Tasavvuf iyiyi,doğruyu,güzeli,yolu,gerçeği,yaşamı arayıp bulmaya çalışan İman ve takva ehli seçilmiş kulların,bağdaştırmacı ve dolaylı mantık felsefesidir...Allah'ın sırlı,nurlu,hakikatli ve kutlu yoludur...Tasavvuf; fatiha suresinde geçen 'Karanlığa ve şaşkınlığa düşmemişlerin,kendilerine nimet verilmişlerin ve üzerlerine gazap dökülmemişlerin sırrı hakikat yoludur.. ' Kur'an'ın aslı Tasavvuf,Tasavvufun aslı Ruh,Ruh'un aslı Rahman'dır.
İslamiyyet bir bulmaca, Bulabilmek akılca, Varamaz isen bu inanca, Boşa gider gelirsin mescide ve hacca.
Bilindiği gibi her bilgin dini kendine göre yorumlamıştır. Mesele, bu yorumların dinin özüne en uygun olanını seçebilmektir.Tasavvufi Din yorumu İslâma en uygun olanıdır. Çünkü Tasavvuf: Dinin özünün öğretisidir.Kabukla- dışla, şartla- şeriatla yani teferruatla uğraşmaz. Tasavvuf; Allah, Doğa ve İnsanı ve bunların gerçeğini öğretmeye çalışır.
Doğadaki güzellikler, düzen ve hikmet Allah’ın doğaya yansımasıdır.Doğa, Tanrının eseridir. İnsan ise en büyük eseridir. Çünkü insan ten ve ruhtan (Akıldan) oluşmuştur. Dış ve iç Âlemin bileşimi (sentezi) olduğundan tüm âlemlerden üstündür. Tasavvufçu, işte bu doğadaki bilgiyi, düzeni, hikmeti ve güzelliği yaşamaya, insandaki fiziki ve ruhi güzelliği görmeye ve insanın hakikatini öğrenmeye çalışır. “Kendini bilen Tanrıyı bilir”. Kısaca, Tasavvuf Marifet, Hikmet (Bilgi) ve Aşktan, Sevgiden ibarettir.
Tasavvuf: Allah’ı, insanın ve doğanın özü bilir. Bu ise; sonsuz İlim ve Hikmet (Bilgi) ve sonsuz Sevgi ve Aşktır. Vücud-u Mutlak’ı bilmek, Hüsn-ü Mutlak’a aşık olmaktır. Tasavvuf, bunun dışındaki dini Şeriat ve Fıkıh bilgileri ile uğraşmaz. İbadet edecek kadar ilmihal bilgisinden ötesi Tasavvufçuyu alakadar etmez. Şeriat, Tarikat onun için amaç değil ayrıntılardır.Tali araçlardır. Asıl olan değil, Füru’dur. (teferruattır,simgelerdir, şekildir) “Yere göğe sığmayan, sonsuz bilgi ve güç (enerji) olan Allah’ı insanda ve kendi kalbinde arar Tasavvufçu”.
Yine tasavvufcu; Tefekkür (Düşünce) ile marifet-hikmet ve hakikatı öğrenmeye, insandaki ve doğadaki güzellikler ile de İlahi Cemali -Hüsn-ü Mutlakı sevmeye, yani mecazi sevgiden, hakiki sevgiye kavuşmak ister. Bunun sonucu ise: Güzel ahlâk ve dürüstlüktür. Toplumun çıkarını kendi çıkarından üstün tutmak ve riyadan tamamen soyutlanıp gerçekçi olmaktır. Kavgayı, tartışmayı, fitneyi, fesadı terk edip, başkaları ile değil kendi nefsi, heva ve hevesi ile cihad yapmaktır. Merhametli ve cömert olup, dünya yaşamında az ile mutlu olmaktır. Şiddete karşı olmaktır.
Gerçek Tasavvufçu şekil ve kisve Müslümanlığına karşıdır. Medrese, tekke ve mescide önem vermez. Hakikati kendinde bulur, Allah’ı kalbinde arar. Onun medresesi, tekkesi ve mescidi kendi kalbidir. Önemi her zaman kalbe verir. Çünkü gerçek tekke ve mescid kalptir. Kalp içinse en önemli olan Allah’ın Zikri ve sevgisidir. (Kalbin Zikri ve Kalbin Sevgisidir) Zahiri bir zikir ve cismani bir sevgi değildir. Tefekkür(düşünce) , Tezekkür (Rabbi hatırda tutmak ve asla unutmamak, en önemlisi de Tanrı’yı ve O’nun büyük ve gizemli olan eseri İnsan-ı Kâmil’i, Ademi ve çocuklarını ve doğayı sevmektir. Ham iken pişkin insan olmak ve Kemale ulaşmaktır. Bütün Tasavvufçular bunu böyle izah etmiştir.
İlahi mesaj Kur’an-ı Kerim, ilahi Mesajcımız Hz. Muhammed’in Sünnet ve Hadisleri, Hz. Ali ve Hz. Ebubekir’in ve onları izleyen tüm Tasavvufçuların öğretisi üzere bu fakir, Tasavvuf konusunda Varlık, İslâm’da Mezhepler ve Yükseliş, Muhammed-İsa-Adem isimli ve diğer yazmış olduğumuz kitaplarda Tasavvufu çok ayrıntılı bir şekilde işlemiştir. Yunus Emre ve Seyyid Ahmed er Rufai Hazretleri ise bir deniz olan Tasavvufu şu şekilde özetlemişlerdir. Yunus:
“Şeriat, Tarikat yoldur varana,
Marifet, Hakikat ondan içeru”
Seyyid Ahmed er Rufai ise:
“Tasavvufçunun kalbi sevgi ve aşkla nurludur,
Gönlü ise Marifet nuru ile geniştir (Göğsü dar değildir) ” demişlerdir.
Biz bu iki görüşe inanıyoruz ve bulmaya çalışıyoruz.
Mutasavvıf Şair Neyzen Tevfik bakın bu konuda ne söylüyor:
‘’Müslümanlıkta tasavvuf geriyor cehle göğüs
Rafizi, alevi, Sünni bunları unut, hepsine küs.
Mekke, Medine, Kerbela, Kudüs
Bunların sureti zahirdeki alayişi süs.(*)
Mescid, medrese, manastır, kilise VATİKANDAN bana ne.’’
(*) Şair Neyzen Tevfik ’’Sureti zahirdeki alayişi süs’’ demekle, bu ritüellerin-bu gösterilerin zahiri anlamı süstür, diyor Ama bu mekânların batini-gerçek anlamına saygılı olduğunu belirtiyor.
10-03-2000 Alanya
KÂZIM YARDIMCI (1936 Adıyaman)
Kaynak: “Yunus Divanı”, Seyyid Ahmed er Rufai Hazretlerinin “Onların Âlemi” isimli kitabı, 25. Hadis [email protected] www.varliktanveriler.com
Tasavvufun tek bir tanımı olmadığı gibi bir çok insan tarafından tasavvuf olarak algılanan olgu birbirleriyle çok fazla alakası olmayan şeyleri çağrıştırmaktadır,bana göre tasavvuf islamı yaşama gayreti göstermektir,tıpkı asrı saadette olduğu gibi..
İnsanla alem arasındaki savaşın düğümünü çözme, insanı alem içinde huzursuz eden derin sebepleri bulduktan sonra, onu bir iç muhasebe ve murakabe (kontrol) ile yavaş yavaş bu sebeplerden uzaklaştırma, ona kendi iç hakikatını buldurma, başka bir tabirle, onu alemden ayrıldıktan sonra (uruc) tekrar döndürme (nüzul) yoludur.
tasavvuf.tuhaf bir kavram. dinin adı ALLAH tarafından seçilmiş ve kemale erdirilmiş İSLAM.ne gerek var böyle kafa karıştırmaya..tasavvuf kurucularından ibni arabinin söylediklerini okuduktan sonra tüylerim ürperdi.sadece bir kitap ibrahim sarmış tasavvuf ve islam...
Şeriat gibi Tasavvufun (tarikatın) temelinde de Peygamberimiz (SAV) ve Kur’an-ı Kerim vardır. Peygamber (SAV) Efendimiz’in yaşadığı Zühdi Manevi hayat, dünyaya meyletmeme, dünyadan el etek çekme hali, O’nun (SAV) Ashabı (RA) tarafından da yerine getirilmiştir.
Tasavvuf, Peygamber (SAV) Efendimiz devrinde mevcut olup, Ashab-ı Kiram (RA) , Tabiin (RA) , Tebeü Tabiin (RA) ile daha sonra gelenlerin bu esasları muhafazası tasavvufun (tarikatın) zamanımıza kadar devamını sağlamıştır.[1]
Tasavvufun öncüsü olan Peygamber (SAV) Efendimiz, bu ibadetin nasıl yapılacağını, Zikrullahın nasıl elde edileceğini yakınları olan İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’ne ve Ebubekir (RA) Hz.leri’ne tarif ettiğini görüyoruz. Onlar da kendilerinden sonra gelenlere devren Silsile ile bir miras gibi bırakmışlar, böylece tasavvuf nuru aynı bir elektrik akımı gibi Günümüze kadar ulaşmıştır.
Tasavvuf bilmek değil bitmektir. Bitecek olanda nefistir. nefis bitince benlik de biter ve ortada hakikat kalır. Bütün ibadetler nefsin islahı içindir. ötelerden mükafat için değil.sana şah damarından daha yakın olan Allah hangi varlıga uzaktır.nerdedir ikilik, bir Allah birde ben öylemi? Hani Ahad. Hani allah birdi? Ötelerdeki Allaha tapınmanın ne faydası var bilen varmı? heba geçen ömür. Allah her yerde her şeydedir dersek yanlış olur.Allah her yerin ve her şeyin yokluğundadır Bu aleme gelmiş geçmiş en yüce insanlardan biridir Muhiddin İbni Arabi hazretleri anlamak lağzım hissetmek lazım.
-İslamın sofilik hakkındaki hükmü nedir? Peygamberimizin zamanında, sahabilerin ve tâbîlerin döneminde sofilik diye bir şey yoktu. Sofilik denen bu şey yunanca eserlerin arpçaya çevrilmesinden sonra meydana çıkmıştır. Sofilik anlayışı bir çok yönden islama ters düşmüştür: 1-Allah'tan başkasına dua etme: Sofilerin çoğu duayı sadece Allah'a has kılacakları yerde ölülere dua etmektedirler. Peygamberimiz ise: 'Dua ibâdettir' diye buyurmuştur. (Tirmizi rivayet etmiş ve hadisin hasen ve sahih hadis olduğunu beyan etmiştir.) Bilindiği gibi Allah'tan başkasına dua etmek amelleri boşa çıkartan büyük şirk çeşitlerindendir. 2-Sofilerin çoğu Allah'ın zatı ile heryerde olduğu inacını taşırlar. Bu da: 'Rahman arşa istiva etmiştir' (Taha:5) âyetine aykırı bir durumdur. İstiva'nın manası Sahihi Buhari'de de geçtiği şekliyle (yüksek oldu, yükseldi) mânâlarına gelmektedir. 3-Bâzı sufiler Allah'ın yaratmış olduğu mahluklarda hulûl ettiği (onların içine girdiği) inancındadırlar. Bu da ehli sünnet inancına tamâmen aykırı bir inançtır. Şam'da medfun olan sapık sofilerin büyüklerinden İbn-i Arabi şöyle demektedir: (Hâşâ) 'Kul rabdır ve Rab kuldur. Bilmiyorum kim kime ibâdet ediyor? ' Sofilerin tâğutlarından olan biri şöyle diyor: (Hâşâ sümme hâşâ) Köpek, domuz ilahımızdan başkası değildir. Allah kilisedeki rahipten başkası değildir. 4-Sofilerin çoğu Allah'ın dünyayı sadece Peygamberimiz Hz.Muhammed (SallallahuAleyhi ve Sellem) için yarattığına inanmaktadırlar ki bu inanç: 'Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım' (Zariyat:56) diyen Kur'ana aykırıdır. Bu inanç Kur'nın şu âyetine de aykırıdır: 'Şüphesiz âhirette dünya da bize aittir.' (Leyl:13) 5-Sofilerin çoğu Allah'ın Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'i kendi nurundan yarattığına, diğer eşyaları da Hz. Muhammed'in ruhundan yarattığına inanırlar. Bütün bu inançların tümü Kur'ana aykırıdır. 6-Velilere adak adamak, kabirler etrafında tavaf yapmak, kabirlerin üstüne binalar yapmak, Allah'ın ve resûlünün meşru kılmadığı sıfat ve şekillerde zikir yapmak, zikir yaparken dans etmek, demir v.b. şeylerle vucuda vurmak, ateş yemeleri, muska, sihir ve kehanet yapmaları, insanların mallarını batıl ve haram yollardan yemeleri v.b. yanlışlıklar sofilerin yapmış oldukları diğer bazı işler arasındadır.
ALLAH'IN VE RESÛLÜNÜN SÖZLERİ KARŞISINDA KONUMUMUZ
-Başkalarının sözlerini Allah'ın ve Resulünün sözlerinin önüne geçirebilir miyiz? - Başkalarının sözlerini Allah'ın ve Resulünün sözlerinin önüne geçiremeyiz. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: 'Ey iman edenler! Allah'ın ve Resulünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun.' (Hucurat:1) Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur: 'Allah'a isyan hususunda hiç bir yaratığa itaat yoktur.' (İmam Ahmed rivayet etmiştir, sahihtir.) İbn-i Abbas şöyle der: 'Görüyorum ki helak olacaklar. (Çünkü) ben onlara Allah'ın Resûlü böyle diyor derken onlar bana Ebu Bekir ve Ömer şöyle diyor diyorlar.' (Ahmed ve başkaları rivayet etmişlerdir.)
-Dinimizle ilgili meselelerde ihtilafa düştüğümüzde ne yaparız? -Allah'ın kitabı Kur'ân'a ve sahih sünnete müracat ederiz. Zira Allah'u Teâlâ bize şöyle buyurur: 'Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resulüne götürün (Kur'an ve sünnetin talimatına göre meseleyi halledin) . Bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.' (Nisa:59) Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur: 'Size öyle iki şet bırakıyorum ki; onlara sarıldığınız müddetçe asla dalâlete düşmezsiniz (sapıtmazsınız) . Bunlar Allah'ın kitabı ve O'nun Resûlünün sünnetidir.' (İmam Malik rivayet etmiştir. Albânî Camiu's- Sahih'de hadisin sahih olduğunu bildirmiştir.)
Tasavvuf, İrfan demektir. Yani İman Hakikatlerini öğrenme yoludur. Ruh’un hem Allah’a kavuşması, hem de İman Hakikatlerini öğrenmek, hem de Allah’ı sevmek; Aşk…
İşte kardeşlerim! Tasavvuf bir denizdir; ardı-arkası gelmez… Tasavvuf sonradan çıkmış değil! Kur’an-ı Hakim’de mevcuttur! Çünkü ‘Tevbe, Sâfiyet, Velâyet, Fâniyet, Mârifet, Aşk, Zikir’ konuları, Kur’an-ı Kerim’de hepsi yazılıdır; mevcuttur. Sünnet’te de bunların hepsi vardır.
Tasavvuf aşırı bir Allah sevgisine dayanır.
Kur’an-ı Kerim’de hepsi yazılıdır; mevcuttur. Sünnet’te de bunların hepsi mevcuttur.
Kur’an-ı Kerim bunu açıkladı:
“Kül inküntüm tühibbunallahe fettebiûni - De! Allah’ı seviyorsanız bana biat edin”. Hatta, “Yuhbibkumullah – Allah da sizi sevsin, sizi seve…” Bakınız, “Veyeğfirleküm zünûbeküm - (Bana bağlanın ki) günahınızı bağışlaya”. (Âl-i İmran -31) .
Demek ki muhabbet şart! .. Kul Allah’ı sevecek ki; Allah da kulu seve.
Zaten Allah,
“Küntü kenzen mahfiyyen fe ahbebtü li yüraf - Ben gizli bir Haziney’dim, bilinmekliğe muhabbet ettim (sevdim) ”,(Hadis-i Kutsi) buyurur.
Demek ki; sebebi halk da (Varoluşun nedeni): Rabbü’l Âlemin’in Zâtında mevcut olan; ‘Muhabbet, Mevedded Sıfatı, Muhib, Vedud Esmalarıdır. Muhib, seven demek. Habib - Mahbub, Sevilen. Vedud da seven, sevilen, sevgi, sevgi veren anlamınadır. Bütün bunlar, Esma-i Hüsna’nın anlamında vardır. Bu sevgi; Resulullah ve Ehl-i Beyt’ini sevmekten ve biat’dan geçer.
Allah bizi, Alim, Hâkim, Vedud, Muhib, Hâdi, Rahman, Müstekim isimlerine mahzar ede! ..
Hakiki Tasavvufçuların; Ehl-i Sünnet olsun, Şia olsun hakikatte İtikatlları işte budur ve bu birdir, değişmez. Bazı Evliyaallah arasında bazı şeyler var; onlar nüans farklarıdır. Cümle Tasavvufçuların söylediğinin içeriği birdir!
Allah bu Evliyaallah’ın, Ehl-i Beyt’in, Ashab’ın, On iki Ehl-i Beyt İmâmı Efendilerimizin, Dört büyük Gavsullah’ın Ârifler ve Evliyaların yolundan bizi ayırmaya! ..
Biz Onlara inanmışız, biat etmişiz; Müslüman’ız, Mâneviyata inanıyoruz, Metafiziğe, Ruha, Meleğe, Allah’ın Hakikatine inanıyoruz. Eğer bu saydıklarımız olmasaydı; o zaman peygamberler sadece bir Fıkıhçı, bir hukukçu olurlardı.
Halbuki öyle değil; “Din metafiziktir, Gayba İman’dır”.
Metafizik gerçekleri bilmeyen, Metafizik gerçeklere inanmayan Mü’min değil, Müslüman’dır. Yani İslâmın zahiri kuvvetine teslim olmuştur. Biz burada Müslüman’ı teslim olmuş mânada kullanıyoruz.
Son söz; İtikad’da (ki buna Tasavvuf diyoruz) , Fıkıh da Kur’an-ı Hakim’de ve Sünnet-i Nebevi’de mevcuttur. Peygamber (a.s.v.) bunun en büyük izahçısıdır (açıklayıcı) . En büyük Ârif’dir. O’ndan sonra Ehl-i Beyt, Hulefa-ı Raşidin, Ashab’ın büyükleri ve On iki Ehl-i Beyt İmamı, Evliya, Ârifler bilir. Bunların yolunda gidenler de bunu öğrenir. En azından biz, bunların inandıkları gibi inanmaya mecburuz. İşte gerçek Selefilik budur! Selef-i Salih’in (r.a.) yolu.
Sallu ala Resûlina Muhammed, Sallu ala Habibina Muhammed, Sallu ala Şefiina Muhammed, Sad Salli Mürşidina Şâh-ı Velâyet. Allahümme Salli ala Seyidina Muhammed’in ve ala Âlihi ve Ashabihi ve sellim…
“Lâ feta illa Ali, La seyfe illa Zülfikar – Ali gibi er, Zülfikar gibi kılıç yoktur! ..” (28) Sadake Resûlullah.
Yüce Rabbımız Allah; bizi, Dinimizi, Şah-i Merdan ve Zülfikar’ı ile esirgeye! Şarktan garbe cümle Müslümanlara hakiki imanı, İslâm kardeşlerinin birbirlerine sevgiyi vere! ..
İkilikten, tefrikadan, fesaddan, anarşiden, cehâletten, gafletten, birbirimizi yemekten bizi koru Ya Rabbi! ..
Bize nusret (yardım) eyle ya Rabbi, kâfirler üzerine! (Bakara -286)
“Allahu maana - Allah bizimledir; Mü’minler iledir”.(Tevbe -40)
Allah bizim Velimizdir. Resulullah Efendimiz de bizim Velimizdir. Hazret-i Ali de bizim Velimizdir. Hazret-i Ebubekir de, Ashablar da, Evliyâlar da gerçek Mü’minler de bizim Velilerimiz, dostlarımızdır. Allah, Onların hepsinden râzı olsun! ..
Kazim Yardımcı http://www.varliktanveriler.com/new/kitap/mezhepy/
Peygamber (A.S.) Tasavvuf’u Hz. Aliyyel Mürteza Efendimize ve Ebubekr-i Sıddık Efendimi’ze vermiştir. Tasavvuf tarihi bunu şahididir.
Tasavvuf’ta bir de ‘Mârifet’ ve ‘Aşk’ meselesi vardır.
Üstadlar, kendililerine bağlanan insanların bir kısmını aşk’la, bir kısmını da Mârifet’le Ruhlarını parlatıp tekrar Rab’larına kavuşmalarını sağlarlar. Fenâfi Resûl, Fenâfillah, Bakâbillah sırlarına kavuşturup, İman Hakikatlerine Ârif kılarlar. Yani “Men araf” ı öğretirler:
“Men arefe nefsehu, kad arefe Rabbehu - Nefsini(Kendini) bilen, Rabbını bilir..”(20)
Tasavvuf, Peygamber (A.S) ’ın kendisinde mevcut! Kur’an-ı Kerim’de de mevcut (vardır) ! Çünkü Tasavvuf, İman ve İrfan meselesidir. Peygamber’in (A.S) bütün meselesi zaten; Allah’a İman ve İrfan’ı arttırmaktır.
Peygamber(A.S) en büyük Ârif’tir; Hocayı Kâinat’tır. Bu, Enbiyalarda da var. Meleğin hakikati, Ruhun hakikati, Nübüvvet, Velâyet, Risâlet, Vahy’in Kelâm’ın hakikati, Zât-ı akdes, Allah’ın Kadimliği, Allah’ın Kelâmı, Allah’ın Sıfatları, Allah’ın Esma-i Hüsna’sı… Tasavvuf budur işte.
Tasavvuf, sonradan çıkan bir şey değildir!
Peygamber (A.S.) bunu Şah-ı Velâyet’e ve Ebubekr-i Sıddık Efendilerimize öğretmiş, onları yetiştirmiştir. Bu iki büyük zât, Peygamberimizin iki büyük kapısıdır. Öbür Ashaplardan da istidatlı (yetenekli) olanlara öğretmiştir.
Kazim Yardımcı'nın MEzhepler ve Yükseliş adlı kitabından alınmıştır. www.varliktanveriler.com
Tasavvuf; İslamın en iyi şekilde yaşanma biçimidir. İnsanı gerçekten Allah (cc) ulaştırma şeklidir. İbadetin kalben yapılış biçimidir. Namaz kılarken, yalnızca bedeninle değil aklında ve kalbinle Allah ile irtibat haline gelmesi şeklidir. Şeyh Muhammed El Haznevi (ks) Tasavvuf ile insan Kalbini Allah (cc) 'a teslim eder. Rabbim bizi gerçek mutasavvuflardan eylesin
Doğulu bilim adamlarının en büyük fantazisidir. Bireye tanrısallık kattığı için batıda da popülerir. Fakat onlar daha çok Brahmanizm olarak bilir. Bir de eski yunan felsefecilerin yazılarını. Oysa şamanizde de durum aynıdır. Türk Şamanizmine göre de yaratılışta, tengri her kulunu kulağından tutup burnundan içeri kendi ruhundan üflemiştir. Kısaca doğuda binlerce yıllık geçmişi olan fakat 1200-1300 senedir islamiyete de yamanmış tasavvuf adını almış bireye tanrısallık verdiği için vazgeçilemeyn bir felsefedir.
İnsanın tanrı olma isteğinin engel tanımaz megolamanisidir. Tasavvuf öğrenip ders alıp kısa yoldan tanrı olabilirsiniz.
Temel prensibi kötülüklerden arınıp iyi yanlarınızı arttırmaktır. Daha çok, çeşitli meditasyonlarla bu bilinçaltı telkine yoğunlaşılır.
Her türlü dine uygulanabilir. İster meditasyon esnasında bir Şeyh'ten, ister bir eşşek'ten, isterseniz bir Mesih'ten olmadı bir ışıktan arınma diler ona konsantre olursunuz. Her ne şekilde olursa olsun bir mürit bir ihvansanız, Şeyhiniz bu durumların geçici olduğunu söylecek meditasyonlarınıza devam etmenizi telkin edecektir.
Böyle süren bir kestirme yolda (tarikatta) bir süre sonra ya birşeyleri görmeye başlarsınız ya da hafifçe aklınızı kaybedersiniz. Her iki halde de Tanrıya yakınlaşmış ve nefsinizi terbiye etmiş biri olduğunuz için Tanrısal özellikler kazandığınızı sanırsınız. Mutlu olur kendi kendinize geçinir gidersiniz. Ne ABD'nin Irak'a girmesine engel olabilirsiniz ne de Afrika'da açlıktan hastalıktan ölen insanlarına ama kendi kendinizin ve ufacık dünyanızda 500-600 insanın tanrısı, tanrıya yakınlaşmış kerametli, sevdiği kulu olursunuz. Bir ömür biter gider, ne olduğunu anlamazsınız. Hep mutlu ve tanrı kalırsınız.
Her isteyenin kapisindan iceri giremiyecegi bir dünya sanki cok az insan basara bilmis girmeyi icine giren de zat-i muhterem olarak cikmis ama su günümüzdeki tasavvufsa bilindik tasavvufa hic benzemiyor hani tasavvuf süsü verilmis tasavvufcuk diyelimmi? ?
Eski Dinleri olan paganizmi sonradan kabul ettikleri Müslümanlıkla birleştirmeleri sonucu ortaya çıkan bir felsefe.. paganist kökenli dinlerle, felsefelerle hemen hemen aynı ritüelleri, kavramları paylaşır. Örn. Vahted i Vücud bunların arasında en çok göze batandır. İnsanı Kamilde keza.. Bu kavramlar Taoizmde bile vardır. Daha fazla bilgi için bkz Muyiddi ibn i arabi ile lao tse chuang tsu nun mukayesesi. Kaknüs yay. İzuhutsu.
bir ruh açlığı var çağımızda... İslamı bu açlıkla buluşturacak bir dil lazım... Tasavvuf tamda islamın bu şefkat dilinin ifadesi... (kaynak altınılok kitap tanıtım)
Tasavvuf nedir...?
Tasavvuf iyiyi,doğruyu,güzeli,yolu,gerçeği,yaşamı arayıp bulmaya çalışan İman ve takva ehli seçilmiş kulların,bağdaştırmacı ve dolaylı mantık felsefesidir...Allah'ın sırlı,nurlu,hakikatli ve kutlu yoludur...Tasavvuf; fatiha suresinde geçen 'Karanlığa ve şaşkınlığa düşmemişlerin,kendilerine nimet verilmişlerin ve üzerlerine gazap dökülmemişlerin sırrı hakikat yoludur.. ' Kur'an'ın aslı Tasavvuf,Tasavvufun aslı Ruh,Ruh'un aslı Rahman'dır.
İslamiyyet bir bulmaca,
Bulabilmek akılca,
Varamaz isen bu inanca,
Boşa gider gelirsin mescide ve hacca.
Faruk el Furkan.
DİNİN ÖZÜ TASAVVUF
Bilindiği gibi her bilgin dini kendine göre yorumlamıştır. Mesele, bu yorumların dinin özüne en uygun olanını seçebilmektir.Tasavvufi Din yorumu İslâma en uygun olanıdır. Çünkü Tasavvuf: Dinin özünün öğretisidir.Kabukla- dışla, şartla- şeriatla yani teferruatla uğraşmaz. Tasavvuf; Allah, Doğa ve İnsanı ve bunların gerçeğini öğretmeye çalışır.
Doğadaki güzellikler, düzen ve hikmet Allah’ın doğaya yansımasıdır.Doğa, Tanrının eseridir. İnsan ise en büyük eseridir. Çünkü insan ten ve ruhtan (Akıldan) oluşmuştur. Dış ve iç Âlemin bileşimi (sentezi) olduğundan tüm âlemlerden üstündür. Tasavvufçu, işte bu doğadaki bilgiyi, düzeni, hikmeti ve güzelliği yaşamaya, insandaki fiziki ve ruhi güzelliği görmeye ve insanın hakikatini öğrenmeye çalışır. “Kendini bilen Tanrıyı bilir”. Kısaca, Tasavvuf Marifet, Hikmet (Bilgi) ve Aşktan, Sevgiden ibarettir.
Tasavvuf: Allah’ı, insanın ve doğanın özü bilir. Bu ise; sonsuz İlim ve Hikmet (Bilgi) ve sonsuz Sevgi ve Aşktır. Vücud-u Mutlak’ı bilmek, Hüsn-ü Mutlak’a aşık olmaktır. Tasavvuf, bunun dışındaki dini Şeriat ve Fıkıh bilgileri ile uğraşmaz. İbadet edecek kadar ilmihal bilgisinden ötesi Tasavvufçuyu alakadar etmez. Şeriat, Tarikat onun için amaç değil ayrıntılardır.Tali araçlardır. Asıl olan değil, Füru’dur. (teferruattır,simgelerdir, şekildir) “Yere göğe sığmayan, sonsuz bilgi ve güç (enerji) olan Allah’ı insanda ve kendi kalbinde arar Tasavvufçu”.
Yine tasavvufcu; Tefekkür (Düşünce) ile marifet-hikmet ve hakikatı öğrenmeye, insandaki ve doğadaki güzellikler ile de İlahi Cemali -Hüsn-ü Mutlakı sevmeye, yani mecazi sevgiden, hakiki sevgiye kavuşmak ister. Bunun sonucu ise: Güzel ahlâk ve dürüstlüktür. Toplumun çıkarını kendi çıkarından üstün tutmak ve riyadan tamamen soyutlanıp gerçekçi olmaktır. Kavgayı, tartışmayı, fitneyi, fesadı terk edip, başkaları ile değil kendi nefsi, heva ve hevesi ile cihad yapmaktır. Merhametli ve cömert olup, dünya yaşamında az ile mutlu olmaktır. Şiddete karşı olmaktır.
Gerçek Tasavvufçu şekil ve kisve Müslümanlığına karşıdır. Medrese, tekke ve mescide önem vermez. Hakikati kendinde bulur, Allah’ı kalbinde arar. Onun medresesi, tekkesi ve mescidi kendi kalbidir. Önemi her zaman kalbe verir. Çünkü gerçek tekke ve mescid kalptir. Kalp içinse en önemli olan Allah’ın Zikri ve sevgisidir. (Kalbin Zikri ve Kalbin Sevgisidir) Zahiri bir zikir ve cismani bir sevgi değildir. Tefekkür(düşünce) , Tezekkür (Rabbi hatırda tutmak ve asla unutmamak, en önemlisi de Tanrı’yı ve O’nun büyük ve gizemli olan eseri İnsan-ı Kâmil’i, Ademi ve çocuklarını ve doğayı sevmektir. Ham iken pişkin insan olmak ve Kemale ulaşmaktır. Bütün Tasavvufçular bunu böyle izah etmiştir.
İlahi mesaj Kur’an-ı Kerim, ilahi Mesajcımız Hz. Muhammed’in Sünnet ve Hadisleri, Hz. Ali ve Hz. Ebubekir’in ve onları izleyen tüm Tasavvufçuların öğretisi üzere bu fakir, Tasavvuf konusunda Varlık, İslâm’da Mezhepler ve Yükseliş, Muhammed-İsa-Adem isimli ve diğer yazmış olduğumuz kitaplarda Tasavvufu çok ayrıntılı bir şekilde işlemiştir. Yunus Emre ve Seyyid Ahmed er Rufai Hazretleri ise bir deniz olan Tasavvufu şu şekilde özetlemişlerdir. Yunus:
“Şeriat, Tarikat yoldur varana,
Marifet, Hakikat ondan içeru”
Seyyid Ahmed er Rufai ise:
“Tasavvufçunun kalbi sevgi ve aşkla nurludur,
Gönlü ise Marifet nuru ile geniştir (Göğsü dar değildir) ” demişlerdir.
Biz bu iki görüşe inanıyoruz ve bulmaya çalışıyoruz.
Mutasavvıf Şair Neyzen Tevfik bakın bu konuda ne söylüyor:
‘’Müslümanlıkta tasavvuf geriyor cehle göğüs
Rafizi, alevi, Sünni bunları unut, hepsine küs.
Mekke, Medine, Kerbela, Kudüs
Bunların sureti zahirdeki alayişi süs.(*)
Mescid, medrese, manastır, kilise VATİKANDAN bana ne.’’
(*) Şair Neyzen Tevfik ’’Sureti zahirdeki alayişi süs’’ demekle, bu ritüellerin-bu gösterilerin zahiri anlamı süstür, diyor Ama bu mekânların batini-gerçek anlamına saygılı olduğunu belirtiyor.
10-03-2000 Alanya
KÂZIM YARDIMCI (1936 Adıyaman)
Kaynak: “Yunus Divanı”, Seyyid Ahmed er Rufai Hazretlerinin “Onların Âlemi” isimli kitabı, 25. Hadis
[email protected]
www.varliktanveriler.com
Tasavvufun tek bir tanımı olmadığı gibi bir çok insan tarafından tasavvuf olarak algılanan olgu birbirleriyle çok fazla alakası olmayan şeyleri çağrıştırmaktadır,bana göre tasavvuf islamı yaşama gayreti göstermektir,tıpkı asrı saadette olduğu gibi..
İnsanla alem arasındaki savaşın düğümünü çözme, insanı alem içinde huzursuz eden derin sebepleri bulduktan sonra, onu bir iç muhasebe ve murakabe (kontrol) ile yavaş yavaş bu sebeplerden uzaklaştırma, ona kendi iç hakikatını buldurma, başka bir tabirle, onu alemden ayrıldıktan sonra (uruc) tekrar döndürme (nüzul) yoludur.
tasavvuf.tuhaf bir kavram. dinin adı ALLAH tarafından seçilmiş ve kemale erdirilmiş İSLAM.ne gerek var böyle kafa karıştırmaya..tasavvuf kurucularından ibni arabinin söylediklerini okuduktan sonra tüylerim ürperdi.sadece bir kitap ibrahim sarmış tasavvuf ve islam...
Şeriat gibi Tasavvufun (tarikatın) temelinde de Peygamberimiz (SAV) ve Kur’an-ı Kerim vardır. Peygamber (SAV) Efendimiz’in yaşadığı Zühdi Manevi hayat, dünyaya meyletmeme, dünyadan el etek çekme hali, O’nun (SAV) Ashabı (RA) tarafından da yerine getirilmiştir.
Tasavvuf, Peygamber (SAV) Efendimiz devrinde mevcut olup, Ashab-ı Kiram (RA) , Tabiin (RA) , Tebeü Tabiin (RA) ile daha sonra gelenlerin bu esasları muhafazası tasavvufun (tarikatın) zamanımıza kadar devamını sağlamıştır.[1]
Tasavvufun öncüsü olan Peygamber (SAV) Efendimiz, bu ibadetin nasıl yapılacağını, Zikrullahın nasıl elde edileceğini yakınları olan İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’ne ve Ebubekir (RA) Hz.leri’ne tarif ettiğini görüyoruz. Onlar da kendilerinden sonra gelenlere devren Silsile ile bir miras gibi bırakmışlar, böylece tasavvuf nuru aynı bir elektrik akımı gibi Günümüze kadar ulaşmıştır.
illa edep..illa edep!
meşayihi bilmeli! ! ! ...
Tasavvuf bilmek değil bitmektir.
Bitecek olanda nefistir. nefis bitince benlik de biter ve ortada hakikat kalır.
Bütün ibadetler nefsin islahı içindir. ötelerden mükafat için değil.sana şah damarından daha yakın olan Allah hangi varlıga uzaktır.nerdedir ikilik, bir Allah birde ben öylemi? Hani Ahad. Hani allah birdi?
Ötelerdeki Allaha tapınmanın ne faydası var bilen varmı? heba geçen ömür. Allah her yerde her şeydedir dersek yanlış olur.Allah her yerin ve her şeyin yokluğundadır Bu aleme gelmiş geçmiş en yüce insanlardan biridir Muhiddin İbni Arabi hazretleri anlamak lağzım hissetmek lazım.
Brahmanizmde yoga felsefesidir.
SOFİLİK (Tasavvuf) VE TEHLİKESİ
-İslamın sofilik hakkındaki hükmü nedir?
Peygamberimizin zamanında, sahabilerin ve tâbîlerin döneminde sofilik diye bir şey yoktu. Sofilik denen bu şey yunanca eserlerin arpçaya çevrilmesinden sonra meydana çıkmıştır. Sofilik anlayışı bir çok yönden islama ters düşmüştür:
1-Allah'tan başkasına dua etme: Sofilerin çoğu duayı sadece Allah'a has kılacakları yerde ölülere dua etmektedirler. Peygamberimiz ise: 'Dua ibâdettir' diye buyurmuştur. (Tirmizi rivayet etmiş ve hadisin hasen ve sahih hadis olduğunu beyan etmiştir.)
Bilindiği gibi Allah'tan başkasına dua etmek amelleri boşa çıkartan büyük şirk çeşitlerindendir.
2-Sofilerin çoğu Allah'ın zatı ile heryerde olduğu inacını taşırlar. Bu da:
'Rahman arşa istiva etmiştir' (Taha:5) âyetine aykırı bir durumdur. İstiva'nın manası Sahihi Buhari'de de geçtiği şekliyle (yüksek oldu, yükseldi) mânâlarına gelmektedir.
3-Bâzı sufiler Allah'ın yaratmış olduğu mahluklarda hulûl ettiği (onların içine girdiği) inancındadırlar. Bu da ehli sünnet inancına tamâmen aykırı bir inançtır. Şam'da medfun olan sapık sofilerin büyüklerinden İbn-i Arabi şöyle demektedir:
(Hâşâ)
'Kul rabdır ve Rab kuldur. Bilmiyorum kim kime ibâdet ediyor? '
Sofilerin tâğutlarından olan biri şöyle diyor:
(Hâşâ sümme hâşâ)
Köpek, domuz ilahımızdan başkası değildir.
Allah kilisedeki rahipten başkası değildir.
4-Sofilerin çoğu Allah'ın dünyayı sadece Peygamberimiz Hz.Muhammed (SallallahuAleyhi ve Sellem) için yarattığına inanmaktadırlar ki bu inanç:
'Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım' (Zariyat:56) diyen Kur'ana aykırıdır. Bu inanç Kur'nın şu âyetine de aykırıdır:
'Şüphesiz âhirette dünya da bize aittir.' (Leyl:13)
5-Sofilerin çoğu Allah'ın Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'i kendi nurundan yarattığına, diğer eşyaları da Hz. Muhammed'in ruhundan yarattığına inanırlar. Bütün bu inançların tümü Kur'ana aykırıdır.
6-Velilere adak adamak, kabirler etrafında tavaf yapmak, kabirlerin üstüne binalar yapmak, Allah'ın ve resûlünün meşru kılmadığı sıfat ve şekillerde zikir yapmak, zikir yaparken dans etmek, demir v.b. şeylerle vucuda vurmak, ateş yemeleri, muska, sihir ve kehanet yapmaları, insanların mallarını batıl ve haram yollardan yemeleri v.b. yanlışlıklar sofilerin yapmış oldukları diğer bazı işler arasındadır.
ALLAH'IN VE RESÛLÜNÜN SÖZLERİ KARŞISINDA KONUMUMUZ
-Başkalarının sözlerini Allah'ın ve Resulünün sözlerinin önüne geçirebilir miyiz?
- Başkalarının sözlerini Allah'ın ve Resulünün sözlerinin önüne geçiremeyiz. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
'Ey iman edenler! Allah'ın ve Resulünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun.' (Hucurat:1)
Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
'Allah'a isyan hususunda hiç bir yaratığa itaat yoktur.' (İmam Ahmed rivayet etmiştir, sahihtir.)
İbn-i Abbas şöyle der:
'Görüyorum ki helak olacaklar. (Çünkü) ben onlara Allah'ın Resûlü böyle diyor derken onlar bana Ebu Bekir ve Ömer şöyle diyor diyorlar.' (Ahmed ve başkaları rivayet etmişlerdir.)
-Dinimizle ilgili meselelerde ihtilafa düştüğümüzde ne yaparız?
-Allah'ın kitabı Kur'ân'a ve sahih sünnete müracat ederiz. Zira Allah'u Teâlâ bize şöyle buyurur:
'Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resulüne götürün (Kur'an ve sünnetin talimatına göre meseleyi halledin) . Bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.' (Nisa:59)
Allah'ın Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
'Size öyle iki şet bırakıyorum ki; onlara sarıldığınız müddetçe asla dalâlete düşmezsiniz (sapıtmazsınız) . Bunlar Allah'ın kitabı ve O'nun Resûlünün sünnetidir.' (İmam Malik rivayet etmiştir. Albânî Camiu's- Sahih'de hadisin sahih olduğunu bildirmiştir.)
Tasavvuf, İrfan demektir. Yani İman Hakikatlerini öğrenme yoludur. Ruh’un hem Allah’a kavuşması, hem de İman Hakikatlerini öğrenmek, hem de Allah’ı sevmek; Aşk…
İşte kardeşlerim! Tasavvuf bir denizdir; ardı-arkası gelmez… Tasavvuf sonradan çıkmış değil! Kur’an-ı Hakim’de mevcuttur! Çünkü ‘Tevbe, Sâfiyet, Velâyet, Fâniyet, Mârifet, Aşk, Zikir’ konuları, Kur’an-ı Kerim’de hepsi yazılıdır; mevcuttur. Sünnet’te de bunların hepsi vardır.
Tasavvuf aşırı bir Allah sevgisine dayanır.
Kur’an-ı Kerim’de hepsi yazılıdır; mevcuttur. Sünnet’te de bunların hepsi mevcuttur.
Kur’an-ı Kerim bunu açıkladı:
“Kül inküntüm tühibbunallahe fettebiûni - De! Allah’ı seviyorsanız bana biat edin”. Hatta, “Yuhbibkumullah – Allah da sizi sevsin, sizi seve…” Bakınız, “Veyeğfirleküm zünûbeküm - (Bana bağlanın ki) günahınızı bağışlaya”. (Âl-i İmran -31) .
Demek ki muhabbet şart! .. Kul Allah’ı sevecek ki; Allah da kulu seve.
Zaten Allah,
“Küntü kenzen mahfiyyen fe ahbebtü li yüraf - Ben gizli bir Haziney’dim, bilinmekliğe muhabbet ettim (sevdim) ”,(Hadis-i Kutsi) buyurur.
Demek ki; sebebi halk da (Varoluşun nedeni): Rabbü’l Âlemin’in Zâtında mevcut olan; ‘Muhabbet, Mevedded Sıfatı, Muhib, Vedud Esmalarıdır. Muhib, seven demek. Habib - Mahbub, Sevilen. Vedud da seven, sevilen, sevgi, sevgi veren anlamınadır. Bütün bunlar, Esma-i Hüsna’nın anlamında vardır. Bu sevgi; Resulullah ve Ehl-i Beyt’ini sevmekten ve biat’dan geçer.
Allah bizi, Alim, Hâkim, Vedud, Muhib, Hâdi, Rahman, Müstekim isimlerine mahzar ede! ..
Hakiki Tasavvufçuların; Ehl-i Sünnet olsun, Şia olsun hakikatte İtikatlları işte budur ve bu birdir, değişmez. Bazı Evliyaallah arasında bazı şeyler var; onlar nüans farklarıdır. Cümle Tasavvufçuların söylediğinin içeriği birdir!
Allah bu Evliyaallah’ın, Ehl-i Beyt’in, Ashab’ın, On iki Ehl-i Beyt İmâmı Efendilerimizin, Dört büyük Gavsullah’ın Ârifler ve Evliyaların yolundan bizi ayırmaya! ..
Biz Onlara inanmışız, biat etmişiz; Müslüman’ız, Mâneviyata inanıyoruz, Metafiziğe, Ruha, Meleğe, Allah’ın Hakikatine inanıyoruz. Eğer bu saydıklarımız olmasaydı; o zaman peygamberler sadece bir Fıkıhçı, bir hukukçu olurlardı.
Halbuki öyle değil; “Din metafiziktir, Gayba İman’dır”.
Metafizik gerçekleri bilmeyen, Metafizik gerçeklere inanmayan Mü’min değil, Müslüman’dır. Yani İslâmın zahiri kuvvetine teslim olmuştur. Biz burada Müslüman’ı teslim olmuş mânada kullanıyoruz.
Son söz; İtikad’da (ki buna Tasavvuf diyoruz) , Fıkıh da Kur’an-ı Hakim’de ve Sünnet-i Nebevi’de mevcuttur. Peygamber (a.s.v.) bunun en büyük izahçısıdır (açıklayıcı) . En büyük Ârif’dir. O’ndan sonra Ehl-i Beyt, Hulefa-ı Raşidin, Ashab’ın büyükleri ve On iki Ehl-i Beyt İmamı, Evliya, Ârifler bilir. Bunların yolunda gidenler de bunu öğrenir. En azından biz, bunların inandıkları gibi inanmaya mecburuz. İşte gerçek Selefilik budur! Selef-i Salih’in (r.a.) yolu.
Sallu ala Resûlina Muhammed, Sallu ala Habibina Muhammed, Sallu ala Şefiina Muhammed, Sad Salli Mürşidina Şâh-ı Velâyet. Allahümme Salli ala Seyidina Muhammed’in ve ala Âlihi ve Ashabihi ve sellim…
“Lâ feta illa Ali, La seyfe illa Zülfikar – Ali gibi er, Zülfikar gibi kılıç yoktur! ..” (28) Sadake Resûlullah.
Yüce Rabbımız Allah; bizi, Dinimizi, Şah-i Merdan ve Zülfikar’ı ile esirgeye! Şarktan garbe cümle Müslümanlara hakiki imanı, İslâm kardeşlerinin birbirlerine sevgiyi vere! ..
İkilikten, tefrikadan, fesaddan, anarşiden, cehâletten, gafletten, birbirimizi yemekten bizi koru Ya Rabbi! ..
Bize nusret (yardım) eyle ya Rabbi, kâfirler üzerine! (Bakara -286)
“Allahu maana - Allah bizimledir; Mü’minler iledir”.(Tevbe -40)
Allah bizim Velimizdir. Resulullah Efendimiz de bizim Velimizdir. Hazret-i Ali de bizim Velimizdir. Hazret-i Ebubekir de, Ashablar da, Evliyâlar da gerçek Mü’minler de bizim Velilerimiz, dostlarımızdır. Allah, Onların hepsinden râzı olsun! ..
Kazim Yardımcı
http://www.varliktanveriler.com/new/kitap/mezhepy/
Tasavvuf, iman hakikatleri ile uğraşan bir kol’dur. Peygamber (a.s.) ‘ın Rûh-u Muhammedi ile temas ederek Kur’an’ı öğrenmektir.
‘Kur’an’ın Fıkıh tarafını değil; İtikad, İman tarafını..’ Mârifet-i İlâhi, Zât - Sıfat-ı İlâhi, Ef’alini, Âsarını, Kader, Ruh, Melek ve Seyr-i Sülûk’ü (İnsanın Ruhunun tekâsüf, yani kesif- yoğun âlemden, letif-güzel âleme geçişi.) öğrenmektir.
Peygamber (A.S.) Tasavvuf’u Hz. Aliyyel Mürteza Efendimize ve Ebubekr-i Sıddık Efendimi’ze vermiştir. Tasavvuf tarihi bunu şahididir.
Tasavvuf’ta bir de ‘Mârifet’ ve ‘Aşk’ meselesi vardır.
Üstadlar, kendililerine bağlanan insanların bir kısmını aşk’la, bir kısmını da Mârifet’le Ruhlarını parlatıp tekrar Rab’larına kavuşmalarını sağlarlar. Fenâfi Resûl, Fenâfillah, Bakâbillah sırlarına kavuşturup, İman Hakikatlerine Ârif kılarlar. Yani “Men araf” ı öğretirler:
“Men arefe nefsehu, kad arefe Rabbehu - Nefsini(Kendini) bilen, Rabbını bilir..”(20)
Tasavvuf, Peygamber (A.S) ’ın kendisinde mevcut! Kur’an-ı Kerim’de de mevcut (vardır) ! Çünkü Tasavvuf, İman ve İrfan meselesidir. Peygamber’in (A.S) bütün meselesi zaten; Allah’a İman ve İrfan’ı arttırmaktır.
Peygamber(A.S) en büyük Ârif’tir; Hocayı Kâinat’tır. Bu, Enbiyalarda da var. Meleğin hakikati, Ruhun hakikati, Nübüvvet, Velâyet, Risâlet, Vahy’in Kelâm’ın hakikati, Zât-ı akdes, Allah’ın Kadimliği, Allah’ın Kelâmı, Allah’ın Sıfatları, Allah’ın Esma-i Hüsna’sı… Tasavvuf budur işte.
Tasavvuf, sonradan çıkan bir şey değildir!
Peygamber (A.S.) bunu Şah-ı Velâyet’e ve Ebubekr-i Sıddık Efendilerimize öğretmiş, onları yetiştirmiştir. Bu iki büyük zât, Peygamberimizin iki büyük kapısıdır. Öbür Ashaplardan da istidatlı (yetenekli) olanlara öğretmiştir.
Kazim Yardımcı'nın MEzhepler ve Yükseliş adlı kitabından alınmıştır.
www.varliktanveriler.com
Tasavvuf; İslamın en iyi şekilde yaşanma biçimidir. İnsanı gerçekten Allah (cc) ulaştırma şeklidir. İbadetin kalben yapılış biçimidir. Namaz kılarken, yalnızca bedeninle değil aklında ve kalbinle Allah ile irtibat haline gelmesi şeklidir. Şeyh Muhammed El Haznevi (ks) Tasavvuf ile insan Kalbini Allah (cc) 'a teslim eder. Rabbim bizi gerçek mutasavvuflardan eylesin
İzzeddin Alkan
tasavvuf:...varolan her zerrenin allahın tecellisinden başka birşey olmadığını..anlatan yol,yada tarik.
Doğulu bilim adamlarının en büyük fantazisidir. Bireye tanrısallık kattığı için batıda da popülerir. Fakat onlar daha çok Brahmanizm olarak bilir. Bir de eski yunan felsefecilerin yazılarını.
Oysa şamanizde de durum aynıdır. Türk Şamanizmine göre de yaratılışta, tengri her kulunu kulağından tutup burnundan içeri kendi ruhundan üflemiştir.
Kısaca doğuda binlerce yıllık geçmişi olan fakat 1200-1300 senedir islamiyete de yamanmış tasavvuf adını almış bireye tanrısallık verdiği için vazgeçilemeyn bir felsefedir.
Hakk’ın, seni senden öldürmesi ve seni kendisiyle diriltmesidir der Cüneyd-i Bağdâdî...
bir lokma...bir hırka...
ne olursan ol gene gel
İnsanın tanrı olma isteğinin engel tanımaz megolamanisidir. Tasavvuf öğrenip ders alıp kısa yoldan tanrı olabilirsiniz.
Temel prensibi kötülüklerden arınıp iyi yanlarınızı arttırmaktır. Daha çok, çeşitli meditasyonlarla bu bilinçaltı telkine yoğunlaşılır.
Her türlü dine uygulanabilir. İster meditasyon esnasında bir Şeyh'ten, ister bir eşşek'ten, isterseniz bir Mesih'ten olmadı bir ışıktan arınma diler ona konsantre olursunuz. Her ne şekilde olursa olsun bir mürit bir ihvansanız, Şeyhiniz bu durumların geçici olduğunu söylecek meditasyonlarınıza devam etmenizi telkin edecektir.
Böyle süren bir kestirme yolda (tarikatta) bir süre sonra ya birşeyleri görmeye başlarsınız ya da hafifçe aklınızı kaybedersiniz. Her iki halde de Tanrıya yakınlaşmış ve nefsinizi terbiye etmiş biri olduğunuz için Tanrısal özellikler kazandığınızı sanırsınız. Mutlu olur kendi kendinize geçinir gidersiniz. Ne ABD'nin Irak'a girmesine engel olabilirsiniz ne de Afrika'da açlıktan hastalıktan ölen insanlarına ama kendi kendinizin ve ufacık dünyanızda 500-600 insanın tanrısı, tanrıya yakınlaşmış kerametli, sevdiği kulu olursunuz. Bir ömür biter gider, ne olduğunu anlamazsınız. Hep mutlu ve tanrı kalırsınız.
Alimlerden biri derki; Tasavvuf vakti en degerli seylere harcamakdir.
Her isteyenin kapisindan iceri giremiyecegi bir dünya sanki cok az insan basara bilmis girmeyi icine giren de zat-i muhterem olarak cikmis ama su günümüzdeki tasavvufsa bilindik tasavvufa hic benzemiyor hani tasavvuf süsü verilmis tasavvufcuk diyelimmi? ?
imam gazali...
Tasavvuf; Allahın seni senden öldürüp kendisiyle yeniden diriltmesidir...
www.sufizmveinsan.com
Ayrıca Hiç felsefesi de tasavvuf ve diğer pagan felsefelerin ortak kavramlarından biridir.
Eski Dinleri olan paganizmi sonradan kabul ettikleri Müslümanlıkla birleştirmeleri sonucu ortaya çıkan bir felsefe.. paganist kökenli dinlerle, felsefelerle hemen hemen aynı ritüelleri, kavramları paylaşır. Örn. Vahted i Vücud bunların arasında en çok göze batandır. İnsanı Kamilde keza.. Bu kavramlar Taoizmde bile vardır. Daha fazla bilgi için bkz Muyiddi ibn i arabi ile lao tse chuang tsu nun mukayesesi. Kaknüs yay. İzuhutsu.
bir ruh açlığı var çağımızda...
İslamı bu açlıkla buluşturacak bir dil lazım...
Tasavvuf tamda islamın bu şefkat dilinin ifadesi...
(kaynak altınılok kitap tanıtım)
bakınız: vahdeti vücud
Neyzen...