senden sonra ziyaretime gelen sisin ortasında kalakadım
yuvasından kazayla düşen bir serçe ysvrusu gibi
bulvarda yönümü bulamadım
kimseye soramadım Büyük Çarşıyı
bir tek sisin ortasında bana bakan gözlerin kalmıştı
suskunlardı
dargınım kendime
bekliyorum
biliyorum gelmeyecek
mezarımda bile teselli etmeyecek
dağlardan inen yağmur kokusu rengi mor olan dikenli bir çiçek
sormayacak kendime neden olan dargınlığımı
siyah cam severlerin yurdunda yaşıyoruz. iyi ama onlar bizleri görüyorlar
bizlerse onları göremiyoruz...memleket ve halk severlik böyle oluyor...hep de halktan yüksekte konuşuyorlar...nedense
halkla aynı boyda olup konuşmuyorlar.
halk da alkışlıyor kendilerine tepeden konuşanı...tabana iniyoruz diyorlar ya demek ki tabana böyle iniyorlar....
bu gün 10 kasım 1938.
kuşlar özgürdür kır saçlı dostum
kanat çırparlarken düşünceler
yağmur kokulu bulutların üstünde
yağmalanmış ülkelerden geçerlerken
bilirsin acıyla bakarlar bizlere
Ülke de yaşamaktan sıkılanlarda var. Bunlardan biri; vallahi abi artık tiksinç geldi.
NEDEN diye soramadım. Abi bu ülkenin cahillerinden savurganlarından yıllardır gözlerimin içine baka baka söyledikleri yalanlardan yedikleri paralardan rüşveti yolsuzluğu her türlü oyunu çevirip etikleştirenlerden bıktım usandım artık.
Hele cahillerinden. Kadın hocaya soruyor
hocam bu fayları yerlerinden söküp başka bir yere taşısalar daha iyi olmaz mı? Kafayı yedim abi. Neyim var neyim yok satılığa çıkardım. En kısa süre de ailemi alıp gideceğim...
Evet...
kalasları ıslak bir köprü gibiyim
iki kavuşmaz bulut arasında
düşlerimde düşen ben oluyorum
sabahları uyandığımda
yapraksız dallar kuşsuz
kımıltı yok kalbimde
A' dan Z' ye çivilerini zevkle söktükleri ülkemizde yaşamaktan bayağı zevk almaya başladım.
Ona dokunmaktan çekin buna dokunmaktan çekin ben de çareyi kendime dokunmakla buldum.
Al birini vur ötekine.
Bir mahalleyi bile idare edemezler bunlar. Etmeye kalksalar yemin ediyorum mahalleyi de batırırlar...
karşı kaldırımdayım
mavi gök yüzü
masum ışığın altında
yaşlı bir timsah gibi dingin
kendine küskün bir nehir kıyısında
arada bir düşlesemde kendimi
Bazı cariyeler vardır kardeşi kardeşe düşürür imparatorlukları yıkar..Bu bahsettiğim cariye de zamanımızın cariyesi.
Almanya da doğup büyümüş orada okullar bitirmiş. Cariye orada yaşarken Türkiye' de ki memleketi gelmiş aklına. Kafasına koymuş memleketini özlediğinden filan değil sırf memleket merakından gelmiş yerleşmiş...
Gel zaman git zaman yahu demiş canım çok sıkılıyor bari biraz insan tanıyayım. Çocuklar dahil 80 milyonu birden bire tanımış işin garip yanı bu 80 milyon insan da ( yazısında herkes ve hepimizden bahsediyor cümleleri arasına sıkıştırdığı sözcüklerden anlaşılıyor)
birbirine kazıķ atıyor-çıkarcı-menfaatçi-hain-pis-tembel derken hastaneler de telefonla konuşan hemşireler doktorlar hastalar yani 80 milyonun yaşamı cariyenin hoşuna gitmiyor ve bilgiç bilgiç diyor ki ülkemde yönetimden kaynaklanan bir sorun yok. Ama insanlar cahil çıkarcı yağcı.vs..bir sürü hakaret üstüne hakaret ediyor 80 milyona. Almanyaya toz kondurmuyor. Alman vatandaşı cariye için ulu yüksek tanrı mubarek. Bir de hava da atıyor. Avrosuyla cariye. Alman cariyelere diyor ki ay şekerim canım çok sıkılırsa biricik Almanyama dönerim. Evim var işim var dimi ya...
Hep böyle arka pilanda
hastalıklı bir deniz gibi sarışın
Mutsuzluk ne deseler
orda derim hürriyet heykeli gibi
kitabı çatlamış bir güneş
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!