Bir tohumdan daha az değil Fatihin büyük güvercin kanatları Meleklerin sık aralıklarla Dokunduğu toprak Güzel buyruklar Gürbüz havalar Boğaziçi bir akımdır Bir akan sudur Nice dergahlar Dinler gibi nabzını Yeni doğan çocukların Yamaçlarda mezarlıklar Sever gibi bazıları Açık havada gömülmeyi Çocuklar Topkapıda Sedef kabzalı kılıçlar ellerinde Rahlelerde Kur'an Tefsir Arapça Farsça Dikkatle önünü iliklemede Padişah ve şehzade Açılıyor dev bir kapı Dikiliyor dev gibi bir sütun Sütun başı sütun ayağı Dibinde dilek şikayet sahipleri Birer gürz gibi sağ ellerinde İradeleri Bir ellerinde arzuhalleri Oğullarım Dikkat edin Hak yemeyin Oğullarım Mümkündür Topal bir karınca Mihnettir Oğullarım Mümkündür ki Bir baş kesilir avluda Akın, akan kanla Cihangir Taş yokuşlar Eyüp Sıla sıla Medine Acı Bu tortu Karartır camları Yorar küpleri En berrak sular bile Ve kapanıyor saray kapısı Saklanıyor Sarı sarı altınlar Korkup Şimdi birden Eminönü kalabalığı Kimseyi tanımazsın Kıyafetinden Yüz çizgisinden Katil efendi Hırsız baş köşede Haksız haklı Şer belalı Örtünmüş güneş Çoktandır, yüzü nerde Ya o ay Kara bir zıbın biçmiş kendine Bir düş O buyruk Şefaat Gürbüz hava O güzelleri İstanbulun Dönüyor demir teker
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim; O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canim; Vatanim da vatanim... İstanbul, İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik; Servi, endamlı servi, ahirete perdelik... Bulutta saha kalkmış Fatih'ten kalma kir at; Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat... Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; Her nakısta o mana: Öleceğiz ne çare? Hayattan canlı olum, günahtan baskın rahmet; Beyoğlu tepinirken ağlar Karaca Ahmet...
O manayı bul da bul! İlle İstanbul’da bul! İstanbul, İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği. Oynak sular yalının alt katına misafir; Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. Her aksam camlarında yangın çıkan Üsküdar, Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar... Bir ses, bilemem tambur gibi mi, ud gibi mi? Cumbalı odalarda inletir katibi mi...
Kadını keskin bıçak, Taze kan gibi sıcak. İstanbul, İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef isler! Yedi renk, yedi sesten şayisiz belirişler... Eyüp oksuz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, Adada rüzgar, ucan eteklerden sorumlu. Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından. Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni söyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sümbül kokan Türkçe’si bülbül kokan, İstanbul, İstanbul...
Kadın gibi şehir İstanbul.. Sevdirir,nazlanır,çeker kendine...Kimi zamanda şeytan tüylü erkektir..Kaybeder seni elini uzattığında,güven verir yüreğine,sahip çıkar İstanbul burası,itirazı olan çıksın dışarı
Yahya Kemal'e sormuşlar; Ankara'nın en çok nesini seversin diye, İstanbul'a dönüşünü demiş. Demiş ya,ben ce tüm şehirlerin en güzel yönleri, İstanbul'a dönüşleri. Çünkü Ankara'da geçen üniversite yıllarımdan da tecrübeliyim ki; Yahya Kemal çok haklı.
İstanbul
Bir tohumdan daha az değil
Fatihin büyük güvercin kanatları
Meleklerin sık aralıklarla
Dokunduğu toprak
Güzel buyruklar
Gürbüz havalar
Boğaziçi bir akımdır
Bir akan sudur
Nice dergahlar
Dinler gibi nabzını
Yeni doğan çocukların
Yamaçlarda mezarlıklar
Sever gibi bazıları
Açık havada gömülmeyi
Çocuklar Topkapıda
Sedef kabzalı kılıçlar ellerinde
Rahlelerde Kur'an
Tefsir
Arapça
Farsça
Dikkatle önünü iliklemede
Padişah ve şehzade
Açılıyor dev bir kapı
Dikiliyor dev gibi bir sütun
Sütun başı sütun ayağı
Dibinde dilek şikayet sahipleri
Birer gürz gibi sağ ellerinde
İradeleri
Bir ellerinde arzuhalleri
Oğullarım
Dikkat edin
Hak yemeyin
Oğullarım
Mümkündür
Topal bir karınca
Mihnettir
Oğullarım
Mümkündür ki
Bir baş kesilir avluda
Akın, akan kanla
Cihangir
Taş yokuşlar
Eyüp
Sıla sıla Medine
Acı
Bu tortu
Karartır camları
Yorar küpleri
En berrak sular bile
Ve kapanıyor saray kapısı
Saklanıyor
Sarı sarı altınlar
Korkup
Şimdi birden Eminönü kalabalığı
Kimseyi tanımazsın
Kıyafetinden
Yüz çizgisinden
Katil efendi
Hırsız baş köşede
Haksız haklı
Şer belalı
Örtünmüş güneş
Çoktandır, yüzü nerde
Ya o ay
Kara bir zıbın biçmiş kendine
Bir düş
O buyruk
Şefaat
Gürbüz hava
O güzelleri İstanbulun
Dönüyor demir teker
Cahit Zarifoğlu
Alacağın olsun senin İstanbul.Gençliğimi bana geri ver.
Canım İstanbul
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canim;
Vatanim da vatanim...
İstanbul,
İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta saha kalkmış Fatih'ten kalma kir at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakısta o mana: Öleceğiz ne çare?
Hayattan canlı olum, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karaca Ahmet...
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul’da bul!
İstanbul,
İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her aksam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tambur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir katibi mi...
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef isler!
Yedi renk, yedi sesten şayisiz belirişler...
Eyüp oksuz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, ucan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni söyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sümbül kokan
Türkçe’si bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...
Necip Fazıl Kısakürek
bir yanı cennet bir yanı cehennem..sevmeden özlediğim, hüsranlarımın şehri..
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiler, kalyonlar çekilecek...
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek...
Yürü: 'Hala, ne diye oyunda oynaştasın?
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Sende geçebilirsin yardan, anadan, serden...
Senin de destanını okuyalım ezberden...
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...
Elde sensin, dilde sen... Gönüldesin, baştasın:
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Yüzüne çarpmak gerek, zamanenin fendini,
Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini
Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Bu kitaplar Fatih’tir, selim’dir, Süleyman’dır;
Şu mihrap sinanüddin, şu minare Sinan’dır;
Haydi, artık, uyuyan destanını uyandır!
Bilmem neden gündelik işlerle telaştasın?
Kızım, sende Fatihler doğuracak yaştasın;
Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan;
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan...
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın...
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü, arslanım, fetih hazırlığı başlasın...
Yürü, hala ne diye, kendinle savaştasın?
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Arif Nihat Asya
Kaldırımları motosikletli bir takım kişilerce taciz edilen şehir.
Ey İstanbul... İstanbul senin iki yüzün var, bir yüzün gülüyorken diğerinde hüzün var...
ey nazenin şehir..
içinde nice nazeninler yaşatan şehir..
...
..
.
Şöhretini kıskandığım şehir. Eskişehir'e tercih edilebilir, Ankara'ya değişilmez.
istanbulu dinliyorum gözlerim kapalı demişti üstad orhan veli başka söze ne hacet
İstanbul adı,Rumca'da (is tin polis:işte kent) olarak kullanılıyordu.
İstanbul bir kadının şeytanlığı kadar bir erkeğin çılgınlığı kadar harika bir şehir.
number one for me
Kadın gibi şehir İstanbul..
Sevdirir,nazlanır,çeker kendine...Kimi zamanda şeytan tüylü erkektir..Kaybeder seni elini uzattığında,güven verir yüreğine,sahip çıkar
İstanbul burası,itirazı olan çıksın dışarı
aziz istanbul
Düyanın en güzel şehri aziz istanbul
Bekle Bizi.. Geleceğiz mutlaka.. Kavgamızın Şehri.. martılarınla bekle.. emekçilerinle.. Bekle bizi güzel kent.. Geleceğin bizimle aydınlanacak..
Aziz İstanbul.
Herşeyin bir efendisi vardır,
Nasıl, Güllerin efendisi Hz.Muhammed(SAV) ise,
Şehirlerin efendisi de Şehr-i İstanbul'dur
Şehirlerin şehri şehrim... ünlü tarihçi Bernard Lewis dünyaya bir kere bakma şansınız olursa İstanbula bakın demiş dünyayı görürsünüz.
Yahya Kemal'e sormuşlar;
Ankara'nın en çok nesini seversin diye,
İstanbul'a dönüşünü demiş.
Demiş ya,ben ce tüm şehirlerin en güzel yönleri,
İstanbul'a dönüşleri.
Çünkü Ankara'da geçen üniversite yıllarımdan da tecrübeliyim ki;
Yahya Kemal çok haklı.
Yolculuk niyetinde değilim.
Fakat böyle bir iş yapmaya kalksam
Doğru İstanbula gelirim.
Beni Bebek tramvayında görünce
Ne yaparsın acep....
Mamafih söylediğim gibi
Yolculuk niyetinde değilim.
insan koleksiyonu
kavgamızın şehri
Bi dosttumun söylediği gibi...
Cennetim de, Cehennemim de bu şehir.
Terk-i Diyarım,nekadar kaçsamda yollarım yine sana çıkıyor...
İstanbul ' um.
Bi dosttumun söylediği gibi...
Cennetim de, Cehennemim de bu şehir.
Terk-i Diyarım,nekadar kaçsamda yollarım yine sana çıkıyor...
İstanbul ' um.
hayatımın en güzel zamanlarını geçirdiğim ve geçirmekte olduğum tek güzel şehir....asla vazgeçmem
Gülhane parkında çayı yudumlarken geçmişi, Galata köprüsünde rakımı yudumlarken de Aşkı yaşadığım şehir
Önümden çekilirsen İstanbul görünecek
Nerede olduğumu bileceğim
Sisler utanacak eğilecek
Ağzının ucundan öpeceğim
Saçına kalbimi takacağım
Avcunda bir şiir büyüyecek
Nerede olduğumu bileceğim........
anlatılması imkansız kimsenin en ufak bir sırrını bile meydana çıkaramadığı ŞEHİR..fethi zor fatihi tek olan kutsal bir yer...