamanlarda sanki bir yerlere gidecekmiş gibi çok dikkat ettiği toplumsal saygı gereklerini umursamaz olmuştu. Yazı yazmayı çok seviyordu ama bunu bile artık dikkatli yapmıyordu. Yazdığı denemeler eski yazdıklarına göre oldukça sığ duruyordu.
Hakan ters giden bir şeyler olduğunu hissediyordu. Ancak bir türlü adını koyamadığı şeyin üzerine gitmekten de korkuyordu. Sorguladığında öğreneceği şeylerin öğrenmek istedikleri olduğunu hiç sanmıyordu. Bunca zamandır aradığı kadını nihayet bulmuşken…!
Su ile yaptıkları en son sohbetlerinde Sylvia Plath’in yazdıkları kadar yaptıklarıyla da ilgilenmesi dikkatinden kaçmamıştı. ‘’ Onun hiç olmazsa bıraktığı bir fanusu var ve hepimizi davet ediyor. Keşke tek bir kum saatim olsa idi her tanesinde beni anlatan’’ dediğinde ne anlatmak istediğini tam olarak bugün öğrenecekti.
‘’Ya tutarsa’’ sadece bir fıkradır…
Su yazdığı mektupla aslında bir veda bile etmemişti. O sadece kendini alıp gitmişti.
Sevgili Kendim;
Yaşıyorsam öldüğümü bildiğim içindir. Bir kaç duygu sonrasından hiç olabilmek umuduyla devam ediyorum sınırlarımı zorlamaya.
Ben bir Ağustos olduğum için mi bilmem kaynayan bir ateşin ortasında olmayı seviyorum en çok. Her şeye dair bu söylediğim. Ama en çok aşka yakışıyor ateş.
Kıkırdayarak gülüyorum bu sözlerime ve sen kendim gülümsüyorsun okurken bile. Henüz tüm yapraklarını dökememişlerken gülümse çiçeğim.
Her darbesi ağır hasarlı yaşamaktan vazgeçene kadar ölmeyi bu kadar sevmiyorsun. Bazen kendimle sınırlı; sınırsız sohbetlerimde tüm duygularımdan tek tek hesap sormaya başlarım. İki ayağımla yürüyebiliyorken kökleri yere batırılmış bir ağaç kadar özgür değilim. Toplumsal denge her şeyden önemli...
Tut ki bir gün kural dışı davranmayı göze aldım. Hımm..! Mesela hiç olmazından bir aşk edindim. Kuytu köşelere saklamak zorunda kalabileceğim kadar aykırı. Bir kez ışık sızdı mı tüm karanlık uyanır. Aralarında acı içinde kıvranırken farkımda olmayan diğerleri sahip çıkarlar bana. Namus bu..!!!
Ruhumla besleyip kendime büyüttüğüm bu koca yürekli aşk saklı kaldığı sürece süreli.
Asi yönlerimle karşı çıkmaya çalışma. Ben çiçek açsam da, cesurca göğe yükselmeyi göze alsam da bu aşkın iki tarafı yok mu?
’’sana çok aşığım’’ dedi biri. Bunu ilk söylediğinde belki de doğruydu. Benim bilmediğim neyi biliyor bu küstah kelimeler?
Ve sonra ;’’seni seviyorum’’ dedi....
Alacakaranlıkta yansıyan silueti ne kadar çekici aşkın. Oysa elimden tutup gün ışığına çıkaramıyorsa... Sevmeye değil de göstermeye utanıyorsun demek? Bu işte bir yarım kalmışlık yok mu?
Gökten gönderdiğin kancalı Eros bir güzel göğsümüzü deşiyor Tanrım. Ve herkesten sonra ediyorken listedeki yerim tavan arasındaki o eski siyah beyaz hatıralardan farkım ne ki benim? Bir gün meyve soyarken aklına gelip bir zahmet yayıldığın koltuktan doğrulursun ve kimsenin görmesini istemediğin çıplak fotoğraflarına bakar gibi hissedersin beni.
Eksik olsun… Eksiksem olsun…
Biri dışında kimseye söyleyemeyeceğin bir aşkın o birisi bensem anlamı ne ki tufanların. Çürüyor eyleme geçemeyen tüm hayaller toplumun bakış açısında. Kokuşmuş düşlere sarılıp uyuyorsun ardı sıra.
Bir gün sevgilim dediğime isyan edersem… Hapsolduğum naylon poşetten sızıp onun havasına karışmak istersem… Havada rengimden izler çıkararak yükselirsem onca gizlenmeye rağmen. Olmazların gerçeğinde hiçbir aşk sürpriz doğurmaz. Yalancı gebeliğin sancıları sonunda elinde kalan kan; kirlenmiş duvarlarımda yeni izlere neden olacak hepsi bu.
Yani kendim; şu dünyada bir ağaç kadar özgür değilsin iki ayağınla ve kollarınla ve hatta duygularınla… Yürüyebilen bir kötürüm olan ruhuma ötanazi istiyorum. İşlevsel ve sıradan bir beden ile ölü kalmak zamanıdır. Taşınmaza çevirdim duygularımı damarlarını imha ederken. Soluksuz kalıncaya kadar boğazını sıkıyorum her bir hayalin. Haraç mezat satıyorum düşlerimi yazarak bu aralar. Alıcısı bol algı operasyonumuzun gün dönümünde bayat vaatleri tezgâhın altından sunuyorum. Kendimi bana karşı savunmasız bırakmamak için elimizde ne var ne yok …. Yok, işte hiçbir şey yok!
Gözlerimle vedalaşacağım en son. Deniz kabuklarından benim göz kapaklarım… Sert olan şeyler çabuk kırılır…
Usulca çekiliyorum aşkın kıyılarından. Beni olduğum gibi hatırladığı halimle anlatsın dalgalar.
Slyvia; benim kum saatimi gördün mü?
Son...
D...
Sayın irem hanıma katılıyorum. Muz tolamadaım jamaikada ama köle gibi çalışşırken aklıma gelince tebessüm ediyorum. Bugün ki dünya kupası macı beni ilgilendirmiyor. Çam ağacı gövdesine asılı bahçemdeki cırcır böçeği bu şarkıyı anımsatıyor. Milenaya Maria Puderde hariç değil.
Dedim ya Sen de Haklısın...
Hey ''D'';
sıcak denizlere dalıp ''Ya tutarsa''yı unutmayasın,kafamda deli sorularla bekliyorum :)))
Alev hırsıyla değişecek mi?
Aynı yöne bakan iki insan, çift yönlü bıçak gibidir,derin kesikler olacak mı?
Dedim ya ..bekliyorum :))
Sayın başar dediğiniz gibi tamamen ironi, Üstelik dramatik... Katılıyorum söylediklerinize... Müzik dinlemek bile müzik yapacak kadar ilham vericidir. İster zılgıt olsun ister arya, ister ağıt olsun ister opera, ister etnik olsun ister senfonik insanın ruhuna dokunur. Bence sanat tanrının insanla konuşma şeklidir. Kim ne derse desin..
Tam 755 tane şiir yazmış. Baktıklarımın içinde bir tane şiir yok. Bunca emek veriyorsunuz da neden hiç yazmaya ara verip öğrenmeye zaman ayırmıyorsunuz? Gerçekten şaşılacak derece de yerinde sayıyorlar, hiç kendi yazdıklarını bir yabancı gözü ile okuyorlar mı? TAM 755 şiir .... Şaşırıp kalmanın tam anlamını yaşıyorum.
Bir deniz atı olsa idim yüzlerce çocuğum olsun isterdim duvar. Ama ne yazık ki aslanlar aslanlar ile evleniyorlar :)))
Sayın İlhan,müziğin evrenselliğini tartışmak gerçekten müziği ve onun toplumsal yerini çok da fazla bilmeyenlerin işidir diye düşünüyorum.Yazınızdaki ironiyi anlamayan belki bizi öyle gören insanlara:
Türküyü köylü,operayı kent soylu ne bileyim arabeski işçi sınıfı dinler diye bir ayırım yapanlar,müziği endüstri haline getirmiş ve bundan kar eden topluluktur.Çoğu zaman bu tarz müzikler belli duygular daha ön plana çıkarılarak yapılır.Örneğin arabesk,özgün müzik vs. peki bu müzikler kötü müdür,asla!
Müzik her zaman kültürel olarak çok etkili bir güçtür ve okul kitaplarında Tamburi Cemil Bey'ler vs.yer bulur bunun amacı tabiiki tanıtmak bu insanları ve eserlerini ..uzun lafın kısası(zamanım yok..)
müzik öğrenilmelidir!(enstrüman çalma,müziğin tarihi vs.) ve gerçekten müzik öğrenmek ülkemizin şartlarında pahalı bir uğraş,sonrasında hangi kitle ne dinler çıkıyor ortaya ve çoğu zaman söyleyen insanın da beğenmediği alt yapısı sağlam olmayan onca şey ortaya çıkıyor.
Hiç bir enstrüman tanımayan müziğin etkisinden bi haber olan insanlar da müzik konusunda belli yönlendirmelere takılmayınız.Sen bunu dinlersin ben de onu..:)
türkü banarım onların entelliklerine ;))))
:) sizi gidi burjuva kırıntıları sizi... Milletin anlamayacağı müzikleri dinleyip entel görünüyorsunuz diye ne hava atıyorsunuz :)
Tam kitap okurken dinlenecek bir müzik ... Çok güzel,teşekkürler. :))
sevgili ''D''
Sevgili ''A'' ya; :)))
Ya tutarsa-2
Alev karşısında oturan adamın dalgın haline hiçbir anlam veremedi. O bir adamı sevgili olarak seçtiyse mutlaka gözlerini kendisinden ayırmıyor olması gerekirdi. Başka türlü bir davranış şeklini ilk kez görüyordu. İlk başta Hakan’da diğerleri gibi davranıyordu. Bir şey olmuştu ve artık Hakan onunla ilgilenmiyordu. İlk kez bu kadar şaşkındı. Oysa annesi ona her zaman ‘’erkekler fazla akıllı kadınları sevmezler. Asla biliyormuşsun gibi davranma. Erkekler hep güzel ve mutlu olmanı isterler. Hepsi bu’’ derdi. Madem öyle davranmasına gerek yoktu ve güzel olmak her şey için yeterliydi. Oda öğrenmek için değil hep daha güzel görünmek için çaba harcamıştı. Sorun kesinlikle bu adamdaydı. Zaten bir kucak kitapla ilk buluşmaya gelen tuhaf biriydi. Sadece yakışıklı bulduğu için onunla fazla zaman harcamak niyetinde değildi. Onu burada tutan tek şey adamın ilgisizliği yüzünden gelişen hırsı idi. Yeniden konuşmaya başlayarak güzel sesi ile adamın ilgisini yeniden kendisinde toplamaya karar verdi.
- Şekerim o ne biçim kitapmış öyle. Zombilerle ilgili heyecan verici bir kitap olabilir mi? Yani korku filmlerinde böyle garip isimler oluyor da çağrışım yaptı. ‘’Çürümenin Kitabı’’ demek. Cidden ismi bile çok itici geldi. Bana şöyle güzel bir aşk romanı tavsiye etsen aslında hayır demezdim. Birde öyle çok kalın bir kitap olmasın mümkünse. Ben sıkılırım çünkü bitiremem. Hem şu anda ikimizin de ilgi alanı olduğu için konuyu doğru seçtim değil mi tatlım?
Hakan masada yanı başında duran(Hakan masayı ortalamış olarak oturduğu için ve masada her kafede görebileceğiniz dört kişilik standart bir masa olduğundan kitapların Hakan’a uzaklığı tahmini bir karış kadardı. Bir karış ise yaklaşık 20cm kadardır. Kitaplar Hakan’ın sol tarafında olduğu için hesabı masanın sol tarafı üzerinden hayal edin. Sağlak olduğundan masanın kendine ait olan sağ tarafını çay için ayırmıştı) kitap istifinin en üstündeki kitabı eline alıp Alev’in görebileceği şekilde kaldırdı. İşaret parmağını kitabın kapağındaki yazar ismine getirip konuşmaya başladı.
- Bak işte onun gibi bir kadını uzun süre aradım. Ancak onun gibileri öyle hızlı tüketiyoruz ki insan eti yememiz için zombi olmamıza gerek olmadığını öğreniyoruz. Kendi yarattıkları sırça fanuslarında bile huzur bulamıyorlar. Zekâları ve hassasiyetleri diğerleri ile uyum sağlamalarını zorlaştırıyor. Aslında bir kadın olarak onu okuman gerektiğini düşünüyorum. Ama bunun sana iyi gelip gelmeyeceği hakkında tereddütlerim var Alev.
Diğer kitaba gelince… Oraya daha çok hem de çok var… İlgini çekebilecek bir kitap değil haklısın. Alev aslında sen gelmeden az önce bir arkadaşım aradı ve bir sebepten dolayı zor durumda. Hemen kalkıp gidersem seni kıracağımı düşündüğümden bir süre vakit geçirdikten sonra sana ayrılmak zorunda olduğumu söylemek istedim. Şimdi kalkarsam umarım seni çok kırmış olmam.
- A..! Aslında ilk randevuda bu şekilde ekilmek başıma ilk kez gelecek. Şu an şok oldum resmen Hakan. Sen şimdi beni bırakıp gidecek misin buradan? Ay bırak ya arkadaşını, zor durumunu falan. Ben sevmem böyle şeyleri. Ben her şeyden önce gelmeliyim. Yoksa yürümez bu ilişki bak.
Hakan kızın güzelliği karşısında bir kez daha tereddüt yaşadı. Kadına karşı hissettiği cinsel çekim tahmin ettiğinden çok daha fazla olmuştu. Konuşmadığı sürece katlanabileceğini bile düşündü bir ara ve elinde kalan son umuda doğru koşmak için konuşmaya başladı.
- Anlıyorum...Haklısın… Umarım telafisi mümkün olur. Alev benim için çok önemli olduğu için sormak zorundayım. Doğum günü partisindeki sohbetimizde ben artık bankaların tefeciler gibi çalıştığını söylediğimde sen bana ‘’hepsini öldür Raskolnikov’’ demiştin. İşte bu cümlenden sonra aniden başlayan gürültülü müzikten dolayı daha ayrıntılı konuşma fırsatı bulamamıştık. Bende seninle daha sakin bir ortamda birbirimizi daha iyi anlarız diye buluşma teklif etmiştim.
- Evet… Yani neyi sorduğunu anlamadım ki ben ama.
- Raskolnikov kim?
Çok tatlı bir ses tınısıyla kahkaha atan Alev gülümseyerek konuştu.
- Ayy nereden bileyim canım ben. Bir roman kahramanıymış. Tefecilikle ilgili bir sohbet olduğunda herkes birbirine bu espriyi yapar. Hiç duymadın mı pampişim sen bu şakayı?
Hakan bu ilişkinin başlaması için tüm gücünü tükettiğini hissettiğinden cep telefonunu cebinden çıkardı ve masanın altında aceleyle arkadaşı Ali’ye ‘’derhal beni ara’’ yazarak mesaj gönderdi. Beyninde yankılanan ‘’pampişim’’ kelimesi ise onu tam anlamıyla sersemletmişti. Hayatında birisi hakkında bu derece yanıldığı çok az olmuştu. Alev’in yadsınamayacak kadar güzel olması onun bu yanılgıya düşmesindeki başlıca nedendi aslında.
Hakan çalan cep telefonuna can simidi gibi yapışıp Alev’e dönerek konuştu.
- Bak çocuk yine arıyor. Özür dilerim ama bakmak zorundayım. Alo Ali tamam geliyorum kardeşim. Yarım saate kadar oradayım. Sen merak etme her şeyin bir çaresi bulunur. Saçma sapan bir şey yapma ve beni bekle
- Ayy..! Ne olmuş ki çocuğa?
- Bunu sana söyleyemem Alev. Bir arkadaşımın özel bir sorunu var ve bunu seninle paylaşmam hiç doğru olmaz. Lütfen beni affet hemen kalkmak zorundayım.
Hakan acele ile hesabı ödeyip Alev’le vedalaştıktan sonra kaçar gibi kafeden uzaklaştı. Ali’yi geri arayarak durumu anlatırken metroya doğru hızlı adımlarla ilerledi. Yol boyunca hem hayal kırıklığı hem de bir parça vicdan azabını yük etmişti yüreğine. Metroya bindiğinde mesai saati olmadığından boş bir yer bulabildiği için neyse ki biraz mutlu hissetti. Kucağında tuttuğu kitaplara birer hayal kırıklığı gibi baktı.’’ Gereksiz bir heyecanla ilk buluşmaya bir kucak kitapla gelen ilk salak sensin oğlum. Kız sadece Raskolnikov dedi diye onunla ilk buluşmada kitap analizi yapabileceğini nereden çıkardın? Kesinlikle normal değilsin ve o yüzden de bu kadar yalnızsın’’ dedi içinden.
Kısa bir süre daha düşünceleriyle kavga eden Hakan nihayet başını kaldırıp yanında kimin oturduğuna dikkat etti. Kendisinden yaşça büyük olduğunu tahmin ettiği, kumral kısa saçlı, sevimli bir yüze sahip, hoş bir kadın oturuyordu. Şu talihe bakın ki ‘’Suç ve Ceza’’ okuyordu. Şaşkın bir tebessüm ile kadını göz ucuyla incelemeye devam etti. Üzerinde kırmızı renkte sade bir tişört altında kot pantolon vardı. Spor ayakkabıları oldukça sıradandı. Biraz balık etli ama düzgün fizikli bir kadındı. Hafif makyajı yüzüne çok yakışmıştı. İzlendiğini fark etmiş olan kadın bakışlarını kitabından kaldırıp Hakan’a çevirdi. O anda gördüğü gözler karşısında Hakan gerçekten çok etkilenmişti. Ela renkli kocaman bilyelere benzeyen bir çift göz… Bir yuva kadar sıcak bakışlar büyü gibi bir şeydi. ‘’Bir acıyı, bir tutkuyu, bir özlemi saklayan gizli pencerelere de benziyorlar. Hayatın her renginden duygu dolu. Boncuk gibi ‘’dedi içinden adam. Kadının gözleri adamın yüzünde sıcacık bir tebessüm olarak dağıldı. Hakan gözlerini alamayarak kadına bakışlarıyla merhaba diyordu.
Kadın sıcak ve nazik bir gülümseme ile Hakan’ın bakışlarını karşıladı. Tam da bu anda ‘’acaba Alev’in gözleri ne renkti?’’ diye geçirdi içinden. ‘’ O kadar süre tam karşımda oturan kızın göz rengini bilmiyorum ama bu ela gözler beynime çivi gibi çakıldı. Bu nasıl iş arkadaş? ‘’ Başını gökyüzüne kaldırıp ’’benimle ne tür bir oyun oynuyorsun?’’ diye seslendi içinden bilinmezliğe.
Devam edecek...
D...
Yeni dönem
"Özgürlük zenginlik işidir zengin değilseniz özgür değilsinizdir..."