Ne kadar uğraşırsa o kadar avucunu yalar insan bu hayatta. Dere gibi olmalı o yüzden. Akmalı yolunda. İçine gireni alıp götürmeli, girmeyene de selam etmeli. Zaman zaman taşsa da dere etrafa, asla kapılmamalı lüzumsuz telaşa!
Zor zamanlar güçlü insanlar yaratır. Güçlü insanlar refah ve kolay zamanları yaratır. Kolay zamanlar zayıf insanları, zayıf insanlar ise zor zamanları yaratır. Burada döngüsel bir tarih anlayışı vardır. Bu hikayeyi medeniyetlerin hikayesi olarak ele alanlar da vardır. Büyüme ve gelişme, duraklama ve en nihayetinde çöküş!
Bir tartışmada haksız çıkmak karaktere olumsuz etki etmez. Bilakis o karakterin yükselmesini sağlar. Egosuna hizmet etmekten başka vazifesi olmayanlar bunu göremezler.
Karl Popper’e göre mesele ‘’Kim yönetsin?’’ meselesi değil, ‘’Kim başta olursa olsun derin toplumsal hasar bırakmayacak denetim mekanizmaları ya da kurumsal yapıları nasıl kurabiliriz?’’ meselesidir.
Sanatın rahatlatıcılığı, gerçekliğin içinde sıkışıp kalmış ruha alan açmasıdır. Bu alan gerçek dışı lakin yüz güldürücü, duyguları coşturucu, dinlendirici bir alandır.
İnsanlar asırlar boyu iyi ile kötü arasında bir uzlaşmazlık olduğuna inandılar oysa bu doğru değildir. Gerçek uzlaşmazlık hakikat ile yalan arasındakidir. İyi ile kötü yalnızca o uzlaşmazlığın sonucudur. Hakikatin içinde uzlaşmazlık bulunmaz. Yalanlar ise insanın hastalıklı bakış açılarının ürünüdür. İnsan yalan üretmeyi tercih eder. (Don Miguel Ruiz)
Sezgi, kendinizi bir nesnenin, objenin içine koymanızı, ondaki biricik ve dolayısıyla ifade edilemez olanla çakışmanızı sağlayan bir tür entelektüel duygudaşlıktır. (Henri Bergson)
Evren bir bütündür, algılayamasakta sezgileyemesekte tüm olan herşeyde herşey bir biriyle bağlantılı yada ilintilidir. Algılayamanın ve sezgileyemenin belkide nihayi sebebi, tüm içinde hayâti unsurlara bağımlı bir bütün oluşumuzdur.
Çevremizdeki nesnelere bakıp nedenlerin işleyişini düşündüğümüzde, tek bir örnekte asla herhangi bir güç ya da zorunlu bağlantı, sebebi sonuca bağlayan ve birini diğerinin şaşmaz neticesi kılan bir nitelik keşfetmeyiz. Tek bulabildiğimiz birinin gerçekten de diğerini takip ettiğidir. Bir bilardo topunun itkisine diğer topun hareketi eşlik eder. Dışadönük duyulara gözüken tam olarak budur. Zihin bu nesnelerin ardışıklığına hiçbir duygu ya da içedönük izlenim hissetmez. Dolayısıyla neden-etkinin hiçbir tikel, tikel örneğin güç ya da zorunlu bağlantı fikrini akla getirebilecek bir şey yoktur. Evrenin sahneleri sürekli değişir ve bir nesne kesintisiz bir ardışıklık içinde diğerini takip eder. Fakat tüm makineyi harekete geçiren kuvvetin gücü bizden tümüyle gizlenir ve kendini bedenin duyulabilir niteliklerinden hiçbirinde keşfetmez. Aslında ısının her zaman aleve eşlik ettiğini biliyoruz ama aralarındaki bağlantının ne olduğunu tahmin ya da tahayyül edecek durumda değiliz. (David Hume- İnsanın anlama yetisi üzerine bir soruşturma s.62)
Olağan durumlarda neden ve nedeni olduğu düşünülen şeylerin bir arada bulunması ve ikisinin aynı şeyde birleşmesi bize göre zorunlu değildir. Tersine ne birincisi ikincisinin aynıdır, ne de tersidir. Bunlardan birinin kanıtlanması diğerinin kanıtlanmış olduğunu ya da birinin yadsınması da diğerinin yadsınmış olmasını gerektirmez. Dolayısı ile bunlardan birinin varlığı diğerini zorunlu kılmadığı gibi, birinin yokluğu da diğerinin yokluğunu zorunlu kılmaz. Örneğin suya kanma ve su içme, doyma ve yeme, yanma ve ateşle yüz yüze gelme, aydınlık ve güneşin doğması, ölüm ve boğazlanma, iyileşme ve ilaç içme, ishal olma ve müshil kullanmadan tutun da tıpta, yıldız biliminde ve diğer mesleklerde (Neden ve sonuç olarak) birlikte bulunduğu gözlemlenen şeylerin durumu böyledir. (İbn Rüşt- Tehafütül tehafüt s.461)
İnsanlara hayatınızdaki tatlı gelişmeleri, yaşadığınız sürprizleri, acıları ve eğlenceleri, gelecek planlarınızı ve projelerinizi anlatıp da zaman harcamayın. Zaman en kıymetli hazinenizdir. İnsanların bir çoğu bunu umursamayacak, anlattıklarınızı dinlemeyecek, kalanı da içten içe başarısız olmanızı isteyecektir.
Hayatına giren çıkanları çok dert edinenler, kendi zihinlerinin gücüne odaklanamazlar. İnsanların gelip geçici, zihnin ise daima orada içinizde olduğunu unutmayın. Bütünleşecekse insan, kesinlikle kendi zihniyle bütünleşmeli!
Ne yaparsanız kendinizi gerçekleştirmek için yapın, ne üretirseniz kendinize olan saygınız için üretin. İçinizdeki enerjiyi etrafa saçın özünüz gereği. Kemiğe ulaşmak için yapmayın eylemlerinizi sirk canlıları gibi!
Narsist insan sigara gibidir. Ondan kurtulmak istersin, onun yaramaz hatta zararlı olduğunu bilirsin de yine de onunla kalmak, onunla olmak için kendi kendine telkinde bulunur, sayısız gerekçe üretirsin.
‘’İyi bir retorikçi, sık sık kendisiyle başbaşa kalmalı ve kendi argümanlarını çürütme antrenmanı yapmalıdır.’’ demiş Cicero. Bu eksiklik felsefeden uzak kalmış insanların tartışma kültürüne büyük darbe vurmaktadır.
Şunu keşfetti Tolstoy: (Hiç kuşkusuz, kendisi de bilemedi keşfini) Yaşamı, çok hoşa gidecek bir biçimde, tastamam, biz insanoğullarının zaman duygusuna denk düşecek biçimde canlandırmanın yöntemini... Saati sayısız okurlarının saatiyle aynı giden, bildiğim tek yazar odur."
Bir kitabın kısa sürede yazılması nasıl ki o kitabı kötü yapmıyor ise, çok uzun bir sürede yazılması da kitabı iyi yapmaya yetmez. Unutmamak gerekir ki Stendhal, Parma Manastırı gibi bir şaheseri sadece yedi haftada yazmıştı.
İnsan, savaşı bile estetize edebilecek bir varlıktır.
Ne kadar uğraşırsa o kadar avucunu yalar insan bu hayatta. Dere gibi olmalı o yüzden. Akmalı yolunda. İçine gireni alıp götürmeli, girmeyene de selam etmeli. Zaman zaman taşsa da dere etrafa, asla kapılmamalı lüzumsuz telaşa!
Zor zamanlar güçlü insanlar yaratır. Güçlü insanlar refah ve kolay zamanları yaratır. Kolay zamanlar zayıf insanları, zayıf insanlar ise zor zamanları yaratır. Burada döngüsel bir tarih anlayışı vardır. Bu hikayeyi medeniyetlerin hikayesi olarak ele alanlar da vardır. Büyüme ve gelişme, duraklama ve en nihayetinde çöküş!
Bir tartışmada haksız çıkmak karaktere olumsuz etki etmez. Bilakis o karakterin yükselmesini sağlar. Egosuna hizmet etmekten başka vazifesi olmayanlar bunu göremezler.
Düşük seviye hazlar için tek gereken paradır. Yüksek seviye hazlar için ise zaman ve vizyon gerekir.
Karl Popper’e göre mesele ‘’Kim yönetsin?’’ meselesi değil, ‘’Kim başta olursa olsun derin toplumsal hasar bırakmayacak denetim mekanizmaları ya da kurumsal yapıları nasıl kurabiliriz?’’ meselesidir.
Sanatın rahatlatıcılığı, gerçekliğin içinde sıkışıp kalmış ruha alan açmasıdır. Bu alan gerçek dışı lakin yüz güldürücü, duyguları coşturucu, dinlendirici bir alandır.
İnsanlar asırlar boyu iyi ile kötü arasında bir uzlaşmazlık olduğuna inandılar oysa bu doğru değildir. Gerçek uzlaşmazlık hakikat ile yalan arasındakidir. İyi ile kötü yalnızca o uzlaşmazlığın sonucudur. Hakikatin içinde uzlaşmazlık bulunmaz. Yalanlar ise insanın hastalıklı bakış açılarının ürünüdür. İnsan yalan üretmeyi tercih eder. (Don Miguel Ruiz)
Sezgi, kendinizi bir nesnenin, objenin içine koymanızı, ondaki biricik ve dolayısıyla ifade edilemez olanla çakışmanızı sağlayan bir tür entelektüel duygudaşlıktır. (Henri Bergson)
Evren bir bütündür, algılayamasakta sezgileyemesekte tüm olan herşeyde herşey bir biriyle bağlantılı yada ilintilidir. Algılayamanın ve sezgileyemenin belkide nihayi sebebi, tüm içinde hayâti unsurlara bağımlı bir bütün oluşumuzdur.
Çevremizdeki nesnelere bakıp nedenlerin işleyişini düşündüğümüzde, tek bir örnekte asla herhangi bir güç ya da zorunlu bağlantı, sebebi sonuca bağlayan ve birini diğerinin şaşmaz neticesi kılan bir nitelik keşfetmeyiz. Tek bulabildiğimiz birinin gerçekten de diğerini takip ettiğidir. Bir bilardo topunun itkisine diğer topun hareketi eşlik eder. Dışadönük duyulara gözüken tam olarak budur. Zihin bu nesnelerin ardışıklığına hiçbir duygu ya da içedönük izlenim hissetmez. Dolayısıyla neden-etkinin hiçbir tikel, tikel örneğin güç ya da zorunlu bağlantı fikrini akla getirebilecek bir şey yoktur. Evrenin sahneleri sürekli değişir ve bir nesne kesintisiz bir ardışıklık içinde diğerini takip eder. Fakat tüm makineyi harekete geçiren kuvvetin gücü bizden tümüyle gizlenir ve kendini bedenin duyulabilir niteliklerinden hiçbirinde keşfetmez. Aslında ısının her zaman aleve eşlik ettiğini biliyoruz ama aralarındaki bağlantının ne olduğunu tahmin ya da tahayyül edecek durumda değiliz. (David Hume- İnsanın anlama yetisi üzerine bir soruşturma s.62)
Olağan durumlarda neden ve nedeni olduğu düşünülen şeylerin bir arada bulunması ve ikisinin aynı şeyde birleşmesi bize göre zorunlu değildir. Tersine ne birincisi ikincisinin aynıdır, ne de tersidir. Bunlardan birinin kanıtlanması diğerinin kanıtlanmış olduğunu ya da birinin yadsınması da diğerinin yadsınmış olmasını gerektirmez. Dolayısı ile bunlardan birinin varlığı diğerini zorunlu kılmadığı gibi, birinin yokluğu da diğerinin yokluğunu zorunlu kılmaz. Örneğin suya kanma ve su içme, doyma ve yeme, yanma ve ateşle yüz yüze gelme, aydınlık ve güneşin doğması, ölüm ve boğazlanma, iyileşme ve ilaç içme, ishal olma ve müshil kullanmadan tutun da tıpta, yıldız biliminde ve diğer mesleklerde (Neden ve sonuç olarak) birlikte bulunduğu gözlemlenen şeylerin durumu böyledir. (İbn Rüşt- Tehafütül tehafüt s.461)
Hayat, insanların yapıp etmelerini, sözlerini ciddiye alacak, üzerinde duracak kadar uzun değil.
İnsanlara hayatınızdaki tatlı gelişmeleri, yaşadığınız sürprizleri, acıları ve eğlenceleri, gelecek planlarınızı ve projelerinizi anlatıp da zaman harcamayın. Zaman en kıymetli hazinenizdir. İnsanların bir çoğu bunu umursamayacak, anlattıklarınızı dinlemeyecek, kalanı da içten içe başarısız olmanızı isteyecektir.
Hayatına giren çıkanları çok dert edinenler, kendi zihinlerinin gücüne odaklanamazlar. İnsanların gelip geçici, zihnin ise daima orada içinizde olduğunu unutmayın. Bütünleşecekse insan, kesinlikle kendi zihniyle bütünleşmeli!
Ne yaparsanız kendinizi gerçekleştirmek için yapın, ne üretirseniz kendinize olan saygınız için üretin. İçinizdeki enerjiyi etrafa saçın özünüz gereği. Kemiğe ulaşmak için yapmayın eylemlerinizi sirk canlıları gibi!
İnsan varlığı unuttuğunu bile unutmuştur. (Martin Heidgger)
Seveni severim ama kendinden bile vazgeçecek kadar sevenle işim olmamalı! Vazgeçecekse benden vazgeçsin en fazla!
Gelgelelim: Doğru
Gel gelelim: Yanlış
Dionysos, altınızdaki zeminin kaydığını bilmenize rağmen bunu umursamamanızdır. Dionysos, doğaya katılan yönünüzdür.
Ticarette esastır, Hasan almaz basan alır.
Narsist insan sigara gibidir. Ondan kurtulmak istersin, onun yaramaz hatta zararlı olduğunu bilirsin de yine de onunla kalmak, onunla olmak için kendi kendine telkinde bulunur, sayısız gerekçe üretirsin.
Hayallerin gerçeğe dönüşme ihtimali, hayatı tatlı hale getirir. Sonrasında olanlar ise insanla hayat arasına duvar örer. Hayat, içindeyken hayattır.
‘’İyi bir retorikçi, sık sık kendisiyle başbaşa kalmalı ve kendi argümanlarını çürütme antrenmanı yapmalıdır.’’ demiş Cicero. Bu eksiklik felsefeden uzak kalmış insanların tartışma kültürüne büyük darbe vurmaktadır.
Homo Sapiens olarak yolculuğumuz insan olma yolculuğu olarak anlatılıyor. Gerçi bana daha ziyade insan olamama yolculuğu gibi geldi.
Mutlu aileler birbirine benzerler, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.
(Lev Tolstoy-Anna Karenina)
Cenneti bir kütüphane olarak düşlüyorum. (Jorge Luis Borges)
Şunu keşfetti Tolstoy: (Hiç kuşkusuz, kendisi de bilemedi keşfini) Yaşamı, çok hoşa gidecek bir biçimde, tastamam, biz insanoğullarının zaman duygusuna denk düşecek biçimde canlandırmanın yöntemini... Saati sayısız okurlarının saatiyle aynı giden, bildiğim tek yazar odur."
(Vladimir Nabokov)
Sabır nereye gitti? Geri getirilmeli mi?
Bir kitabın kısa sürede yazılması nasıl ki o kitabı kötü yapmıyor ise, çok uzun bir sürede yazılması da kitabı iyi yapmaya yetmez. Unutmamak gerekir ki Stendhal, Parma Manastırı gibi bir şaheseri sadece yedi haftada yazmıştı.