istanbul’u tak yakana,
ben seni tanırım.
inan,
kimse yüz çevirip bakmıyor bile,
çılgın kalabalıklar arasında eli usulca yüreğime değen
suratı öptükçe pembe,
I
içi su dolu bir bardağın
masadan yere düşmesi gibi,
herbir yerinden çatladı gece: ıpıslak.
Evet,
geldi yine hurafe-i hürriyet.
üzerinde gereksiz bir gök şıklığı;
bencilce gelip gidiyordu moru sevmek.
Adını söylesem tanrı küser,
sussam melek.
Ah güzelim benim
gerçek midir bu sahne?
ya bu at,
üzerime dört nala koşan.
oysa biliyorsun,
biz Türk Dil Kurumunun kabul etmediği piç iki noktaydık.
Kadın düşmüştü işte bir kere çamur çukuruna
Ne yapsa nafile
Kadın regl olacak
Ve iz kalacaktı hiçliğinde...
sıcak su taşıyan nehirler,
boynuna dolanırdı üşüyen kadınların.
zaten kadınların boynu,
kutupta bir buz kütlesi gibi.
gecenin balkonundan,
Kriz Başlangıcı
Çok mu kırıcıyım sana karşı? Her seferinde yapıştıramayacağın bir parça mı koparıyorum senden, etinden? Henüz uykun açılmamış ve günaydın dememişken ben sana, senin o ince ruhuna temas etmiş kalın bir Pinokyo burnu gibi mi uzuyordum şehrin terk edilmiş köprülerine. O anlarda sen mukakak bir kadeh devirirdin düşük omuzlarımdan aşağı. Muhakkak bir cuntayı devirirdin sosyalizmin başından aşağı. Yukarıyı unut sevgilim. Allah'ı unut. Gerçeği tükür üzerime. Biliyorsun: Kaktüs çiçeği gibiydim ellerinde. Daima aşşağı, aşşağı, aşşağı. Ben ne zaman dudaklarına kök salmak için gökten güneş çalsam sen bir aşkı devirirdin bu şehrin yollarında. Yukarıyı unut. Allah'ı unut! Ben o köprülerin altında uyuyan sulara bağrımı her açtığımda. Sen gerçeklerden bahset bana: Kır beni. Ben ağlayayım. Ben sana çok kızayım.
Öyleyse sen bunu hak ettin deyip açayım ağzımı, kapayayım bağrımı.
Sevgilim sen bunu hak ettin: Seviyorum. Kardan adam aşık olunca eridi. Kardan adam dün gece intihar etti.
gel!
saat daha çok geç.
tüm sinemalar erken boşalıyor burada.
ve yağmur, çıkarmamış henüz geceliğini.
uzak yolculukların insanları binmiş gözlerime
gözlerimin buğusuna adını yaz
Soğuktu. Kuşlar bir bir ölüyordu. Mavisi kendini asmıştı terkedilmiş göğüne. Mavisine ağlayan, onun cenazesine siyahla giden bir gök düşünün.
O göğün mutlaka bir anısı vardır. Birkaç kız çocuğu. Biraz sebebi. Şimdi tüm kız çocukları bir sol anahtarına asıyor kendini: Katil şarkılar. El değmemiş ölümlerin kapısını açan şarkılar... Halbuki bir sol anahtarıydı en yakışıklı, en güzel ölümlerin kapısını açan. Ona benzeyip, kendini göğe boyayan şarkılar..
' Elimdeki bu çiçekleri sana en yakın parktan kopardım. 62 den tavşan yaptım sana. Ölümden avcı. Hatırlasana; Ateşli silahların icadına denk geliyordu, seninle girdiğim ateşli sevişmler.
12 Nisan 1563..............................: Kuşlar gözlerimden intiharı geçirdi. Sakat kaldım.
Ocak 1582...................................: Geceye yakışır diye erkenden gündüze hızma taktılar.
Mart 1591....................................: Babam anneme yeni bir yalnızlık aldı. Göğü babam sandım.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!