Seni ne zaman unutsam bir bardak çay oluyor avucumda
Bergamotlu
Seni ne zaman unutsam havada tozlu toprak kokusu
Uçuk saçık bir elbise giyinmiş oluyorum
Saçlarımı tarıyorum
Makyaj yapıyorum nedensiz
Buz gibi bir ekranda sıcak bir merhabaydın sen. En gerçekten daha gerçektin. Rotasını, klavyeye dokunan parmaklarımızın çizdiği yolculukta ayni durakta karşılaştık biz. Sıcacık bir merhabaydın sen buz bir ekranda.
Yalnızdık, yolu yok yalnızdık. Bir şekilde yalnız. Gerçek yasam içindeki sanallığımızdan kaçıp, sanal yasamdaki gerçekliğe soyunmamış mıydık cebimizdeki yalnızlık ağırlaşınca. Sonra çıplaklığımıza kelimelerimizi giyinmemiş miydik!
Açıp tüm gizlerimizin önünü, istediğimizce özgür, dilediğimizce deli, yaşayamadığımızca çocuk, inandığımızca kendimiz, nasıl aktık birbirimize zaman içinde, kol bulmuş nehirler gibi. Söylenememiş biriktirdiklerimizi, kırılmış umutlarımızı, bedeli ödenmiş vakitlerimizin bıraktığı fermanı, yitirdiklerimizi sormadık mı, anlatmadık mı birbirimize güvenerek!
En gülünmeyecek şeylere bile gülmedik mi çocuklar gibi bir masalın içinde kahkahalarla, haytaca, tüm günün ciddiliğini fırlatıp bir kenara! Olabildiğimizce özgür, kırabildiğimizce rahat, umursamazca kati, tüm öfkemizle, yığılan isyanlarımızın hırsını çıkarmadık mı birbirimizden, başka bir hayattan toplayıp getirdiğimiz nefretlerimizle sessiz harflerde avaz avaz bağırmadık mı! Vurgulardaki samimiyete sığınıp, bir dost göğsü hasretiyle kelimelerimize yaslanmadık mı, sarılmadık mı birbirimize soğuk gecelerin siyah yalnızlığında, ağlamadık mı harf harf! ...
Boynumda tütün esen nefesin ürperiyor.
Mevsimin sert soğuğunda karışıyor
Saç tellerime sarılan sıcaklığı avuçlarının.
Yokluk esiyor.
Ya da bana öyle geliyor.
Vandan bir arkadaşımla görüşüyorum günlerdir sıklıkla ya ben arıyorum ya o arıyor beni. Oysa birkaç gün öncesine gidersek aylarca araşmadığımız olmuştur. Fakat deprem haberini duyunca aklıma ilk o geldi. Elbette etrafımızda olan biten her şeyle bir bütünüz hepimiz. Ama toprağa düşen acı ilkin ona en yakın olana yürür. Ona bir şey olursa benim yapraklarım kuruyacakmış gibi bir şeydi. İyiydi, orada yaşayan herkes ne kadar iyiyse. Akrabadan insanlarımızı kaybettik dedi. Halen sürüyormuş artçılar. Artçılar ama bir yerleşim yerini yerle bir edecek kadar. Fakat orada yerle bir olacak yapı kalmadı. Yağmur yağıyormuş bugün hem soğukmuş hava. Ambulans sirenleri duyuluyor dört bir yandan. İçim ezildi o ise toprak altından sağ çıkanlar olduğunun müjdesidir bu dedi. Evsizlere çadırlar kurulmuş. Aş çadırlarından da yemek alabiliyorlarmış artık. Gelen yardımların dağıtımları düzenlenmiş. Anlattı anlattı sesi bugün biraz daha rahattı. Ve sonra duraksadı, bugün annem de yardım almış dedi. Küçük bir kutu. Eve getirmiş. Anneme vereyim dur telefonu dedi, o anlatsın, Hamide anneye verdi telefonu. Hatırını sordum önce iyiyim şükür dedi sonra durdu anladım ki ağlıyor gizli gizli. Hamide anne, iyi misin dedim tekrar. Zorlukla konuşarak, kutunun içinde yarısı kullanılmış bir paket çay vardı dedi, bir avuç toz şeker, altında altı tane elma.
Mutlulukla acının birleştiği yerden doğuyor kökler.
27 Ekim 2011 Perşembe
Sə ni nə vaxt unutsam
Bir stə kan çay olur ovucumda
Bergamotlu
Güneş inerken zeytin ağaçlarının arasından dağlara doğru, ay yükselirdi denizin üzerine. Bir akşam yemeği telaşına kapılırdı, mutfaktan masaya gidecek tabaklar, bardaklar, çatal, kaşık, bıçak, peçete. Bir akşam yemeği bitimine savururdum karabiberi telaşla, bir akşam yemeği sonrasının düşlerine taşardı kahve. Bir akşam yemeği bitimine çarpardı kalbim... Ay düşerdi denize, yakamoz sarılırdı dalgaya, mesajın düşerdi telefonuma, “ Sahildeyim”.
Nerede olduğunu bilmeden gelirdim, bilir gibi ilerlerdim, bulurdun beni bilirdim. Ben hep beyaz, sen lacivert giyerdin, ben hep görünürdüm, sen gecede görüntünü silerdin, yaslanırdın karanlıkta, ben ışık olurdum sana. Sımsıkı sarılırdık, çarpmayan yanımda vururdu yüreğin, çarpmayan yanında vururdu yüreğim, iç içe çarpardık. “Seni seviyorum” derdin, öperdin, öperdin. Saçlarımı doldururdun avucuna, parmak aralarına, dağıtırdın, ruhumu karıştırırdın, sarsılırdım. Yüzümde gezinirdi gözlerin, sesin, kendine çekerdin. Alnıma dayayıp alnını beni solurdun, kollarının arasında senden gayrısına kaybolurdum, sana karışmış nefes olurdum... Denizin dalgalar dokunan sesinde susardık, uzaktan bir gitar ezgisi uzardı bulunduğumuz yere. Yokluğun uyurken dizlerimde, varlığın konuşurdu ellerimde. Eğilirdim alın yazına, eğilirdim öperdim burnundan dudaklarından, iç çekerdin, yıldız geçerdi üzerimizden. “ Dilekler olur mu gerçekten,” derdim, “kayan yıldızlara tuttuğumuz? .” “İnanmak istediklerimize inanırız bazen” derdin. Sana inanmak isterdim, inandıramayacağından korkardım, bir de gözlerini öpmekten. “Neden? ” derdin, “Ayrılık olur derler” derdim. Derdim de en çok gözlerini öpmeyi isterdim... Rüzgârın fısıltısı dolaşırdı yapraklarda...
Sabahlar bir terkediliş gibi dirilirdi. Sahilde görürdüm seni. Sen de benden ayrı yerini... Bazen geceye can çekişirdin, bazen kuşluk vakti gibiydin. Kendine yürürdün, bazen bir bankta oturup düşünürdün. Taş sektirirdin gömülmeye, biraz daha, daha ileriye.
Sırf sana inat dün saçlarımı kestim,
Ellerin şelalesiz kalsın.
Sana inat baharı nefesledim,
Suskun bir kasabaya benziyordu uykunuz
Sonbaharın bu aylarında yalnız kalır sokakları
Sızar kimsesizlikten barları
Loşlaşır ardından kilitlenmiş kapıları
Öyleydiniz
Bir kadın adı yatıyordu dudaklarınızda sere serpe
Sana kapımı her açtığımda, sandal ağacı kokusu doluyordu odama... İlk geldiğin gecelerin birinde' sende aradığım ne' dediğinde bana, 'belki de birbirimizin hüznünde gözümüz var' demiştim sana. Gecenin bir yarısı hep aynı adrese koşuyorsa insan, ya dinlemek, ya anlatmak için çalıyordur o kapıyı. Ne diyordun?
-Neyim var ki anlatacak. Bir adam. Yorgun, bezgin...
Geceler iki gün arasına sıkıştırır insanı, ezer. 'Çözül' der. Kendinde çözülürsün de sonra akarsın bir yere. Yazılara, yabanlara, cümlemiz gibi cümlen gibi. Savrulursun da savrulursun Yorulursun bazen serseri ruhundan. Yorulursun taşmaktan. Kalmak istersin... Aktığında dolacağın bir çukur ararsın. Bulursun, dolarsın, durursun ve kalırsın... Durmak yorar seni. Kalmanın yetersiz olduğunu anlarsın. Aradığın kalmak bu değildir, başka bir şeydir. Anlatırsın. Denersin, denersin. Bezgin olur adın... Bırakırsın kendini, sürüklenirsin.
Anlatmaktan yorulmuş adam... Kıyıya vurmuş.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!